Feminizm ve askerlik

“Halkın tekniği, devletin teknolojisi olur.” Türkiye devlet katında teknolojik yenilenme nedeniyle bugün askere alma sistemini değiştirdi. Türklük ordu-millet ile tarif edilir. Anadolu’ya gelen Türkmenlerin dördüncü zümresi olan Bacıyân-ı Rûm, askerî bir teşkilatlanmaydı.

Osmanlı tımar sistemi de askerî ziraî faaliyettir. Hane/çift modelinde kadın sipahiye ondalık vermektedir. İstiklâl Savaşı’nda eli pusatlı kadınlarımız cephedeydi. Bütün bu modeller “askerî aile sistemi”ni merkeze koymaktadır. Yeniçerilik sistemi orduyu “aile” modelinden koparttı, devşirmelerle tesis edildi. Batı ile mücadele tarihi, ordu ile aileyi tefrik eden modernleşme tarihine dönüştü.

Hz. Peygamber (a.s.v.) de kendi zamanında bir tür “modernlik” ile muhataptı. Ancak O (a.s.v.), “Batı’nın (Roma’nın) hukuk sistemini alalım, sosyal teknolojisini alalım, İslâm ahlâkında duralım” düşüncesinde değildi. Ayasofya Kilisesi (537) karşısında inşa edilen Mescid-i Nebevî’nin (622) sadeliği şaşırtıcıdır.

Oysa Hendek Harbi sırasında akla Farslıların şehir çevresine hendek kazma yöntemi gelmiş ve tatbik edilmiştir. Ticaretle uğraşan Hz. Muhammed (a.s.v.)’in Roma-Fars-Mısır-Habeşistan gibi ülkelerde yaşayan veya ölmüş uygarlıklar hakkında da bilgisi bulunmaktaydı. Eğer günümüz bakış açılarına göre hareket edilseydi “Roma’nın iş ve toplum düzeni”ne göre bir fıkhın Müslüman toplumların hayatını belirlemesi kaçınılmaz olacaktı.

Osmanlı’nın inhitatı sürecinde aydınlar düşünce kırılmasına uğradılar ve Paris-Londra gibi Batılı kentleri “uygarlık” olarak gördüler. Şehirlerimizi kentlerle takas etmemizin arka planında uygarlığa hayranlığın zihniyet dünyası vardı. Yüz yıl sonra Batılı kent formları içinde karşılaştığımız “konut”un “ev” olduğu tanımını kabul eden aydınlar şöyle dediler: “Bir üretim merkezi olamayan evler, cinnet üreten mekânlara dönüştü.” Peki, ama 80’lerde de apartmanlaşmayı istemiş değil miydiniz?

Feminizm 1990’lardan beri fıkhı modern toplumla uzlaştırma çabasındadır. Tefsirlerin Kur’an’ı maskülen, yani erkeklere patriyarki (eril iktidar) bahşeden, kadınları erkeğe tabi kılan bir metin olarak yorumladığı iddiası 90’lı yıllardan beri dile getiriliyor. Eril-maskülen yorumların Kur’an’dan değil, tefsiri yapan erkek okumasından, okumanın (tefsirin) eril yöntem ve bağlamından kaynaklandığı iddia ediliyor.

Bu yaklaşıma göre örneğin Hz. Hatice (r.a.) ticaretle uğraşmış, Hz. Fâtıma (r.a.), Uhud Savaşı’na ve Hz. Aişe (r.a.), Cemel Savaşı’na katılmıştır. Asrı Saadet’te kadınlar sütanne, dadı, eczacı, hemşire, doktor, pazar denetçisi (muhtesibe/zabıta) olmuşlardır. O halde modern toplumda kadınların “ev dışı çalışma”ları desteklenmeli değil midir? Suâli böyle kurgulayan İslâmî feminizm modern tekno-endüstriyel topluma uyumlu fıkıh teklif etmektedir.

Hz. Hatice (r.a.) ticaretle uğraşırken Hz. Peygamber (a.s.v.) ile evlendi ve bütün işlerini ona devretti. Hz. Muhammed (a.s.v.) bir süre sonra çoğu zamanını Hira dağında geçirmeye başladı. O’nun Hira inzivalarına eşi, “beni yalnız bırakıyorsun, bu nasıl evlilik” diyerek itiraz etmedi. Ayrıca Hz. Hatice (r.a.) tüm servetini nübüvveti desteklemek için tahsis etti, Hz. Hatice (r.a.) fakir biri olarak vefat etti.

Günümüzdeki kimi kadınlar “hayat boyu nafaka” almanın yollarını ararken, kervanlar sahibi Hz. Hatice annemiz servetini Hz. Peygamber (a.s.v.)’in davasına infak etmesi ibretlik değil midir?

Hz. Şuayb (a.s.)’ın kızları çobandı. Hz. Musa (a.s.) Mısır’dan hicret edince ona çobanlık teklif ettiler. Safura ile Süfeyrâ, işlerini Hz. Musa’ya devretti. Bu kızlar niçin “kamusal alan”da kalmayı düşünmediler?

“İslâm’ın on dört asırlık erkek/bıyıklı/sakallı yorumu” ifadesiyle tabii fıkhını eleştiren bu söylem, Hz. Meryem (r.a.) kıssası karşısında da çaresiz gibidir. Hz. Meryem kendi iradesi ve seçmesi ile Allah’a adanmış değildi. Meryem, İmran ailesinin isteği ile dinî bir hayata, Allah-ü Teâlâ’ya adanmıştı.

“İslâm fıkhının eril olduğu” ithamını gündemde tutan yaklaşımın Hz. İbrahim’in ailesiyle ilgili verdiği kararı da değerlendirmesi gerekebilir. Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Hacer (r.a.) ile Hz. İsmail (a.s.)’i Kâbe yanında evsiz/susuz/aşsız/elbisesiz/kimsesiz bırakmış değil miydi?

Kur’an kıssalarını ve Hz. Peygamber (a.s.v.)’in eşlerinin faaliyetlerini “kadın ideolojisi”nin iddialarını destekleyen örneklere dönüştürmek feminizm lehine olmayacaktır. Nitekim kimi Müslüman feminist yazarların Veda Hutbesi’ni kadın-erkek eşitliğinin delili olarak gösterdiklerini de görürüz. Oysa bu hutbe kadına “ev içi” bir rol vermektedir:

“Sizin onlardaki (kadınlar üzerindeki) hakkınız, minderinize sizden başkasını oturtmama­ları, meşru tavsiyelerinizde size karşı çık­mamaları, hoşlanmadığınız kişileri izniniz olmadan eve sokmamaları, kötü söz söyle­memeleri kötü fiil ve davranışta bulunma­malarıdır.”

Müslüman feminizm, fıkhı Batılılaştırmanın kurtuluş (felah) getireceği iddiasındadır. Ancak bu felah sadece nisa için istenmektedir. Fıkhı Batılılaştırarak değil, bir fıkıh toplumu olarak kurtulabiliriz. Kadınlar hayatın her sahasında eşitlik talep ediyor. O halde çocuğu olmayan her Türk kadını erkekler gibi zorunlu askerlik kapsamına alınmalıdır. Belki böylece “aile” gündeme gelebilir.