Ey asil lider! Mazlumların yanında bir tek sen varsın

Bugün itibariyle Türkiye en güçlü, en önde gelen İslam ülkesi. Ulaştığı güç, bağımsız karar alabilme yeteneği ve gelişmişliği ile öne çıkan Türkiye’yi bu konuma taşıyan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetleridir. AK Parti iktidarını ülke tarihine kıyasladığımızda çok uzun bir süre olmadığını söylemek mümkün. Buna rağmen şu kısacık zamanda Türkiye büyük bir güç hâline gelip takdir toplarken bir yandan da bazıları için kin ve korkunun müşahhas bir ifadesine dönüştü. En fazla rahatsızlık hissedenler ise kendi ülkelerine kötülükten başka bir şey veremeyen zorba yönetimler ve elbette tekerine çomak sokulduğunun farkına varan küresel sistem oldu.

Türkiye aleyhine çevrilen entrikaların arka planında işte bu manzara var. Gezi Parkı kalkışmasından başlayıp 15 Temmuz sürecine sarkan, ekonomik savaş ilanıyla dünya basını ve sosyal mecralardaki kara propagandaya değin gerek Batı ülkelerinde, gerekse kimi Arap ülkelerinde yürütülen faaliyetlerin hepsi bu gerekçeye dayanıyor.

Türkiye her şeyden önce gösterdiği ilerlemeyle küresel sistemin kafasını karıştırdı. Tereddüt etmeden mazlum halkların yanında yer alarak yanlış teamülleri altüst etti. Ülke içerisinde bilhassa ulaşım alanı başta olmak üzere büyük projelere imza attı. Halkının isteklerine kulak veren bir idare modeli olarak bilhassa Arap yönetimlerini fazlasıyla rahatsız etti. Halkına değil Batı ülkelerinin ne dediğine kulak kesilen, halka ait zenginlikleri yağmalayan ve yağmalatan, sahte bir seçim sistemiyle kendine özgürlükçü süsü veren diktatörlerin rahatsız olması kaçınılmazdı.

Türkiye’yi önemli kılan diğer bir özelliğiyse Arap dünyasına coğrafya olarak çok yakın hatta bitişik olması. Arap halklarıyla pek çok ortak paydanın yanında böyle bir yakınlığın bulunması aradaki bağı daha bir pekiştiriyor. Nitekim araya giren koca bir yüzyıla ve onca iftiraya rağmen hâlâ kalplerdeki sevginin eksilmeden duruyor oluşu bunun en açık göstergesi. Suriye direnişiyle iki halk birbirine daha da yakınlaştı. Esed zulmünden kaçan Suriye halkının Türkiye’ye yönelmesiyle kardeşlik bağları daha da güç kazandı. Sadece Suriyeliler değil, zorba rejimlerden kaçan diğer Arapların da katılmasıyla ortak bir kaderin ağları örülmeye başlandı. Bu durum elbette öncelikli olarak coğrafyadaki Arap rejimlerinin işine gelmedi, kıskançlık ve haset çarkları işlemeye koyuldu.

Açıkçası bu durum başka devletlerin de pek hoşuna gitmedi. Astana ve Soçi ittifakları aslında bir tür aldatmacaydı. Ruslar, İranlılar ve Esed rejimi Suriyeliler ve diğer Araplar nezdinde belki de Türkiye’ye duyulan muhabbeti köreltme amacı güttüler. Belki de bu yüzden sürekli olarak bu ittifakların zıddına hareket etmeyi ilke edindiler. Üzülerek söylemek durumundayım ama eğer amaçları buysa kısmen de olsa bir başarı sağladılar. Arap ve Suriye kamuoyunun önde gelen aktivistleri, basın mensupları ve kanaat önderleri hatta sokaktaki sıradan vatandaş bile bu durumdan olumsuz şekilde etkilendi.

Rusya ittifakları bozarken aklından ne geçiyordu tam olarak bilmiyoruz. Belki de gerçekten Türkiye’nin Arap dünyasındaki imajını zedeleme kastı mevcuttu. Belki de olayların seyri böyle bir sonucu doğurmuş oldu. Suriyeliler artık Türkiye’nin kendilerini terk ettiğini, bir başlarına kaldıklarını düşünür oldular. Oysa durum hiç de öyle değildi. Nitekim Suriye direnişinin son kalesi İdlib’de Türkiye’nin tavrı net olarak görüldü. Kalpler bu tavırla birlikte yeniden ısındı, mazlumların ümitleri yeniden yeşerdi. Türkiye’ye duyulan güven daha bir pekişti.

İdlib, Suriyeliler olarak bizim son umudumuz. Türkiye olmasaydı bu son umut da tükenip gidecekti. Zira ne Esed, ne de Putin rejimi kesinlikle ilerleyişlerini durduracak bir vicdana, bir insaniyet hissine sahip değil. Ayrıca mevcut küresel sistem biz Suriyelileri daha iyi katletsinler, Suriye direnişini ortadan kaldırsınlar diye onlara yeşil ışık yakmış vaziyette. Arap hükümetleri de aynı kafada, onlar da bizimle aynı safta yer almıyor. Bizi sadece asil lider Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye sahipleniyor.

Şu yeryüzündeki mazlumların tek dayanağı sensin ey asil lider! Türkler ile Araplar arasındaki kardeşlik bağlarını yeniden canlandıran da sensin. Bugün her Arap vatandaş ülkesinin başında senin gibi bir lider görmek istiyor. Bizler Suriyeliler olarak Türkiye’nin bizim yüzümüzden bir savaşa sürüklenmesini kesinlikle istemiyoruz. Sadece darda kalan her mazlumun kapısına sığınacağı bir kale olması bize yeter. Eğer direnişimiz zafere ulaşırsa belki bu zalim dünyanın düzeni değişir ve yeniden bir araya gelerek özlediğimiz ümmet birlikteliğini yakalayabiliriz. Şu dünyaya tekrar büyük bir güç olduğumuzu gösterebiliriz.

Şu anda bu satırları yazıyorken ilk kez Esed güçlerine ait bir helikopterin düşürülmesini izliyorum. İdlib kırsalında bulunan Neyrab köyü, Türk askeri ve Suriye Millî Ordusu tarafından ele geçirilerek rejimin elinden kurtarıldı. Mazlumlar için zafer ve şehitlerimizin aziz ruhları için intikam… Bu zafer, birlikteliğimizin delili. Türk kanıyla Suriyeli kanı birbirine karışırken derin bir hüznün yanında kardeşlik, vefa ve güven duyguları bizi daha sıkı birbirimize bağlıyor. Aynı inancın kardeşleri omuz omuza silahları ve ruhlarıyla birbirlerine destek oluyor.

Şehadet bu dünyadaki en büyük kazançtır. Bir toprağı özgürleştirmek, vatanı kurtarmak için dökülen kan mukaddestir. Şerefimiz, ümmetimiz, dinimiz ve gelecek nesillerimiz için çıktığımız bu yolda kaderimiz müşterektir. Yüce Rabbimiz şehitlerimize rahmetiyle muamele etsin. Türkiye’ye ve bütün İslam ümmetine zalime karşı güç kuvvet bahşetsin. Amin…