Eşkıyalıktan vezirliğe

Osmanlı merkezi yönetimi Anadolu ve Rumeli’nin muhtelif dağlarında eşkıyalık yapanlara karşı çok sert tedbirler almıştı. Ancak zaman zaman yola gelmeyen bazı eşkıya liderlerini önemli makamlara getirmek suretiyle otoritesini yeniden tesis etmek gibi farklı yollar denediği de olmuştu.  Bir dönem “en iyi zabit eşkıyadan çıkar” düşüncesinde olan Osmanlı bürokrasisi, Anadolu’da eşkıyalık yapan Katırcıoğlu Mehmet’i de aynı yöntemle önce sancakbeyi ardından da vezir yapmıştı.

Babasının katırlarla nakliyecilik yapması nedeniyle Katırcıoğlu lakabını ölene kadar taşıyacak olan Mehmet Paşa, eşkıyalığa 17. yüzyılın ortalarında Kara Haydaroğlu Mehmet’in yanında başlamıştı. O sıralarda yirmili yaşlarda olan Katırcıoğlu; gayet zeki, cesur, gözünü budaktan sakınmayan yiğit bir gençti. Kara Haydaroğlu ve adamları ile birlikte Akşehir, Ilgın, Seydişehir, Beyşehir ve Isparta dolaylarında kuş uçurtmuyorlardı. Özellikle Afyon ve Isparta ahalisinin üzerine bir kâbus gibi çöken bu eşkıya grubunun hakkından Isparta mütesellimi Abaza Hasan Ağa geldi. Haydaroğlu Mehmet ve adamlarına pusu kuran Hasan Ağa, çetenin elebaşlarını yakalayarak İstanbul’da idam edilmelerini sağladı. İdam edilenler arasında Haydaroğlu ve birçok adamı varken Katırcıoğlu Mehmet kaçmayı başarmıştı. Bir süre daha dağlarda eşkıyalığa devam eden Katırcıoğlu artık bu tarz bir hayatı yaşamak istememiş, Anadolu’da ki ayanların en itibarlarından olan İsa Ağa yoluyla saraydan affedilmesini biraz da tehditkâr bir şekilde talep etmişti. Bunun üzerine İsa Ağa, İstanbul’da görüştüğü sadrazam Kara Murat Paşa’yı Katırcıoğlu’nu devlet hizmetinde kullanabilecekleri yönünde ikna etmeyi başardı.  Ne de olsa en iyi zabit eşkıyadan çıkardı…

Anadolu Beylerbeyi Katırcıoğlu

Saraydan hayatına kastedilmeyeceğine dair güvence alan Katırcıoğlu en güvendiği on sekiz adamı ile birlikte İstanbul’a geldi. Pendik’te Topatan Ali Ağa tarafından önce sadrazamın ardından da Sultan IV. Mehmet’in huzuruna çıkarıldı. Padişahtan af dileyip el etek öptükten sonra kendisine Beyşehir Sancakbeyliği, on sekiz adamına da sipahilik verildi. İstanbul’da kaldığı süre içerisinde de vezir ve üst düzey bürokratların konaklarına misafir olmuş, muhabbeti ile herkesin sevgisini kazanmıştı. Düzenlenen cirit oyunlarına katılmış, maharetleri ile izleyen herkesi kendine hayran bırakmıştı.

Katırcıoğlu Mehmet görev yerine döndükten kısa bir süre sonra Girit Adasına savaşa gönderildi. Burada gösterdiği üstün hizmetten dolayı vezir rütbesine getirildi ve paşa oldu. Venedikliler ile yapılan mücadelelerde düşmanı yıldırmasıyla ünlenen Katırcıoğlu, batıda adeta bir efsane haline geldi. Devlete bağlılığı ve hizmeti ile hem Köprülü Mehmet Paşa’nın hem de Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın itimadını kazanan Mehmet Paşa, Anadolu Beylerbeyi olarak katıldığı Kandiye kuşatması (1688) sırasında şehit olarak hakkın rahmetine kavuştu.  Katırcıoğlu Mehmet Paşa, Osmanlı bürokrasisinin asileri rehabilite ederek yeniden devlete ve topluma kazandırma amacına yönelik izlediği siyasetin en iyi örneklerinden biri oldu. Kendisinden sonra torunları Gazi Ahmet Muhtar Paşa ve eski Bahriye nazırlarımızdan Mahmut Muhtar Paşa da dedeleri gibi devlete önemli hizmetlerde bulunmuşlardı.

Rumeli’yi birbirine katan aile

Osmanlı merkezi yönetimini Rumeli’de en çok uğraştıran ayan ailelerinden biri Pazvantoğulları idi. Sultan III. Selim devrinde çıkardığı isyanlarla başa bela olan Vidin ayanı Pazvantoğlu Osman’ın, dedesi ve babası geçmişte devlete karşı ayaklanmış ve sonunda yakalanarak idam edilmişlerdi. Tehlikeli bir aile oldukları anlaşılan Pazvantoğulları, (Pazvant gerçekte pâsvân, gece bekçisi anlamına gelmekte) Bulgaristan’ın Vidin bölgesinde yaşıyordu. Pazvantoğlu Ömer Ağanın oğlu olan Osman, 1758’de Bosna’nın Kırsa köyünde doğmuştu.

Ezilenlerin sözcüsü

Babasının idamının ardından bir müddet ortada görünmeyen Pazvantoğlu Osman, suların durulmasıyla birlikte tekrar Vidin’e dönerek civarda ne kadar işsiz güçsüz aklı başında olmayan yeniçeri yamağı varsa yanında toplamaya başlamıştı. En büyük hedefi hem babasının hem de dedesinin intikamını almaktı. Kısa zamanda eski gücüne kavuşmaya başlayan Pazvantoğullarına yardım edenler arasında Kara Hasan, Rami Bayraktar, Macar Ali, Kara Feyzi gibi azılı eşkıyalar da vardı. Devletin Avusturya ve Rusya ile savaş halinde olması da Pazvantoğlu’nun işine yarıyordu. Uzun süren savaşlardan bıkan Vidin halkını da yanına alan Osman, hem adamlarıyla beraber Belgrad üzerine yürüyor hem de ezilenlerin sözcülüğünü üsteleniyordu.

Sonunda vezir oldu…

Merkezi idare, Vidin’e komşu kazalara gidip devlet malını yağmalayacak kadar azıtan isyancılar üzerine sefer düzenlemeye karar verdi. Kaptanı Derya Hüseyin Paşa komutasında 100 bin kişilik ordu Pazvantoğlu’nun karargâhı Vidin’i altı ay boyunca kuşattı (1798). Bu süre içerisinde zor durumda kalan Osman birkaç kez af istediyse de kendisine itimat edilmediğinden hiçbiri kabul edilmedi. Ancak savaşın uzun sürmesi, kış mevsiminin yaklaşması ve Napolyon’un Mısır’a sefer hazırlığı muhasaranın kaldırılmasına neden oldu. Sekiz ay süren kuşatmanın kanlı bilançosu 70 binden fazla askerin kaybı idi. Bir o kadar da malzeme heba olmuştu. Bu tarihten sonra bileği bükülemeyen Pazvantoğlu Osman’ın şöhreti o kadar arttı ki adına kahramanlık türküleri yakılmaya başladı. Devlet sonunda isyancılarla müzakere etme yolunu seçerek meseleyi halletmeyi çalıştı.  Görüşmeler sonunda Pazvantoğlu’na bölgesinde asayişi sağlama karşılığında vezirlik verildi. Lakin bir süre sonra vezirlikte onu tatmin etmeyecek, Vidin’den Karadeniz’e kadar olan yerleri ele geçirmeyi kafasına koyacaktı. Bu durum vezirliği elinden alınan Pazvantoğlu ile devletin yeniden uğraşması anlamına geliyordu. Uzun mücadelelerin ardından bir kez daha affedilen Osman, vezirliğini geri aldı ve artık Vidin’in imarıyla ilgilenmeye başladı. Devleti Rumeli topraklarında illallah ettiren Pazvantoğlu, 1807 yılında rahatsızlanarak vefat ettiğinde henüz 49 yaşındaydı. Mezarı bugün Bulgaristan’ın Vidin vilayetindeki Mustafa Paşa Camii haziresinde bulunmakta.