Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısa zaman zarfında Türkiye’de yaptığı işlere bakınca gülümseyerek uzun uzun düşüncelere dalıyorum. “Şöyle bir yönetici bizim Arap ülkelerinde olsa ne güzel olurdu, Türkiye gibi bizim ülkelerimiz de dünyanın önde gelen ülkeleri haline gelirdi” diyerek içleniyorum. Öyle ya, dünyanın en büyük petrol rezervleri Arap ülkelerinde. Maden kaynakları yine bizim coğrafyamızda. İnsan kaynağı desen bol, tabiat güzellikleri desen dudak uçuklatır. Erdoğan bizim başımızda olsa tartışmasız şekilde bizim coğrafyamız bütün dünyanın imrenerek baktığı gerçek bir cennete dönüşür, Müslüman olsun, gayrımüslim olsun, bütün vatandaşlar mutlu mesut bir şekilde yaşayıp giderdi. Kısa zamanda coğrafyamızda birlik ve beraberlik sağlanır, İslam ümmeti dünyada söz sahibi olduğu eski günlerine geri dönerdi.
KURU KURUYA MUHALEFETİ ANLAYAMIYORUM
Türkiye’de bazılarının Erdoğan’ın siyasetine kuru kuruya muhalefet edişini bir türlü anlayamıyorum. Ülkemi kalkındırmak için çabalayan birine niye muhalefet edilir ki? Tamam, muhalefet olur da, sağlam bir mantığı ve mâkul bir gerekçesi olur. Kendi kendimi şöyle söylenirken buluyorum: “Belki bazılarının yaptığı hatalar ona fatura ediliyor. Belki Türkiye’nin üzerine oynanan oyunlar ve medyanın meseleleri ele alış tarzından. Kim bilir, belki de sadece haset ve rekabet hissi.”
Beni şaşkınlığa uğratan konulardan biri de, dünya düzeninin Türkiye’yi dikkatle izlediğini hâlâ bazılarının anlayamıyor oluşu. Bunlara kalırsa ülke eski günlere geri dönmeli, kendi içine kapanmış, zayıf halinden kesinlikle taviz vermemeli. Ülkedeki Müslüman kesim ise dünyadan ve siyaset ikliminden uzakta, suya sabuna dokunmadan kendi halinde yaşayıp gitmeli.
Bu zihniyetteki insanların özgürlük isteyen Arap dünyasına ve bilhassa Suriye meselesine bakış açısı da belli. Esed kazansa, Suriye direnişi kaybetse zil takıp oynayacaklar. Türkiye’de ortalığı karıştırıp Suriye meselesinde fitneyi körükleyenler, ülke ekonomisine darbe vurmak için fırsat kollayanlar da bunlar. Gerek Batı ülkelerinde, gerekse Arap dünyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti hakkında çirkin söylentiler yayanlar da yine bu kesim. Kalplerinde gizledikleri kini bu şekilde açığa vuruyorlar. Türkiye’nin tekrar güçlü bir devlet olmasını, Müslüman halkların dayanağı haline gelmesini kesinlikle istemiyorlar.
TÜRKİYE BİZİM SIĞINAĞIMIZ
Türkiye, Suriyeli direnişçiler olarak bizi boğmak isteyen mevcut sisteme karşı yegâne sığınağımız. Mevcut dünya sistemi bizi yenilgiye uğratıp ülkemizi yeniden formatlama peşinde. Bize kucak açan, bizi koruyup gözeten Türkiye’ye borçluyuz. Yeniden ülkemize dönmek için gün sayıyoruz. Ülkemizi tekrar güçlü ve yaşanılır kılmak için elimizden geleni esirgemeyeceğiz.
Dileğim, Türkiye’nin bir kale gibi dimdik ayakta kalması ve Erdoğan sayesinde elde edilen kazanımların yitirilmemesi, bilakis üzerine daha fazlasının konması. Çünkü ben Türkiye’yi seviyorum. Çünkü ben ülkesini seven bir adamın yaptıklarından gurur duyuyorum. Çünkü ben İslam kardeşliğini, İslam ümmetini seviyorum ve birgün tekrar eski güzel günlere dönüleceğine inanıyorum. Türk medyasının ve Türk münevverlerin öncelikli olarak bu konuya odaklanması gerektiğine inanıyorum.
İŞ MEDYAYA VE MÜNEVVERE DÜŞÜYOR
Bir de şu yeni nesil muhalefeti dediğimiz konu var. Türkiye’nin yeni nesli, geçmişte nasıl bir Türkiye’nin var olduğunu, insanların hangi şartlarda yaşamak zorunda kaldıklarını kesinlikle bilmiyor. Bu konuda onları aydınlatmak yine medyanın ve münevverlerin işi. Elbette gençlerin anladığı dilden konuşmak şartıyla. Elbette birtakım hatalar vardır, olacaktır da. Hata yapmak insana mahsus bir özellik. Başarı da zaten yapılan hatalardan ders alınarak kazanılmaz mı? Yapılan bir-iki hatadan dolayı Erdoğan’ı eleştirenlerin biraz gözlerini açıp etraflarına bakmaları lazım. Mesela bazı hataların tamiri olmadığını anlamak için Arap coğrafyasının yöneticileri ne yapmış, ne yapıyor, şöyle bir bakmaları yeterli. İşte o zaman biz Arapların aslında ne kadar sabırlı insanlar olduklarını çok iyi anlayacaklar. Erdoğan’ın kıymetini inanın, işte o zaman takdir edecekler.
Arap yöneticileri, coğrafyamızın gereğince yağmalanması maksadıyla mevcut dünya düzeninin görevlendirdiği isimler. Dünyanın en zengin coğrafyasında kendi vatandaşlarını bir lokma ekmeğe ve her açıdan geri kalmışlığa mahkum eden; daha kötüsü, kendi vatandaşını bizzat düşman olarak gören bir zihniyetten bahsediyoruz.
ESED SİYONİSTLERİ DEĞİL KENDİ HALKINI VURDU
Ülkem Suriye’den örnek vereyim. Beşşar Esed, bütçenin yüzde 80’ini silahlanmaya harcıyor. Peki, bu kadar silah ne için kullanılıyor? Babası ve kendisinin yönettiği 40 yıl boyunca Filistin namına İsrail’e sıkılan tek kurşun var mı? Bir de baktık ki, meğer bunca silah bizzat Suriye halkına sıkılmak için depolara yığılmış. Ülkenin bütçesini tamtakır boşaltan o füzeler, o bombalar, ne yazık ki Siyonistlerin değil, Suriyeli vatandaşların tepesinde patlıyor.
Suriye’de her geçen gün yeni petrol rezervleri bulunuyor, yeni maden yatakları keşfediliyor. Bugün belki Körfez ülkeleri kadar zengin olabilirdik, belki onları bile geride bırakırdık. Biliyor musunuz, Hafız Esed uzun yıllar boyunca ülke petrolünden gelen parayı devlet bütçesine bile kaydettirme ihtiyacı duymadı. Dolayısıyla Suriye halkı petrol gelirinden tek kuruşluk hizmet bile alamadı. Petrol geliri doğrudan Esed ailesinin dış ülkelerde bulunan banka hesaplarına yatırıldı. Daha acısı, petrol işinden asıl kazancı sağlayanlar yabancı şirketlerdi. Bugün de Suriye’nin zenginliklerini Rusya, İran ve Amerika yağmalamıyor mu? Evet, biz Suriyeliler için varil bombaları, yabancı devletler için varil varil petrol paraları!
YAŞANANLARI KELİMELERE DÖKMEK İMKANSIZ
Yaşadıklarımızı tek bir makalede özetlemek elbette mümkün değil. O kadar korkuyu, dehşeti, zulmü, gözaltında yapılanları tek tek kelimelere dökmenin imkanı mı var? Suriye direnişinin arkasında işte bu yaşananlar var. Esed rejimi bugüne dek tam 1 milyon insanı katletti. On binlerce sayfalık raporlar ve internet üzerindeki binlerce site Esed’in zindanlarında tutuklulara yapılan işkencelerin ayrıntılarıyla dolu. Böyle bir rejimin Rusya, İran, ABD ve Avrupa tarafından destekleniyor olması dünyanın nasıl bir yere dönüştüğünün en kesin ispatı.
Sadece Esed mi? İsterseniz bir de Sisi’ye bakalım. Rahmetli Mursi idareyi ele aldığında Mısır ekonomik ve sosyal olarak iyi bir gelişme düzeyi göstermişti. Mısır’da işlerin iyiye gitmesi küresel sistemin menfaatine dokunduğu için Sisi aparatını kullanarak rahmetli Mursi’yi alaşağı ettiler. İnsanları tekrar eskisi gibi bir lokma ekmeğe muhtaç bıraktılar. Ülkede yokluk aldı başını gitti. Mübarek döneminde İsrail’e ucuza gaz satan petrol bakanları vardı. Bugün ise Mısır İsrail gazına muhtaç bir hale geldi.
HAYASIZCA GECE ALEMLERİ TERTİP ETTİLER
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gelince… Bin Selman ile Bin Zayed bugünlerde İslam’ı ve de Müslümanları düşman bellemiş durumda. İkisi elele verip Arap coğrafyasının en güzel ülkelerinden Yemen’i perişan ettiler. Suriye’de kendi halkına nefes aldırmayan Beşşar Esed’e para yağdırdılar. Her ikisi de zindanları Müslüman kanaat önderleri ve âlimler ile doldurdular. Mücevherlerden yapılma klozetler, altın kaplama otomobiller, 450 milyon dolarlık tablolar ve daha birçok ultra lüks harcamalarla herkesi şaşkına uğrattılar. Beytullah’ın ve Mescid-i Nebevî’nin bulunduğu bir coğrafyada hayasızca gece âlemleri tertip ettiler.
Evet, ben bir Arabım. Ülkemi seviyorum. Ülkem için en hayırlısını, dünyanın imrendiği bir cennete dönüşmesini istiyorum.
O yüzden diyorum ki:
“Bize sadece Erdoğan’ı verin, alın bütün Arap liderleri sizlerin olsun.”