Ercüment Öztürk olayı aydınlatılabilir mi?

18 Aralık 2002 tarihinde öldürülen ve failleri bulunamayan Necip Hablemitoğlu dosyasında meydana gelen ümit verici gelişmeden sonra, yıllar önce Ercüment Öztürk’e yapılan suikast olayının aydınlanması için içimizde bir ümit oluştu.

Uydurma Tevhid Selam terör örgütü suçlamasıyla Eskişehir’de tutuklu olduğumuz günlerde, Ercüment Öztürk isimli arkadaşımız bizi ziyarete gelen ailelerimizi otogardan alıp, cezaevine getirip ziyaret bitiminde, cezaevinden alıp otogara götürerek; ailelerimize yardımcı olarak, sıkıntılarımızı paylaşma çabasındadır. Bu böyle devam ederken, birkaç ay sonra kendilerinin Terörle Mücadelede görevli polis olduklarını söyleyen iki kişi, Ercüment Öztürk’ü bir kenara çekip: ‘Bunlar devlet düşmanı, sen bunların ailelerine yardım ediyorsun. Yardım etmeyeceksin, yoksa senin için iyi olmaz’ diyerek, ikaz ederler.

Ercüment ise ‘Bunlar benim arkadaşlarım, devlet düşmanı falan değil, bir iftiraya kurban gittiler’ diyerek karşı çıkar.

Ailelerimize yardımcı olmaya devam eder. Aynı polisler, bir iki defa daha Ercüment’i tehdit eder. Hanımlarımız vasıtasıyla bu olup biteni öğrendikten sonra, Ercüment’i cezaevine görüşe çağırdık. ‘Bu adamların şakası yok. Sen durumun ciddiyetini bilmiyorsun. Ailelerimize yardımcı olmayı bırak’ dedik.

‘Ben bu çapulculara pabuç bırakmam. Ne yapabilirler?’ deyince; ‘Ercüment kardeş, sen bunların ne cani olduğunu tahmin edemezsin, seni öldürebilirler. Bir süreliğine vazgeç’ diye işin ehemmiyetine dikkat çektiysek de, ailelerimize yardımcı olmaya devam etti.

Daha sonra yaşadıklarını kendisinden öğrenelim:

“26 Aralık, arife günü Eskişehir garajına gitmiştim. Sabah erkenden, eski model Renault marka bir arabadan inen üç kişi, silahlarını göstererek ‘Biz terörle mücadeledeniz, size birkaç soru sormak istiyoruz’ dediler. Tam o sırada tuvalete girecektim, ihtiyacım olduğunu söyleyerek tuvalete girdim. Tuvalette birinin cep telefonundan evi arayarak, hanıma haber verdim. Daha sonra beni arabaya bindirdiler. Arabada yaklaşık bir saate yakın, umut operasyonu sanıkları ile ilişkim konusunda, sorular sordular. Bu şahısların aileleriyle neden bu kadar yakından ilgilendiğimi, aylardan beri neden bunları cezaevine götürüp getirdiğimi, evimde niye misafir ettiğimi soruyorlardı. Sorgulamanın uzaması üzerine, ben biraz sinirlendim ve benim yasal olarak işlediğim bir suç varsa gerekli işlemlerde bulunulmasını, yoksa fazla meşgul edilmememi söyledim. Benim bu tepkim ve kendilerini ciddiye almaz tavrım, onları rahatsız etmiş olacak ki birisi: ‘Bunu ormanlığa götürelim orada iyice bir benzetelim de aklı başına gelsin, bir daha da ayağını denk alır’ gibi şeyler söyledi.

Daha sonra şehrin içinde araba ile kısa bir tur attıktan sonra, Seyitgazi yolu üzerideki asri mezarlık karşısına geldik. Tel örgülerden geçip, ormanlık bölgeye girdik. Çok soğuk bir kış günüydü. Her tarafta 1 metreye yakın kar vardı. Ormanlığın oldukça içine girdikten sonra, orada yine aynı sorgulama devam etti. Umut operasyonu tanklarını nereden tanıyorsun, onların yakınlarıyla niye bu kadar ilgileniyorsun, niye onları evine götürüp getiriyorsun. Daha sonra şahıslardan biri, beni yakamdan tutmak istedi. Ben onu itince 3-4 metre öteye yuvarlandı. Bunun üzerine silah çekip ‘yat yere’ dediler. Ben yatmayacağımı ifade ettim. Bunun üzerine üçü de üzerime çullandılar. Bir süre boğuşma oldu aramızda ve yere yuvarlandık. Sonra içlerinden biri arabaya gitti ve elinde teller ve urganlarla geriye döndü. Ellerimi, ayağımı bağladılar. Tabi o noktadan sonra tehditler başladı. ‘Sizler vatan hainisiniz, bayrak düşmanısınız, sizler Hizbullah’sınız, sizler PKK’dan daha tehlikelisiniz, sizin gibi dincileri asmak lâzım’ gibi sözler sarf ediyorlardı. Şahıslardan birinin elinde kavanozda, sarı renkte bir sıvı vardı. Bunu ağzıma yaklaştırıp çekip ‘Sizleri böcek gibi öldürmek lâzım’ gibi tehditler savuruyordu.

Ellerim bağlı olduğu için vücudumla hamle yaparak, kavanozu ittirmeye çalışıyordum. Daha sonra bu itişme kakışma sırasında, o şahıs elindeki sıvıyı ağzımdan içeri döktü. Sıvının bir kısmı, mideme gitti. Ondan sonrakileri, hayal meyal hatırlıyorum. Karın üzeninde debelenmeye başladım. Bu sırada aralarında tartışma çıktı. Bir tanesi -sıvıyı dökene- ‘Sen ne yaptın delirdin mi?’ diye bağırdı. Aralarında panik hâlinde bir tartışma oldu. Hayal meyal onların gittiklerini hatırlıyorum.

Onlar gittikten sonra, orada ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Saatler sonra, biraz kendime gelir gibi oldum, eski hâlime göre şuurum yerindeydi. Yuvarlanarak ormandan çıktım, tel örgüyü geçip kendimi yolun kenarına attım. Arabalar geçiyordu ama benim olduğum yer, şarampol olduğu için beni görmüyorlardı. Sonunda başımı yol hizasına çıkarmayı başardım. Kimisi beni görüyor durmuyor, kimisi de hiç görmüyordu. Sonra bir araba beni gördü ve durdu. Yanıma iki kişi geldi benim elimin, ayak ve ağzımın bağlı olması dikkatlerini çekti. Oradan jandarmayı aradılar. Beni karşıdaki mezarlığın kapısına taşıdılar, sonra mezarlıktan çıkan cenaze arabası ile hastaneye gönderdiler. Ben gözlerimi hastanede yoğun bakımda açtım. Ağzımdan, burnumdan hortumlar girmiş makineye bağlanmış bir vaziyetteydim, sanıyorum midemi yıkamışlar. Üç güne yakın yarı koma hâlinde kaldım, daha sonra da taburcu oldum. On gün boyunca yine hastaneye gelip gittim tahliller yaptırdım.”

Olayın kamuoyuna duyurulması için aile Mazlumder’e başvurur.

27 Aralık 2000 günü MAZLUMDER Bursa Şubesi Başkanı Rıfat Bakan ve Başkan Yardımcısı Av.Yusuf Çetinkaya Eskişehir’e gitmiş ve Ercüment Öztürk’le, ailesiyle, kolluk görevlileriyle, hastane yetkilileriyle görüşmüş ve savcılık nezdinde hukuki girişimlerde bulunmuşlardır. Daha sonra olay yerinde de incelemeler yapan MAZLUMDER Heyeti, gözlem ve tespitlerini bir rapor hâlinde ilgililere göndermiş ve kamuoyuna açıklamıştır.

Bu arada olaydan haberdar olan basın mensuplarından Mustafa İslamoğlu, Ahmet Taşgetiren, Ali Bayramoğlu ve Gülay Göktürk, olayı köşelerine taşıyarak, yetkililerden olayın aydınlatılmasını isterler.
Aynı günlerde Fazilet Partisi Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve Anap Bursa Milletvekili Ertuğrul 02 Ocak 2001 günü Meclis Başkanlığına yazılı soru önergesi verdiler.

Bakan Tantan, ANAP Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, “Eskişehir’in İmişehir Köyü’nde ikamet eden Ercüment Öztürk’ün bir sivil ekip tarafından gözaltına alındıktan sonra, öldürücü tarım ilacı içirilip elleri ve kolları bağlı olarak, bir tarlaya bırakıldığı yolundaki iddialar doğru mudur?” şeklindeki yazılı soru önergesine verdiği cevapta; hâdiseyi doğruladı, ancak Öztürk’ü kimlerin kaçırdığının henüz belirlenemediğini bildirdi.

Bakan Tantan, Eskişehir İl Jandarma Komutanlığı’nca meydana gelen hâdiseyi aydınlatmak, faillerini yakalamak ve yargıya teslim etmek amacıyla, derhal inceleme ve araştırmaya başlandığını belirterek, önemi nedeniyle, araştırma evrakının tamamının Cumhuriyet Başsavcılığına iletildiğini, soruşturmanın da bizzat Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yürütüldüğünü kaydetti.

Soruşturma o günlerde savsaklandı ve daha sonra da dosya tozlu raflar arasına kaldırılarak, unutturuldu. Dosya tozlu raflardan indirilip, tekrar açılarak failleri bulunabilir mi? Dilenirse elbette! O halde Süleyman Soylu beye çağrı yapıyoruz. Lütfen dosyayı yeniden açtırın! 