Emlakçı başkan Kudüs satıyor!

Amerika’nın yeni idarecisi bir masaya oturmuş, tuhaf vücut hareketleri ve kısık bakışlarıyla basın mensuplarına bir dosya gösteriyor. Dosya açık ve içinde biri sağda diğeri solda sadece iki yazılı yaprak var. İkinci yaprağın sonuna bir de imza kondurulmuş. Bu imza ona, yani dosyayı göstermekte olan Amerika Birleşik Devletleri’nin son başkanına ait. Kudüs’ü artık İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan ediyor Başkan. Ama hem vücut dilinden hem bakışlarından hem de oturup kalkmasından görüyoruz ki ömrü inşaat yapmakla, alıp satmakla, hesap kitapla geçmiş bu Amerikalı, Kudüs’ü de inşaatını yapıp sattığı binalardan biri sanıyor; arsa değeri yüksek, tam zamanında müşterisi bulunmuş bir emlak! Nereden, hangi topraktan bahsettiğini bilmiyor, bahsettiği toprağın zeytinlerinden habersiz, Golgota’ya çıkan yokuşu biraz meşakkatli bir bisiklet yolu olarak görmeye pek müsait. Muhtemelen vaftiz edilmiş biri ve fakat Hz. İsa’yı sırtında çarmıh, acılar içinde “çile yolu”ndan yürüten Roma valisi Platus’a pek benziyor. Kararını vermiş, kalemini kırmış; Kudüs de artık çarmıha gerilebilir…

Amerika’nın yeni başkanının “Kudüs kararı”, Roma Valisi Platus’un “çarmıh kararı”na ne kadar da benziyor. Tarihin hiç değiştirmediği, hiç değiştiremediği o Yahudi göz, Hz. İsa hakkında verilen hükmü duyduğunda nasıl parladıysa, iki bin sene sonra Kudüs hakkında verilen hükmü duyunca yine öyle parlıyor; pencerelerin kenarından, perde gerilerinden, salonların kuytu yerlerinden sinsice ve kısılarak seyrediyor olan biteni. Dünyayı pazarlanabilir bir inşaat olarak görmeye pek müsait Yeni Dünya Valisi’nden şehrin tapusunu koparmış olmanın manasını çok iyi biliyorlar çünkü. Hz. İsa’yı aradan çıkarmak için gösterdikleri maharetin bir benzerini bu kez Kudüs’ün Müslümanlığını aradan çıkarmak için gösterdiklerini düşünüyorlar belli ki. İnşaatçı bir İsevi’nin elinden alınmış Yahudi tapusu! Tarafları, el sıkışması, aldımı verdimi olmayan, tarihin herhangi bir anını siyaseten kârlı kapatmayı amaçlayan kötü bir belge gösterme merasimi. Emlakçimiz, hem kendine ait olmayan bir araziyi İsrail’e hediye ediyor hem de bu vesileyle şahsi pek çok meselesini halledeceğini düşünüyor. Kudüs, Amerika Başkanı için ucuz bir kurtuluş yolu…

Lokasyon hastası bir inşaatçı için Kudüs nasıl bir yer olabilir acaba? Yamaçlarında gür ormanları yok çünkü, bir sahili yok, insanları zengin edecek bir madeni bile yok. Ama emlakçı başkan onun bütün bu yoklara rağmen kâr getirecek bir yanının olduğunu elbette biliyor; biliyor ki bu şehrin manevi değeri çok yüksek ve onu en iyi Yahudilere pazarlayabilirim. “Bir kentin manevi değeri”ni yalnızca siyasi ve ticari olarak telakki edebilen “yeni dünya başkanlığı”, Kudüs’ü Yahudilere uzatırken, yarım yamalak bilgisiyle şehrin bütün dinler için kıymetinden, oranın bir barış şehri olmasından da bahsediyor. Ve kendince kurnazlıklar yapıyor; diyor ki, “Şu anda şimdiye kadar olmadığı kadar barışa yakınız.” Bu tuhaf ve yetersiz adam “barış”ı da bir inşaat malzemesi görüyor; Yahudiler için yapmayı planladığı rezidanstan bir miktar kırparak Filistinlileri memnun edebileceğini düşünüyor. Ve biz, bir miktar Kudüs müktesebatı olanlar, muhterem Kudüs’ü kötü şovu için fon yapan emlakçi Platus’un konuşmalarını, kararlarını, kırmızı yüzünü, dosyasını şaşkınlıkla izliyoruz. Bir an “muhtemelen başka bir Kudüs’ten bahsediyor”, diye geçiriyoruz içimizden. Amerika’da Yahudiler için yapmayı tasarladığı ve adını Kudüs koymayı planladığı bir konut alanından…

Oysa Kudüs’e bir kez gitmiş olanlar, oradan dilleri mühürlenerek çıkarlar; artık şehrin adını öyle kolayca anma cesaretini bulamazlar kendilerinde. Her Kudüs dediklerinde, insanlığın binlerce yıllık yazgısı gelir akıllarına, tarihin ağırlığı altında ezilirler. Başka coğrafyalarda dinlere dair duyduğumuz her söz, her kitabi bilgi Kudüs’e gittiğimizde birden kaderimizin bir parçası halini alır. Bu kentte lügat yoktur, bu kentte geçmiş yoktur, bu kentte hatıra yoktur; zaman, anları tekrar eder ve siz şehre bir kez dâhil olduğunuzda takvim yapraklarından kurtulmanın sarhoşluğunu yaşarsınız. Artık ortada kent de yoktur. Kent sizi evrene dâhil eden bir sahne vazifesi görür. Sonra şehirden çıkıp, şehrin karşısındaki Zeytin Dağı’na gider, bir de oradan şehre bakar ve bir cephe görüntüsü ile sırrını çözmeye çalışırsınız. Nafile bir çabadır bu. Sırrı çözeyim derken, şehir sizinle bu kez karşıdan ve bu kez başka türlü meşk etmeye başlar. Bir akşam vakti, ışıklar yanarken hiç değilse şunu fark edersiniz: Müslüman Kudüs, bütün Kudüsleri merhametle kucaklamış bir annedir; onsuz bir Kudüs ebediyen mümkün değildir.