Çakıcı Mehmet Efe, 1872 yılında Ödemiş’in Birgi Bucağına bağlı Ayasuluk yeni adıyla Türkönü Köyünde dünyaya geldi. Babası eski eşkıyalardan Çakırcalı Ahmet, annesi Kaçar Türkmenlerinden Ayşe Hanımdı (Çakırcalı ya da Çakıcı lakabı mensup oldukları aşiretten gelmekte). 1877 yılında Rus Savaşına katılmak koşuluyla affedilen eşkıyalardan olan Çakırcalı Ahmet, köyüne dönüp hasımlarıyla kanlı bıçaklı olunca yeniden dağa çıkmış ve hükümet tarafında yakalanıp öldürülünceye kadar eşkıyalık yapmıştı (1883). Çakıcı Mehmet, babası öldürüldüğünde henüz on bir yaşındaydı. 1892 yılında kendi köyünden bir hanımla (Iraz Hanım) evlenen Mehmet, yirmili yaşlarında arkadaşı Kamalı Mustafa ile beraber tütün kaçakçılığı yaparak bir süre geçimini temin etmeye çalıştı.
Dağa ilk çıkış
Çakıcı Mehmet’in ilk cinayeti, kahvede akrabalarına küfreden bir sarhoşu, arkadaşı Mustafa ile birlikte Kışla-Birgi yolu üzerinde pusu kurarak öldürmesiydi. Bu olayın ardından tanışıp dostluk kurduğu ve birlikte iş yaptığı Hacı Mustafa adında birinin teşvikiyle bir cinayet daha işledi. Kurbanlar, Hacı Mustafa’nın evden kaçan eşi ve dostuydu. Bu cinayetin baş sorumlusu olarak görülen Hacı Mustafa ve ona yakınlığı ile bilinen Çakıcı, birlikte tutuklanmıştı. Onları tevkif etmeye memur edilen Boşnak Hasan Çavuş, aynı zamanda Çakıcı’nın babasının da katiliydi. Delil yetersizliğinden serbest kalan ancak daima göz önünde tutulan Mehmet’in “dağa çıkıp babasının intikamını alacak” şayiası Ödemiş’te yankılanınca kendisine bir suç isnat edilip yeniden tutuklanması gündeme geldi. Bu iş bir kez daha Boşnak Hasan Çavuş’a kalmıştı. Her yerde arandığını duyan, hatta Ödemiş’teki evlerinde annesine dahi rahat verdirilmediğini anlayan Çakıcı Mehmet, babası gibi yanına aldığı beş kişilik bir çeteyle dağa çıkmaya karar verdi. Bu işe neden olduğu gerekçesiyle Çakıcı’nın takip vazifesi de yine Hasan Çavuş’a kaldı.
Yerli Robin Hood
Çakırcalı Mehmet Efe’nin peşinde Boşnak Hasan Çavuş ve İzmir’den gönderilen genç mülazım Hüsnü Efendi vardı. Köylülerin Çakıcı’ya haber uçurduğunu bilen fakat bunu bir türlü ispat edemeyen Hasan Çavuş, halkı döverek işkenceyle sorguluyor lakin bir sonuç alamıyordu. Bu durum zaptiyeleri halkın gözünde küçük düşürürken, Mehmet Efe öfkenin daha da artması için mevzuya bilerek müdahale etmiyordu. Aksine Çakıcı, Ödemiş-Aydın civarındaki köyleri dolaşıp fakirlere yardımda bulunuyor, evlenemeyen genç kızlara çeyizlik, erkeklere de başlık parası veriyordu. Zenginden alıp yoksullara yardım etmek elbette köylüyü rahatlatmıştı. Bu durum ister istemez halkın Mehmet Efe’ye sahip çıkmasını da sağlamıştı.
Köylülerden aldığı istihbaratlar sayesinde Çakıcı ve adamları, Ayasuluk civarında kendilerini takip eden müfrezeyi pusuya düşürüp Boşnak Hasan’ı öldürmüş, Mülazım Hüsnü’yü de ağır yaralamıştı. Mehmet Efe’nin bu ilk zaferi Ege’de bir hayli ses getirdi. İzmir Valisi endişelenmiş, meselenin İstanbul’a aksetmesi ihtimali yerel idarecileri korkutmuştu. Bu arada Çakıcı, köylerde gözüne kestirdiği zengin ailelerden tehdit ve baskın yoluyla para ve silah teminine devam ediyordu. Öyle ki eşkıyanın elinde yepyeni “martini” tüfekler varken zaptiyeler köhnemiş silahlarla mücadele veriyordu. Bir müddet sonra zaptiyelere martiniler dağıtılırken çeteler bu sefer daha modern mavzerleri kullanmaya başlamışlardı. Ayrıca çete liderleri cahil olmalarına rağmen hükümet görevlilerinin köylülere reva gördükleri kötü muameleden çok güzel istifade ediyor, halkın sempatisini kazanarak bir nevi onları koruma vazifesi görüyordu.
Af zamanı
Çakıcı Mehmet Efe’nin takibine bu sefer Yüzbaşı İlhami Bey kumandasındaki seyyar müfreze memur edildi. Ancak Çakıcı ve adamları üzerlerine gönderilen bu kuvveti de darmadağın etti. Devlet güçlerine karşı kazandığı ikinci zafer çetenin gücünü daha da arttırdı. Civarda ne kadar asker ve hapishane kaçkını varsa Çakıcı’ya katılmış, sadece kolluk kuvvetlerine karşı değil, düşman çetelerine karşı da ağırlığını hissettirmişti. Hatta bizzat Mehmet Efe’nin kendisi köylülerin dertleriyle ilgilenir olmuş, haksızlığa uğrayanlara elinden geldiği kadar yardım etmişti.
Aydın’dan Manisa’ya kadar olan geniş bölgede hâkimiyetini iyice arttıran Çakıcı ve çetesiyle başa çıkamayacağını anlayan İzmir Valisi Kamil Paşa, sonunda anlaşma yoluna gitmeye karar verdi. Bunun için Çakıcı’nın İzmir’de iş yaptığı dostlarından olan İngiliz tacir Vitel aracı olacaktı (Vitel, Çakıcı’ya zaman zaman modern silahlar gönderiyordu). Ancak daha sonra iç güvenliği ilgilendiren bu mevzuda bir yabancının araya girmesi uygun bulunmamış, İzmir eşrafından Hacı Hasan Paşa aracı olarak münasip görülmüştü. Hasan Paşa, tüm riskleri göze alarak Bozdağ’a gitmiş, Çakıcı’yı da ikna ederek hükümet tarafından affedilmesini sağlamıştı.
Dağlara geri dönüş
Af merasiminin Birgi’de Cuma namazı sonrası yapılmasının ardından Kamil Paşa, Çakıcı’ya “Kır Serdarı” payesi vererek adamlarıyla birlikte kendisini maaşa bağladı. Mehmet Efe artık uslanacak, her şeyi bir kenara bırakacak derken dağlardaki hasmı Çamlıca Hüseyin’in de af edilerek köyüne döneceği haberi tüm huzurun bir kez daha bozulmasına neden oldu. Zira bu barış ortamında Çamlıcalı, Çakıcı’yı bir pusu kurup öldürebilirdi. Hüseyin Efe’nin af merasimi günü adamlarıyla yeniden dağa çıkan Çakıcı’nın üzerine İzmir Valiliği bu sefer asker sevk etmeye karar verdi. Selanik’ten gelen Kara Sait Paşa fırkası, Ege’deki diğer kuvvetlerin de desteğiyle operasyona başladı. Ancak Paşa, köylülerin her daim yardımını gören ve takip kumandanlığının tüm hareketini önceden öğrenen Çakıcı ile ne yaptıysa baş edemedi.
Çakıcı Mehmet Efe ve çetesi artık bir hükümet meselesi haline gelmişti. Kara Sait Paşa da bu işin hakkından gelemeyince tekrar anlaşma yoluna gidildi. İzmir Valisi Kamil Paşa’nın insanüstü gayretleriyle Çakıcı ile devlet af için yeniden anlaşmaya vardı. Hatta kendisinden Ödemiş dağlarındaki diğer irili ufaklı çeteleri ortadan kaldırmak için yardım dahi istendi. Ancak bu sulh dönemi de Kara Sait Paşa’nın işgüzarlığıyla sona erdi. Paşa, Çakıcı ve adamlarına “Artık bundan böyle silahlarınızla gezmeyeceksiniz, affedildiniz, silahlarınızı teslim ediniz” şeklinde ifadeler içeren bir mektup gönderince kuşkulanan Mehmet Efe, anlaşmayı bozarak tekrar dağlara çekildi. Takibat için yine Kara Sait Paşa vazifelendirilse de Çakıcı ve adamları dize getirilemedi.
Sonu ölüm oldu
Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın oğlu Mahmut Muhtar Paşa’nın Aydın Valiliği zamanında, bin kişiyi aşkın kuvvet karşısında bir avuç adamıyla Alaşehir/Çöpdere yakınlarında kazandığı zafer (Kuşçubaşı Eşref dahi adamlarıyla Çakıcı’yı yakalamaya gelmişti) Çakırcalı’nın şöhretini epeyce arttırmıştı. Onun yüzünden valiler değişiyor, takip müfrezesi komutanları görevden alınıyordu. Mehmet Efe’nin yakalanamayışının faturası köylülere kesilirken, halk bu işin müsebbibi sayılarak türlü baskılara maruz kalıyordu. Sonunda Çakıcı’nın yakalanması için Anzavur Ahmet’in önderliğinde Çerkezlerden müteşekkil yüz kişiyi aşkın bir kuvvet teşkil edildi ve bunlar dağlarda aynı çeteler gibi yaşamaya başladı.
Çakıcı Mehmet ve adamlarının sonu da onlara kılavuzluk eden bir köylünün kaldıkları yeri hükümet güçlerine bildirmesiyle geldi. Efe ve adamları, saklandıkları Sarıkız Dağının sarp kayalıklarında çembere alındı. Sabah kadar süren şiddetli çatışma sonunda, diğer cesetlerle birlikte elleri ve başı kesik, derisi yüzülmüş zeybek kıyafetli bir ceset daha bulundu. Yapılan araştırma sonunda ölenin Çakıcı olduğu anlaşıldı (18 Kasım 1911). Çakıcı Mehmet Efe, daha evvel adamlarına kendisinin öldürülmesi halinde bunun anlaşılmaması ve çetenin faaliyetlerine devam etmesi için elinin ve başının kesilip derisinin yüzülmesini istemişti.
Mezarı bugün Ödemiş/Kayaköy’de bulunan, on beş sene boyunca Ege dağlarında hükümet güçlerini perişan eden ve tam seksen çatışmadan sağ çıkan bu yalnız efenin türküsü hâlâ söylenmekte…