Doğan-HDP işbirliği yüzde 60’lık blok gibi çatladı

10Ağustos’tan, 7 Haziran’dan ve 1 Kasım’dan önce HDP’nin gönüllü milisi gibi çalışan gazeteciler bugün nedamet getiriyor ve illallah ediyor.
Kandırıldık, ihanete uğradık, aldatıldık diyorlar.

Onlara şunu sormak lazım: Her fırsatta söylediğiniz gibi “yandaş” değilsiniz, o halde “şüpheci”, “sorgulayan”, “araştıran”, “düşünen” gazeteciliğiniz nerede kaldı?

AK Parti’nin savunduğu “muhafazakâr demokrasi”nin ardından şeriat gelecek diye yırtınan, muhafazakârlaşma eğilimlerini büyük bir tehdit olarak lanse eden “yüksek gazetecilik öngörülerinize” ne oldu.

Her fırsatta mahalle baskısı var diye feryat eden kalemleriniz, Cizre’deki, Silopi’deki, Sur’daki mahalle terörleri karşısında neden büküldü.

AK Parti’nin en demokratik çıkışlarında bile “gizli ajanda” arayışı içindeyken HDP söz konusu iken neden bir gizli ajandanın peşine düşmediniz!

Nedenini ben söyleyeyim; çünkü o ajandanın içinde siz de vardınız, o ajandada yer alan maddeleri bizzat kaleme almıştınız.

Mesela, o ajandanın en temel maddelerinden biri Tayyip Erdoğan’a karşı ortak mücadeleydi, Tayyip Erdoğan’ı başkan yaptırmamaktı.

Demirtaş, 7 Haziran seçimlerinden önceki son grup toplantısında üç kere arka arkaya “Seni başkan yaptırmayacağız” dediğinde bu yüzden alkışlıyordunuz.

Tıpkı, sahnede, kendi oyuncusunu alkışlayan yönetmenler gibi.

Hatırlayın… Normal şartlar altında birbiriyle asla yan yana gelemeyecekmiş gibi görünen “Türkiye Türklerindir” sloganlı Doğan Medyası, çözüm sürecinin azılı düşmanı Paralel Medya ve Kandil’in uzantısı HDP; ortak düşmanları için bir araya gelebilmişlerdi.

Doğan Medyası, Paralel Medya, HDP; Alman, İngiliz ve Amerikan medyasını da arkasına alarak “Erdoğan’la mücadele” için ittifak yaptı ve bütün stratejisini AK Parti’yi zayıflatmak üzerine kurdu.
Demokrasilerde, kitlelerin düşüncelerinin nasıl şekillendirildiğini, kitlelerin nasıl mobilize edildiğini, kararlarını nasıl verdiklerini medya baronları iyi bilirler.

Medya, toplumun üzerine karabasan gibi çöker; seri propagandaya başlar, durmadan kitlenin beynini işgal ve iğfal eder, neticede, abandone olmuş kitleler, kanaatlerini özgür iradesiyle verdiğini düşünür ve fakat aslında o kanaatler medya tarafından pompalanmış, medya ve sermaye baronlarının yayın kurulunda imal edilmiş kanaatlerdir.

HDP’nin reklamları Doğan Medyasında neredeyse birer dakikalık arayla bu yüzden yayınlanıyordu. Doğan Medyası ekranlarında, “HDP’ye oy verin” KJ’leri uzun süre bu yüzden tutuluyordu. Bu yüzden eline saz verilip türkü söylettiriliyordu.

Doğan Medyası da uzunca bir süre böyle bir imalat üzerinde çalıştı. Bir toplum mühendisliğine soyundu. Buna göre, Erdoğan toplumun başındaki diktatördü, Demirtaş ise toplumu diktatörden kurtaracak kahraman!

Toplumun önemli bir bölümünü buna razı ettiler. Bilerek, isteyerek, taammüden yaptılar bunu.

Vaktiyle başka yöntemler de denemişlerdi; kimi zaman açıkça, kimi zaman imalı şekilde orduyu göreve çağıran yayınlar yapmışlardı, olmadı…

Vesayetçi yargı göreve çağrılmıştı, delilleri yalnızca gazete kupürlerinden ibaret olan kapatma davaları açılmıştı, olmadı…

Paralelciler saldırırken alkış tutmuş, propagandalarının toplumun tümüne yayılması için destek çıkılmıştı, olmadı…

Son bir umut, örgütün siyasi uzantısının eş başkanına sarıldılar, olmadı.

Amiral gemisi dediğiniz o gemiyle emanet oy nakliyatı yapmaya kalkıştılar. Bu oyun kurgusu 7 Haziran’da tutacak gibi olunca; sevinç çığlıkları attılar: “Başkanlık gündemden düştü”, “seçimin kaybedeni Erdoğan” başlıkları attılar.

Ne var ki, son manşeti daima millet atar, attı da. Manşetlerle, köşe yazılarıyla, televizyon yorumlarıyla belirlemeye çalıştıkları Türkiye tezleri 1 Kasım’da çöktü.

Hayalini kurdukları yüzde 60’lık blok siyaseti halk tarafından bloklandı. 1 Kasım’da, millet, oyun kurucu rolünü üstlendi ve yüzde 49,5 ile yeni bir oyun kurdu.

Bu arada “Bakın, Türkiyelileşiyor” dediğiniz kahramanları da Rusya’nın etkisiyle, zaten bir an evvel kalkacakmış gibi oturduğu Türkiyelileşme masasını devirerek Kürdistanlaşma masasına oturdu.
Bir yıl önce hendek siyaseti yapanlar kaybederler diyordu, bugün, hendek kazanlar için siper ediyor kendisini. Dilinin altındaki baklayı çıkardı. Özerklik diyor, kantonlaşma diyor, özyönetim diyor…

Adı bağımsızlığa, ayrılığa, parçalanmaya kadar varan yeni bir oyun masası bu.

Rusya’daki televizyonlarda Rus milliyetçiler Türkiye’nin neresini bombalayalım diye tartışırken, Rus Dışişleri Bakanı Kürtlerin özgürlük mücadelesini destekliyoruz derken kurulan bir oyun masası bu.

Dahası, 900 kilometrelik sınırımızın bulunduğu Suriye’de haritalar değiştirilmek istenirken; Rusya, İran, Esed rejimi, Daiş, YPG el ele vererek Irak’ı ve Suriye’yi kantonlara ayırmak isterken, Şii-Sünni savaşı için kıvılcım çakılırken, kendisini bu tezlerin bir piyonu haline getirmek isteyen birinin oturduğu bir oyun masası bu.

Evet, Demirtaş, Doğan Medyası’nın oyun masasından kalkıp başka bir oyun masasına oturdu. Bugün aralarında yaşanan çekişmenin sebebi de bu.

Şimdi Doğan Medyası için yeni bir test zamanı geldi. Göreceğiz bakalım; milletin bin yıllık kazanımının elinden alınmak istendiği, Türkiye’nin bir Anadolu beyliğine çevrilmek istendiği, kolunun kanadının kırılmak istendiği bu oyun masasında Türkiye’nin düşmanlarının yanına mı oturacaklar, yoksa Türkiye’nin yanında mı yer alacaklar.

Küçük çıkarları için bir milletin tarihten, bir ülkenin coğrafyadan silinmesine rıza gösterecekler mi, bunu da test edeceğiz.

Yarın ola, hayrola.