Geçen haftaki yazımda parlamenter sistemin ülkemizdeki uygulamasının geçmişini uzunca anlatmış ve 24 Haziran seçimlerinin dönüm noktası olacağını belirtmiştim. Parlamenter sistemle 24 Haziran’da tercih edeceğimiz sistem arasında en önemli fark; egemenlerin, bir başka deyişle bürokratik oligarşinin, (siz bunu ‘Jakoben Laik Kemalistler’ olarak da adlandırabilirsiniz) devleti babalarının çiftliği olarak gören çevrelerin, çıkarlarına hizmet etmeyen hükümetleri alavere dalavereyle iktidardan indirebilmeleridir.
Bunun en son uygulaması, Prof. Dr. Necmettin Erbakan Başbakanlığındaki Refahyol Hükümeti’ni devirmeleri olmuştu. Erbakan, Siyonist İsrail ve Amerika’nın, ülkemiz üzerindeki sultalarını yıkacak bir hamle yapmış; D-8’in (Developing Eight – Gelişmekte Olan 8 Ülke: Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya) kurulması için harekete geçmişti.
D-8 fikri, Erbakan’ın “İslam Birliği” hedefini oluşturuyor. Erbakan, Soğuk Savaş’ın ardından yeni bir dünya düzeni kurulması gerektiğini ve Müslüman ülkelerin bu düzende güçlerini birleştirerek, daha etkin bir rol oynayabilme hedefini taşıyordu.
D-8’lerin bayrağında altı yıldız yer alıyor, bu yıldızlar örgütün 6 temel ilkesini sembolize ediyordu:
1-Savaş değil, barış
2-Çatışma değil, diyalog
3-Çifte standart değil, adalet
4-Üstünlük değil, eşitlik
5-Sömürü değil, işbirliği
6-Baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi
28 Şubat’ın mimarlarından Çevik Bir, bir ABD dergisine yazdığı makalede, postmodern darbenin sadece “irtica”ya karşı değil, İsrail’le dostluğun sürmesi için de yapıldığını açıkça itiraf ediyordu. Çevik Bir, Martin Sherman’la birlikte 2002’de Middle East Quarterly dergisinde yazdığı makalede 28 Şubat Darbesinin gerekçesini şöyle ifade ediyordu:
“İsrail-Türk ticaret hacmi 1990’lar boyunca sürekli arttı. Bu bağlar, 1996 yılında Refah Partisi’nin iktidara gelişiyle yıprandı. Necmettin Erbakan, İsrail’le anlaşmaları dondurma sözü verdi. Laik Cumhuriyet’in mirasını korumakla yükümlü olan Ordu, Erbakan’a açıkça şu mesajı verdi: Koltuklarımızda öylece oturup, ülkenin yüzünü İslam’a dönmesini, İsrail-Türk askerî ilişkilerinin tehlikeye atılmasını izlemeyeceğiz.”
Çevik Bir, makalesinin devamında Türkiye-İsrail ilişkilerinin sekteye uğramasına rıza göstermediklerini kaydediyor. “Ülkenin yüzünü İslam’a dönmesini ve İsrail-Türk askeri ilişkilerinin tehlikeye atılmasını izlemeyeceğiz. Erbakan kontrol altında tutuldu. Türkiye ve İsrail MGK baskısıyla İslamcı Başbakan istifasını sundu.”
Dönemin Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel, Erbakan’ın istifasından sonra hükümet kurma görevini Tansu Çiller’e vermesi gerekirken Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı tercih etmişti. Bu arada Doğruyol Partisi’nden bir grup milletvekili, askerlerin baskısıyla partilerinden ayrılarak Mesut Yılmaz Hükümetine güvenoyu vermişti.
Cumhuriyet tarihinde böyle birkaç olay daha sayabiliriz.
24 Haziran’da yapılacak seçimde Cumhur İttifakı kazanırsa yeni bir dönem başlayacak. Çünkü 4’lü ittifak, yeni sisteme karşı olduklarını deklare etti. Parlamentoda çoğunluğu sağlarlarsa eski parlamenter sisteme döneceklerini açıkladılar.
CHP’nin başını çektiği 4’lü ittifak parlamentoda çoğunluğu alırlarsa ülkemizi yeni ve büyük bir problem bekliyor…
***
Diyarbakırlı Hasan Yeşil’in şehadeti
Hasan Yeşil, 1941 yılında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde dünyaya geldi. İlköğrenimini Ergani, ortaöğrenimini de Diyarbakır İmam-Hatip Lisesi’nde yaptı. 1962 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne girdi. Mezun olduktan sonra, daha önce öğrencisi olduğu Diyarbakır İmam-Hatip Lisesi’nde 7 yıl öğretmenlik ve idarecilik yaptı.
Daha sonra, Malatya İş ve İşçi bulma Kurumu’na tayin edilerek iki sene müessese müdürü olarak çalıştı. 1978 yılı başlarında tekrar Diyarbakır’a dönerek Sümerbank Halı Fabrikası Müdürlüğü görevinde bulundu.
28 Nisan 1978 yılında görev yaptığı Sümerbank’a giderken, kendisini şehadet mertebesine ulaştıracak mermilere hedef oldu. Bir hafta hastanede yattıktan sonra, 4 Mayıs 1978 günü şehid oldu.
11 Mayıs 1978 tarihli Milli Gazete’de Affan Gençosman, Hasan Yeşil’in şehadetiyle ilgili olarak şöyle bir yazı yayınladı:
Hasan Yeşil’in ardından
Art arda iki şehid birden.
Önce Hamid Fendoğlu’nu bombaladılar uğursuz eşkıyalar.
İki torunu ve hamile gelini ile beraber Hamido’yu şehid ettiler.
Kan ağladı Malatya, Hamido sevgisi dile geldi, ayağa kalktı Malatya.
Telin edildi katiller, zanlılar…
Hamid Fendoğlu semboldü Malatya için…
Tüm Doğu bölgesinde örnek insandı, yıllarca kavgasını verdiği kendine inanan insanların.
Ölümü zor geldi Malatyalıya, Doğuluya; Malatya Elazığ olayları Hamido’ya ağıttı!
Ve bir Hasan Yeşil vardı Diyarbakırlı…
Diyarbakır Sümerbank Fabrikası Personel Müdürü.
Malatya İş ve İşçi Bulma Kurumu eski Müdürü…
Ve MSP Diyarbakır Milletvekili adayı, Hasan Yeşil vardı.
Kendisini tanıyanların sevgi ve saygısını kazanmış, namı Diyarbakır, Malatya sınırlarını aşmış bir Hasan Yeşil vardı.
İslam davasına canıyla, malıyla, kanıyla mücadele veren bir Hasan Yeşil vardı…
İnancının kavgasını vermiş, bir Hasan Yeşil vardı.
Hasan Yeşil’i vurdular!
Hasan Yeşil’i alçakça, namussuzca şehid ettiler.
Hasan Yeşil’i, polisin ve herkesin gözü önünde kurşunla yıktılar yere…
Başka çareleri yoktu.
Çünkü Hasan Yeşil, inancının kavgasını veriyordu.
Yılmadan, usanmadan, Hakk bildiği yolda, dosdoğru yürüyordu.
Kafasının içindeki ışık, rahatsız etmiş karanlık düşünceli insanları, 7 kurşunla durdurdular O’nu…
Hamido’yu da, tahrip gücü yüksek bombayla yıkabiliyorlardı.
Ne ki, Hamido’la, Hasan Yeşil’le bitecek değil bu ordu.
Bir ölür, bin diriliriz biz…
Hasan Yeşil, en ön safta ilerliyordu.
Sancaktardı…
Kaleye bayrağı ilk dikenlerdendi, Ulubatlı Hasan gibi…
Ulubatlı Hasan’ı da vurmuşlardı. Ama Ulubatlı Hasan, İstanbul’un fethinin simgesi olmuştu.
Ulubatlı Hasan ve Hasan Yeşil birer simgedirler…
Anıları aramızda ebediyen yaşayacak…