I. Dünya Savaşı’nın ardından işgal kuvvetleri, Anadolu’nun muhtelif yerlerine alelacele askerlerini yerleştirme çabası içerisindeyken bölgede atılacak yeni siyasi hamlelerde etkin olma peşindeydi. Bu devletlerden biri olan Fransa, daha 1918 yılında Çukurova’yı işgal etmiş, Ermeni milis kuvvetlerini de kullanarak kendisine geniş bir hareket alanı açmaya çalışmıştı. Her türlü imkânsızlıklara rağmen işgallere karşı varını yoğunu ortaya koyan Türk Milleti Çukurova’da destansı bir mücadele vermiş, iki yıl içerisinde Fransız kuvvetlerini bölgeyi terke zorlamışlardı. Ancak Pozantı’da bulunan 112. Fransız Alayı’na bağlı bir tabur asker memleketi bir türlü terk etmiyor, olduğu yerde beyhude bir direniş gösteriyordu.
Fransızlar direniyor
Pozantı’dan bir türlü ayrılmayan bu tabur, I. Dünya Savaşı’nda, Soissons Cephesinde Almanlara karşı savaşarak başarılı olduğu için sancağına nişan almayı hak etmiş bir taburdu. Binbaşı Menil kumandasında Anadolu’da, Ulukışla’dan Yenice’ye kadar uzanan dağlık bölgeyi, tren yollarını ve ulaşım için hayati öneme sahip tünelleri emniyet altına almakla görevli olan Fransız askerleri kendilerine verilen sorumluluğun farkındaydı, zira işgal ettikleri bölge stratejik açıdan büyük öneme sahipti. Milli Kuvvetler ise Torosları düşmandan temizleyip ovayı kontrol altına alabilmek için bu bölgede gerilla savaşı yapıyordu. Türklerin ilerleyişi karşısında meseleye vâkıf olan Fransız General Dufieux, Pozantı’daki taburun dayanabilmesi için tüm imkânları zorlamaktaydı. Ancak Kuvayı Milliyeciler bölgedeki tünellerin giriş ve çıkışlarında konuşlanan Fransız askerlerini bertaraf etmiş, büyük çapta lojistik malzeme ele geçirilmiş hatta burada bulunan Fransız hastanesinde görevli Madam Menil’i de esir almıştı. Gülek Boğazı’nın en kritik yerlerini kontrol altına alan bir düşman müfrezesi de uzun müddet dayanmasına rağmen henüz 14-15 yaşlarında bir çocuğun görülmemiş cesaretiyle çıkardığı bir yangın sonucunda yerini terk etmek zorunda kalmıştı. Yerel kuvvetlerimizin bu başarılı harekâtları karşısında Binbaşı Menil, taburuyla birlikte yüksek rakımlı bir bölgeye geri çekildi ve direnişine burada, inatla ve göğüs göğse savaşarak devam etmeyi tercih etti.
Kaçmaya çalıştılar
Adana’dan Pozantı’ya uçan Fransız uçakları dağlık kesimde sıkışıp kalan Menil’in taburuna yukarıdan mesajlar atıyor, yardımın en kısa sürede ulaştırılacağı yönünde askerleri motive etmeye çalışıyordu. Binbaşı Menil de taburu karşısında her şeye rağmen dik duruyor, eşi Madam Menil’in yazdığı mektup dahi kendisini direnmekten alıkoymuyordu. Son olarak Kuvayı Milliye Komutanı Tekelioğlu Sinan Bey, daha fazla kan dökülmemesi adına sıkışıp kalan Fransızlara teslim olmaları halinde kesinlikle kötü muamelede bulunulmayacağını bildirmiş lakin karşı taraftan olumsuz bir cevap almıştı. Her taraftan çevrilmiş Fransız taburunun kendilerine gönderilecek yardımı beklemekten başka çaresi yoktu. Albay Gracy kumandasında modern silahlara sahip bir tugay yardım için Toroslara doğru demiryolunu takip ederek ilerlemeye çalışsa da Kuvayı Milliye tarafından hezimete uğratılmıştı. Geri dönmek zorunda kalan Fransızlar, 25 Mayıs 1920’de Binbaşı Menil’e, yardıma gelmelerinin imkânsız olduğunu, kararı artık kendilerine bıraktığını belirten bir mesaj yolladı. Bu haber karşısında hayal kırıklığına uğrayan Menil, 26 Mayıs akşamı Pozantı’yı terk ederek Mersin’e doğru hareket etmeye karar verdi.
Kırk dört kahraman bir tabura yetti
Geride kalan bütün ağırlıklar yok edilmiş, cephaneler askerlere pay edilerek sessiz bir şekilde gece yola çıkılmıştı. Kuvayı Milliyecilerin çoğu Albay Gracy’i durdurmak için o bölgeye gönderildiğinden Binbaşı Menil ve askerlerini takip edecek kadar Türk kuvveti kalmamıştı. Fransız askerler Tekir Yaylasından Karboğazı’na doğru kendilerine kılavuzluk yapmak zorunda kalan köylülerle birlikte ilerliyordu. Yolda karşılarına çıkan ve o sırada bölgede hayvanlarını otlatan Hatice Hatun ve Kumcu Veli’yi de esir alan işgalciler, onlardan bundan sonraki güzergâhları için yardım almayı düşündü. Hatice Hatun büyük bir cesaretle koca Fransız taburunu gece yarısına kadar yürütmüş, Karboğazı gibi bir çıkmaza soktuktan sonra kaçmayı başararak durumu Kuvayı Milliyecilere haber vermişti. Ancak gün ışıdıktan sonra durumun vahametini anlayan Binbaşı Menil neye uğradığını şaşırmış halde kurtulmak için çare aramaya koyulmuştu. Haberi alan ve hemen harekete geçen Kuvayı Milliye güçleri, yanlarına köylüleri de alarak toplam 44 kişilik bir kuvvetle Fransız taburuna saldırmaya başladı. Çil yavrusu gibi kaçan askerlerini bir daha toplayamayan Binbaşı Menil ya teslim olacak ya da ölecekti. Sonunda beyaz bayrağını çeken yaklaşık 680 kişilik Fransız Taburu, 44 vatan kahramanına boyun eğmek zorunda kaldı.
Jandarma Komutanı Hasan Bey ile teslim protokolü imzalayan Binbaşı Menil, uzun süre bu kadar küçük bir birliğe karşı mağlup olduğuna inanamadı. Köylüler günlerdir aç ve susuz kalan Fransız askerlerini doyurmak için köy meydanına kazanlar kurdu, yemekler pişirdi. Bir müddet sonra Binbaşı Menil’e daha evvel esir edilen eşi Madam Menil ile buluşup hasret gidermesine müsaade edildi. Yakalanan Fransız Taburu anlaşma gereği Yenice’deki Türk esirlerle mübadele edildi. Ülkesine geri dönen Fransız komutan Menil ise genç yaşta veremden hastalanarak 1924 yılında Paris’te hayatını kaybetti.
Çukurova’da yazılan bu destanı bize armağan eden kahramanlarımıza Cenab-ı Hak rahmet etsin.