Sabahın erken saatlerinde yürüyüşe çıktığımda insanların yüzlerine bakıp oradan anlamlar çıkarmayı seviyorum. Her yüzün ayrı bir hikâyesi var. Üzgün bir insanın yüzünde ödenmemiş faturaları görebiliyorum. Şu öfkeli adam muhakkak sabah sabah hanımıyla atıştı. Şu enseyi karartmış kız, birazdan gireceği sınavda ne yapacağını bilmiyor, kara kara düşünüyor.
Çocuklarını okullarına götüren anneler görüyorum. Yüzlerine işe geç kalma korkusu sinmiş. Bazılarının kucağındaki veya elinden tuttuğu çocuklar gerçekten çok küçük. Akşama kadar akılları kim bilir nerelerde olacak ama onlar anne. Bir yandan çocuklarını düşünmeye devam edecekler.
Ben de sabah erkenden kalkıp ayaklarımın beni zorla sürüklediği işime gittiğim zamanlarda belki böyle asık suratlıydım. Yazar ve ressam olarak yaşamak istiyordum, resim öğretmeni olarak değil. Sabahın köründe gülmeyen yüzleri bu nedenle gayet iyi anladığımı sanıyorum.
Sevdiğin işi yapmak ve muhtaç olmayacak bir kazanç sağlamak… Mutluluk bu olmalı. Kendine ve ülkene yararlı bir birey olmanın yolu da sanırım buradan geçiyor. Çünkü daha yaratıcı, daha verimli birine dönüşüyorsun.
Sevmediğin işi yapmak, sahip olmadığın bir şeyi vermeye çalışmak gibi. İnsanın içindeki gelişme duygusunu, yaratıcılığı körelten bir durum. Dakikaların hatta saniyelerin geçmek bilmediği bir kâbus. Yorgun yatıp daha yorgun uyanmak gibi bir şey. Suratsız bir şekilde sürgit yaşanan başıboş bir hayat. Ben de böyleydim. İşte o yüzden seni gayet iyi anlıyorum.
Kesinlikle kimseden işini değiştirmesini istediğim sanılmasın. Bunun o kadar kolay olmadığını elbette biliyorum. Beni ilgilendiren, bu suratsızlığa bir şekilde son vermek. Evlatlarımız, onları hayata mutlu bireyler olarak kazandırmak, kendilerine ve ülkelerine yararlı olmalarını sağlayabilmek buna bağlı çünkü. İşte bunun için mümkün olduğunca hoşumuza giden şeyleri yapmaya çalışalım. İş değiştirmek kolay olmayabilir. Ancak işten arta kalan zamanı mutlu geçirmek mümkün.
Bir komşum basketbola merak sarmıştı. Basket oynadıkça bundan haz aldı. Haz aldıkça bu merak daha ciddi boyutlarda bir gayrete dönüştü. Zamanla fazla kiloları gitti, tığ gibi oldu. Adeta başka biri olarak yeniden doğdu. İşi daha da ilerletti ve profesyonel basketbolcu olarak yeni bir hayata adım attı. Derken bizim oralardaki bir takımdan teklif aldı. Arada bir bana içine girdiği basketbol dünyasından haberler yetiştirirdi. Henüz lise son sınıf öğrencisiydik. Yılsonu sınavları geldi, çattı. Babası üniversiteye gitmesini çok istediği için basketbola veda edip derslerine çalışması gerektiğini düşünüyordu.
O da öyle yaptı. Ama aklı basketbolda kalmıştı. Derslerine bir türlü odaklanamadı. Elbette kötü notlar aldı. Sonra bir şekilde mezun olup bir yerlerde işe başladı. Fakat bir daha basketbola asla dönemedi.
Bugün düşünüyorum da o da aynen sabahları gördüğüm asık suratlı insanlardan biri olup çıkmıştır. Sevmediği bir işe gidip gelmeye devam etmektedir. Bizler, bu örnekte olduğu gibi kendi hayatlarımızın tutsağı olmuşken çocuklarımızı nasıl kurtaracağız?
Hatırlıyorum da yazar olmaya karar verdiğimde yaşım henüz on üçtü. Kapağında adımı taşıyan bir kitabımın olmasını çok istiyordum ve yazmaya başladım. İlk kitabım, benim hikâyemi anlatacaktı. İstediği işi yapmaya kararlı bir çocuğun yaşadığı zorlukları.
Kitabı tamamen gizli olarak yazmaya gayret ettim, uzun süre kimsenin haberi olmadı. İlk kez görense tamamen tesadüf eseri olarak kız kardeşim oldu. Beni çok alaya aldı. Herkese haber vereceğini, herkesin tıpkı kendisi gibi bana güleceğini ballandıra ballandıra söylemekten büyük bir haz alıyordu.
Kız kardeşime göre, on üç yaşındaki bir kız çocuğu tam olarak ne isteyebileceğinden emin olamazdı. Ona göre yazar olma isteğim, gerçekleşmeyecek bir hayaldi. Sonunda yıldım ve ona hak verdim. İnsanların bana gülebileceklerini düşünerek onca emeği yırtıp attım.
Yaşananları halen kardeşime hatırlatıp duruyorum. Defalarca pişman olduğunu söylemesine rağmen. Çünkü ben yazar olacağıma inanıyordum. Ve sonunda başardım. İstediğim her neyse onu elde ettim. Kız kardeşimse diş doktoru oldu. Halen sevmediği bir işi yapmak zorunda.
Bu konuda özellikle babaların dikkat etmeleri gereken bazı hususlar var:
Önce çocuklarının ne olmak istediğini iyi bilecekler. Hobilerine ve meraklarına dikkat kesilecekler. Yaratıcı yönlerini keşfedecekler. Bu hobileri geliştirmelerine imkân sağlayacaklar. Buna dair kurslar varsa gönderecekler. Teşvik etmekten hiçbir vakit geri kalmayacaklar. Heveslerini asla söndürmeyecekler. Çocukları sevdikleri işten para kazanma aşamasına geçtiğinde desteklerini geri çekmeyecekler, daha fazla yardımcı olacaklar. Dil öğrenmelerine fırsat ve imkân sağlayacaklar. Bu zamanda kapıları açmanın anahtarı dil bilmekten geçiyor çünkü. Çocukları başarı hikâyelerinden mahrum bırakmayacaklar. Öncüleri tanımalarını, onları örnek almalarını temin edecekler.
Ve son olarak… Çocuklarına başarının sırrını verecekler.
“Kendine ve ülkene faydalı olmak istiyorsan sevmediğin işe sakın bulaşma, sevdiğin işi yap” diyecekler.