Suriye’de iki DAEŞ militanı bir kadının giyim tarzı hakkında tartışır. Militanlardan birisi Suriye’nin yerlisidir, diğeriyse yabancı. Yerli olana göre kadın İslami ölçüler dâhilinde giyinmiştir, ortada bir sorun yoktur. Yabancı ise kadının giyim tarzını beğenmemiştir. Daha mazbut olması gerektiği fikrindedir. Derken tartışma giderek alevlenir, birbirlerine silah sıkacak duruma gelirler. DAEŞ’in kolluk güçleri gelerek duruma müdahale eder ve her ikisini de alır, oradan uzaklaştırır. Suriye’yi sözüm ona özgürleştirmek için orada bulunduklarını iddia edenlerin meselesi bundan ibarettir. Ve bu meselede bile birbirlerine silah çekecek kadar ayrı dünyaların insanıdırlar. Zira örgüt tarafından bilhassa yabancılara telkin edilen din anlayışının sığlığı olduğu gibi sırıtmaktadır. İslam hakkında daha önceden ciddi bir altyapıları olmayan yabancı militanlar ve gözünü DAEŞ’in el koyduğu topraklarda açanların zihin yapıları böyle şekillenmiştir.
Cerablus şehri sakinleri yüreklerine korku ve dehşet düşüren pek çok hadiseden bahsediyorlar. Türkiye istikametine doğru yapılan bir gezinti esnasında kestikleri kafalarla top oynayan militanlar mı dersiniz, akıl havsala almaz daha pek çok şey.
Cerablus Fırat nehri kıyısında, Suriye’nin en kuzeyinde yer alan, Halep’e bağlı ve şehrin 125 km kuzey doğusuna düşen bir yerleşim merkezi. Türkiye’nin en güneyindeki antik Hitit başkenti Karkamış’ın Suriye uzantısı olan Cerablus, Suriye’nin pek çok yöresinde sıklıkla rastlanan antik eserlere ev sahipliği yapıyor. Medeniyetler beşiği sayılan bölgede en bilinen antik eserlerden birisi Kırk Mağaralar. Yine 40’lı yıllarda İngiltere’ye götürüldüğünde ünlü arkeolog Hugh Garrett başkanlığında bir Oxford heyeti tarafından karşılanan antik eserleri de burada zikretmek lazım.
Cerablus, Esed güçlerinden 15 Temmuz 2012 tarihinde üç gün süren çatışmalardan sonra özgürlüğüne kavuştu fakat sonrasında silah yetersizliği nedeniyle elde tutulamadı ve Esed güçleri tarafından ağır saldırılara uğradı. Daha sonra Nusra Cephesi şehirde tutunmaya çalıştı ancak onlar da şehir ahalisiyle ideolojik sorunlar yüzünden sürekli çatıştılar. Nusra neticede silah gücüyle ahaliyi sindirdi ve cinayetlerle sürecek bir korku rejimi kurdu. Ebubekir Bağdadi, DAEŞ’in kuruluşunu ilan edince Nusra bunlara katıldı ve şehir ahalisi üzerindeki baskı rejimi daha da koyulaştı. 2014 yılı Nusra ile bölge aşiretleri arasındaki çatışmalarla geçti. Sonuçta bölgenin iki güçlü aşireti Tay ve Cevadire şehri terk etmek zorunda kaldı. Sonrasında bölgeye DAEŞ geldi.
DAEŞ rejimi şehrin üzerine tam anlamıyla bir kabus gibi çöktü. Bir gün içerisinde şehir ahalisinden 88 kişi boğazlanarak ve başlarından vurularak katledildi. Kadınlar siyah peçe giymeye zorlandı. Halk, daha önce alışık olmadığı kurallar içerisinde yaşamaya zorlanırken muhalefet edenlere şiddetle karşılık verildi.
Bu arada PYD milisleri de Cerablus’u gözlerine kestirmiş bulunuyordu. DAEŞ-PYD çatışmaları dinmek bilmedi. Afrin yönünden bölgeye sızmaya çalışan PYD’nin önünü kesmek bahanesiyle Fırat üzerindeki köprüler havaya uçuruldu.
Beş yıl süren savaşlar, göçler, cinayetler, zulümler ve yokluklar döneminden sonra Türkiye’nin desteğini alan Özgür Suriye Ordusu güçleri Cerablus’a yeniden hayat verdi. DAEŞ-PYD çatışmasının yollara düşürdüğü insanlar, özlem ve mutluluk duyguları içinde evlerine geri dönmeye başladılar. Çarşılar ve sokaklar yeniden cıvıl cıvıl oldu.
DAEŞ tarafından yanında bir mahremi olmaksızın sokağa çıkmaları yasaklanan kadınlar zorla kapatıldıkları evlerinden çıkmaya başladılar. Oysa İslam hukukuna göre ancak uzun bir yolculuğa çıktığında yanında bir mahremi olmak durumundaydı. Hatta kimi İslam alimlerine göre söz konusu yolculuk eğer ilim talebi için yapılıyorsa yanında mahremi olmadan da yapılabilirdi. Yine bir kadın, beraberinde başka kadınlar bulunuyorsa mahremsiz de yolculuk yapabilirdi. Ancak DAEŞ’in din anlayışı bu kadardı işte. DAEŞ öyle bir terör estirmişti ki insanlar hangi suçu işlediklerini bile bilmeden, üstelik kimselere sorup öğrenemeden kendilerini ya sopanın altında yahut zindanın içinde buluyorlardı.
Neyse ki Türkiye yanlarındaydı artık. Türkiye’nin yardımlarıyla Suriye’nin direniş tarihinde yeni, bembeyaz bir sayfa açıldı. Türkiye ne yaptı bu insanlar için:
- Seyyar mutfaklar
- Tıbbi çadırlar
- Çocuklar için oyun alanları
- Yine çocuklar için DAEŞ’in yıllarca yasakladığı futbol topları
- Kurban kesimi
- Elektrik temini
- Eğitim kurumları
- Kadın ve çocuklar için psikolojik destek
Bu yardımlar neticesinde Cerablus’a dönüşler artarak devam ediyor. İnsanlar, gösterdiği ilgi ve yardımlardan dolayı Türkiye’ye dua ediyorlar. Bütün dünyanın, hatta kimi Arap kardeşlerinin bile onları unuttuğu bir zamanda kendilerine sahip çıkan bu güzel ülkeyi asla unutmayacaklar. Ülkelerini ve kalplerini kendilerine açan insanları daima güzel anılarla yad edecekler.
Evet, vatanlarını özgürleştirmek için Türkiye’nin desteklediği Suriyeliler ile zalim rejim arasındaki savaş henüz sona ermedi. Batı’nın bölgedeki kuşatma gücü DAEŞ ile de…
Fırat Kalkanı operasyonu ile Halep’in doğusu tamamıyla DAEŞ’ten temizlenecek. Bu arada DAEŞ de belli ki elinden geleni ardına koymayacak. Silahlı güçleri ve medyasıyla bir yandan saldırırken televizyon ve internet yasağı altında gerçeklerden habersiz bıraktığı insanlara başka hikayeler uydurmaya devam edecek.
Bu topraklarda Mercidabık diye bilinen bir yer var. Hz. Peygamber (sav)’in bir hadisinde İslam ile küfür arasında büyük bir savaşın burada vuku bulacağı haber veriliyor. DAEŞ bu hadisi kendi sapkın ideolojine dayanak olarak kullanma derdinde. Güya kendisi bu savaşın Müslüman tarafı olacakmış. Türkiye ve Suriye Özgür Ordusu karşısında sırtını Amerika’ya dayamış bir örgütün komik bir iddiası işte. Politik analizlerin çoğu, DAEŞ’in bizzat Amerika tarafından kurulduğuna işaret ediyor. Amerika, DAEŞ sayesinde ne olup bittiğinden habersiz kimi gafilleri kendi amaçları için kullanmış oluyor. Bu oyunun farkına varan gençler de var. Suriye devrimi başladığı vakitler henüz lise çağlarında Humus şehri kırsalında yaşayan ve kendini bir anda bölgeye sızan DAEŞ’in saflarında bulan bir gençle karşılaştım. İlk zamanlar DAEŞ’in doğru yolda olduğuna inanmış. Fazla zaman geçmeden sapık bir ideolojiye sahip olduklarını anlamış ama kendini onlardan sıyırması hiç de kolay olamamış. Çünkü saflarından ayrılmak pek de kolay değilmiş. Söylediğine göre ancak ölümü göze almakla mümkün olabilirmiş.