Arap dünyasındaki yöneticiler ile Arap halkları arasında vatanseverlik uçurumu var. Çoğumuz bunun farkında. 25/26 Haziran tarihlerinde Bahreyn’in başkenti Manama’da yapılan Filistin Konferansı’na ilişkin gerek Bahreyn, gerekse Filistin basınında çıkan haberlerin veriliş şekli bile bu uçurumu görme noktasında yeterli. Nitekim Bahreyn medyası konferansı yere göğe sığdıramazken Bahreyn halkı “Bahreyn İsrail ile normalleşmeyi reddediyor” hashtagi ile kendi hükümetlerine gereken cevabı veriyordu.
Konferansı izlemek için gelen İsrailli bir gazetecinin ‘İsrail ile Normalleşmeye karşı Direniş Derneği’nin önünde pasaportunu göstere göstere çektiği fotoğrafa tepki mahiyetinde mekan bir güzel temizlendi, tabiri caizse kırklandı. Sadece Bahreyn halkı değil, Arap ve İslam âleminde konferansı protesto mahiyetinde sosyal medyada pek çok hashtag açıldı, yapılan işin Filistin davasını satmak olduğu açıkça dile getirildi. Bu protestoların ciddi oranda bizatihi konferansa katılan devletlerin vatandaşlarından geliyor oluşu da en başta söylediğimiz ‘yöneticiler ile halklar arasındaki uçurum’un en bariz delili oldu.
BAHREYN HALKI ÖZÜR DİLEDİ
Bahreyn halkı konferans boyunca susmadı. Sosyal medyadan yayınladıkları videolarda ülkelerinde gerçekleşen bu hadiseden dolayı İslam ümmetinden özür dilediklerini, halk olarak bu yapılandan razı olmadıklarını ifade ettiler. Pek çok ülkede Bahreyn elçiliği önünde protesto gösterileri yapıldı.
Bağdat’ta ise insanlar elçiliğe karşı resmen hücuma geçti. Bu konferans, Arap dünyasındaki yöneticilerin ‘uşak ruhlu hainler’ olduğu gerçeğini bir daha ortaya koyması açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Bu yönetimler, halklarımızın bedel ödeyerek ülkelerimizden kovduğu sömürgeci güçlerin kendileri defolup giderken aramızda bıraktığı uzantılarıdır. Arap halklarını ezmek, cahil bırakmak, dininden ve ümmet şuurundan mahrum bırakmak için sömürgecilerin emirlerini harfiyyen yerine getirenler bu yönetimlerdir.
Arap dünyasının zenginliklerini Batı’ya peşkeş çekerek kendi halkını bir lokma ekmeğin peşinde koşturan da bu yönetimlerdir. Elbette bu yönetimin sağladığı nimetlerden faydalanan, dolayısıyla savunma pozisyonuna geçen kesimler de mevcuttur. Bazılarıysa işi daha da azıtıp hükümetlerinin yaptığı her uygulamayı ilahi bir emir gibi telakki ederek düşünmeden kabul etme eğilimindedir.
‘MÜSLÜMAN’ SİYONİSTLER TÜREDİ
Hükümet yandaşı böyle bir gençle sosyal medyada Bahreyn konferansı üzerine bir tartışmamız oldu. Israrla Filistin konferansının ve İsrail ile barışın öneminden, Arapların asıl düşmanı İran’ın önünü kesmek için bunun zaruretinden bahseden genç, diğer ihtilafların yan meseleler olduğunu, bir kenara bırakılıp bu mesele üzerine odaklanılması gerektiğini savunuyordu.
Bir noktadan sonra netice hâsıl olmayacağını anlayıp tartışmayı kesmek durumunda kaldım. Benim için sarsıcı bir tartışma olduğunu gizleyemem. Topraklarımızı işgal eden, Mescid-i Aksâ’yı yıkıp yerine kendi mâbedini inşa etmek isteyen İsrail ile barışın mümkün olduğuna inandırılmış bir Arap ile karşılaşmak insanı fazlasıyla geriyor.
Kushner’in konferansın açılış konuşmasındaki “Manama konferansı sizin için ey Filistinliler! Trump sizi yalnız bırakmadı” sözlerini hatırladık mı?
Şu söze bir bakın hele: “Size yüzyılın fırsatından bahsediyorum, yüzyılın anlaşmasından değil.”
Trump Filistin’e acıdan başka
bir şey vermedi
Buyrun, Trump’ın Filistin meselesini getirdiği noktaya bir bakalım.
Trump Ortadoğu işlerini, bilhassa Filistin meselesini Yahudi damadı Kushner ile Yahudileşen kızı İvanka’ya bıraktı. İran bahane edilerek dünya kamuoyunu Arap-İsrail işbirliğine ikna eden bir görüntü verilmeye çalışılıyor. İşbirlikçi Arap rejimlerinin Filistin ve Mescid-i Aksâ konularında Siyonistlerin safında yer aldığı bu resim asla unutulmamalı.
Kudüs ve Batı Şeria meselesine ilişkin ne Trump’tan, ne de ortaklarından sadra şifa bir teklif gelmiş değil.
2017 Aralık ayında Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden Trump değil miydi?
Amerikan elçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyan da Trump’tı.
Ocak 2018’de Filistinlilere yapılan 65 milyon dolarlık yardımın kesilmesi talimatını yine Trump vermişti.
Daha sonra toplam 300 milyon doları da kendisi kesmişti.
2018 Eylülünde Washington’daki Filistin bürosunu da o kapatmıştı.
2019 Martında Golan Tepeleri’ni İsrail’e bağışlayan da Trump’tan başkası değildi.
2019 Mayısında Bahreyn Konferansı’nı ilan ederek Arap devletlerinin parasıyla Filistin meselesinin köküne kibrit suyu dökmek isteyen de yine Trump’tı.
KENDİ HALKINA DEĞİL ABD’YE GÜVENENLER
Trump, Filistin meselesinin kökten çözümü konusunda BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve Bahreyn gibi devletlere güveniyor. Aba altından sopa göstermeyi de unutmuyor elbette. Kaşıkçı hâdisesi, Yemen savaşı ve yaptırımlar meselesi her zaman bu devletlerin başında demoklesin kılıcı gibi sallanıyor. Arap liderleri tahtlarında güvenli bir şekilde oturmak için ABD ile işbirliğini çıkar yol olarak görüyorlar.
Oysa tahtlarında rahatça oturabilmeleri için sadece kendi halklarını memnun etmeleri, onlara güvenmeleri gerekiyordu. Yanlış yere bel bağlıyorlar. Filistin ve Mescid-i Aksâ Araplar nezdinde mukaddestir. Bu meselede yanlış yapanlar eninde sonunda ağır bir faturayla yüzleşmek zorundalar.
Bahreyn Konferansı Arap dünyasında bir turnusol kağıdı olmuştur. Kim Filistin’in safında, kim Filistin’e karşı Siyonistlerin safında duruyor artık bellidir. Herkesin eteğindeki taşlar yere dökülmüştür. Arap halklarının karşı darbelerle, ekonomik sorunlarla boğuştuğunu, korku ve endişe içinde kabuğuna çekildiğini ileri sürenlere diyorum ki:
Arap halkları hala canlı ve güçlüdür. Karşı darbelerden yılacak değildir. Cezayir’de, Libya’da, Sudan, Suriye ve Filistin’de görüldüğü üzere halen direnmekte, meydan okumaktadır. Coğrafyamıza güneş elbette doğacaktır. Sadece biraz sabır gerekmektedir. Biraz vakte ihtiyaç vardır.
MESCİD-İ AKSÂ BİR İNANÇTIR
Mescid-i Aksâ’yı bir binadan ibaret görenler yanılıyor. Mescid-i Aksâ Müslümanların atan nabzı, çarpan yüreği, meydan okuyan ruhudur. Mescid-i Aksa bir inançtır. İlk kıblemizdir. İsra’dır, Mir’açtır.
Ey İsrail oğulları!
Aramızdaki mesele bir çırpıda bitecek değil
Beş yılda, on yılda bitecek gibi de değil
Bin sene geçse de bitmeyecek
Özgürlük oruç gibidir
Uzun, meşakkatli bir bekleyiş
Bir direniş
Sabırla yontulan
Mermere işlenen nakış
Günler nasıl geçerse geçsin
Biz güneşi ezbere biliriz
Haritalarda yine biz varız
Yine varız, hep varız
Sözün çıktığı yerde sadece biz varız