9-11 Mayıs günleri, savaş döneminin efsanevi milis birliği Cırnı Labudovi – Kara Kuğular’ın davetlisi olarak, bir grup Bosna gazisi arkadaşımızla birlikte Bosna Hersek’teydik.
Üç günlük hızlı, tempolu bir ziyaret yaptık. Saraybosna Havaalanı’na yerel saatle 08.10 gibi indik. Kara Kuğular’dan Harun bizi karşıladı. Cephe arkadaşlarının yıllar sonra hasretle kucaklaşmaları görmeye değerdi. Cephe arkadaşlığı başka bir şeydi. Birbiriniz için canınızı verdiğiniz anılar hatırınıza geldiğinde başka bir âleme gidersiniz. Hoşbeş faslından sonra minibüse bindik. Şoförümüz Zlata’nın babası da Kara Kuğular birliğinde savaşmış bir gaziydi.
İlk hedefimiz, Selami Yurdan Cephesi’nin karargâhının bulunduğu Zenica (Zenisa) şehrine 15 km uzaklıktaki Arnauti Köyüydü. Burada Türkiyeli üç şehidimizin kabirleri var.
İslami mücadele esnasında şehid düşen Türkiyeli Müslümanlarla ilgili olarak, 1980 yılından beri çalışıyorum. Bu bapta basılmış iki eser var. Birisi Akabe Vakfı tarafından 1992 yılında basılan “Yakın Tarih Şehidler Albümü” ve diğeri de Selam Gazetesi tarafından 1998 yılında promosyon olarak, okuyucularına dağıttığı “Şehidlerimiz”…
Akabe Vakfı, “Yakın Tarih Şehidler” Albümü çalışmasına başladığında ön bilgilerin hemen hemen tamamını ben vermiştim.
Şehidlerle ilgili çalışmalarımın ilk eseri Metin Yüksel’i anlattığım, “Direniş Yolunda Bir Şehid” 1997 yılında basıldı. Daha sonra 28 Şubat post-modern darbe döneminin baskılarına inat, “Şehidlerimiz” kitabını hazırladım. Selam Gazetesi olarak “Şehidlerimiz” kitabının ilk cildini, Eylül 1999 tarihinde okuyucularımıza hediye olarak verdik. İkinci cildini baskıya hazırladık, filmleri çekildi; tam o sırada Selam Gazetesi’ne yönelik meşhur Selam-Tevhid kumpasıyla 2000 yılı Mayıs ayında tutuklanınca baskısı yapılamadı. 2005’te tahliye olduktan sonra, yeni ilavelerle ikinci cildini basmak nasip oldu. İnternet ortamına aktarmak için, sekiz ay günde 12-14 saat çalıştım.
“Bosna Şehidlerimiz” kitabını da ilk olarak 2014 yılı Nisan ayında bastırmak nasip oldu.
Bu hususta şöyle iddialı bir şey söyleyebilirim. Türkiyeli İslamcı şehidlerle ilgili olarak tek ve en muhtevalı kitapları yazmayı rabbim bana nasip etti.
Bu kısa bilgilerden sonra Bosna gezimize dönelim…
Arnauti Köyünde bizi Türkiyeli gazilerimizden Medeni karşıladı. Kucaklaşıp hasret giderdikten sonra kabristana yöneldik. Ahmet Pınar, Ramazan Çelik ve İzzet Bayoğlu’nun kabirleri başında Yasin okuyup dua ettik. Bu arkadaşlarımız 28 Aralık 1992 tarihinde Saraybosna yakınlarındaki İlyaş’ta Sırplar’la girilen çatışmada şehid düştüler.
Kabir ziyaretimizin akabinde, Mehdi kardeşimizin evinin bahçesinde çay içtik ve Travnik’e doğru yola çıktık. Mehdi kardeşimizle giderken, savaş döneminde yaşadıklarıyla ilgili hatıralarından anlatmasını istedim, sağ olsun şehidlerle ilgili hatıralarını anlattı. Bunları inşallah “Bosna Şehidlerimiz” kitabının yeni baskısına, ilave edeceğim…
Bosna şehidlerimizin ilki Selami Yurdan, Travnik şehrinde Hacı Ali Begova Camii haziresinde medfun. Aynı cadde üzerinde ve şehir merkezi tarafında 200 metre kadar ilerideki cami haziresinde, şehid Ahmet Demirer’in kabri var. Selami Yurdan’ın kabrini ziyaret edip, Yasin okuduktan sonra, Hacı Ali Begova Camii’nde cemaatle namazlarımızı kıldık. Akabinde yürüyerek Ahmet Demirer’in kabrini ziyaret edip Yasin okuduk. Daha sonra Travnik kalesi dibinden çıkan çay kenarında yemek yedik ve çay içtik. Buradan tekrar yola koyulduk ve Medeni’yi Zenica’da bırakıp, Saraybosna istikametinde 20 km. ileride sol tarafta tepelerin arasında, İlhan Atlı’nın medfun bulunduğu Muhcanitsa Köyüne geçtik. Bursa’dan İlhan Atlı 1993 Nisan ayında, Zenica (Zenitsa) yakınlarında Vitez şehrinde, Hırvatlarla girilen bir çatışmada şehid oldu. Annesinin köyü burası olduğu için, dayıları tarafından buraya defnedilmiş.
Daha sonra Zenica’ya doğru yola çıktık. Zenica Spor Salonu önünde Harun bizi karşıladı. Salonda bizim için ayrılan bölüme otururken Bakara Suresi’ndeki şehidlerle ilgili ayet okunuyordu. Kuran-ı Kerim okunmasından sonra, komutanları şehid olmuş birlikleri temsilen her komutanın ismi okunduktan sonra, Bosna bayrağı taşıyan bir genç sahne önünde yerini alıyordu. Bu takdim bittikten sonra, Türkiye’den misafirlerimiz var diyerek bizleri takdim edince, bütün salon ayağa kalkarak müthiş bir alkışla bize hoş geldiniz dediler. Bir-iki konuşmacıdan sonra, Müslümanski Snage’nin komutanlarından Şerif Patkoviç kürsüye geldi:
“…Biz savaş döneminde can yakıcı, çok derin yaralar aldık. İyileşeceğime hiç ihtimal vermiyordum. Çok acılar çektik. Ama gördüğünüz gibi çok iyiyim. Ama bugün bizim gönlümüzün yaraları daha derin; çünkü halkımız o elemli günleri unuttu, sanki hiç yaşanmamış gibi dünyaya daldı…”
Bir sanatçının Kara Kuğular’ın şehidleriyle ilgili birkaç ezgi söylemesinin ardından program sona erdi.
Medeni ile vedalaşıp, Saraybosna’ya doğru yola çıktık. Dönüşümüz otoban üzerinden oldu. Güzergâhımız üzerinde savaştıkları bölgelerin yakınlarından geçerken anıları tazelenen arkadaşlarımız marş söylemeye başlayınca, ben de onlara eşlik ettim.
Ertesi günü, öğleden sonra Cırni Labudovi’nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle Şehidler Müzesi ve Abidesi’nin açılışına katıldık. Türkiye’den gelen cephe arkadaşlarını bağırlarına basan Cırnı Labudovi savaşçılarının sevinçleri, görmeye değerdi.
Açılışı Aliya’nın oğlu Bakir İzzetbegoviç yaptı. Akşam Hotel Hills’de şehid ailelerine onur plaketleri Bakir İzzetbegoviç tarafından verildi. Akabinde Türkiye’den gelen gazilere de plaketleri Cırnı Labudovi komutanları tarafından takdim edildi.
Burada tanıştığımız Türkiyeli bir turizmci arkadaşımızın sabah kahvaltısı davetine icabet ettik. Kahvaltı sonrası Mostar şehidlerini ziyaret etmek için yola koyulduk. Saraybosna ile Mostar arası yaklaşık iki saat çekiyor. Yolun çoğu kısmı Neretva nehri kenarından geçtiği için doyumsuz manzaralarla karşılaşıyorsunuz. Mostar’a ulaştığımızda saat 11.30 olmuştu. Şehidlerimiz Adil Balat, Ebubekir Arıcı ve Edip Sadioğlu’nun kabirlerinin nerede olduğunu bilmiyorduk. Sadece bu şehirde şehid oldukları ve bir cami avlusunda medfun bulundukları bilgisine sahiptik. Tarihi Mostar Köprüsü’nü gördükten sonra karşı tarafa geçip, iki cami kabristanına baktık bulamadık. Mostar Konsolosluğuna soralım ısrarımdan sonra, birden önümüze çıkıveren konsolosluğun zilini çaldım. Kapıyı açan görevliye durumu anlattım. İçeriye davet etti ve iki görevli geldi. Her iki görevlinin de anlattıklarından kabirleri ziyaret ettiği anlaşılıyordu. Nehrin karşı tarafına geçin, oradan Hotel Bevanda’yı sorun, Hotel Bevanda’nın tam karşısında Baba Beşirova Camii’nin haziresinde sol orta kesimde diye tarif ettiler.
Hemen nehrin karşı tarafında bulunan minibüsümüze gittik; 5 dakika sonra Hotel Bevanda ve Baba Beşirova Camii önündeydik. Kabirleri elimizle koymuş gibi hemen bulduk. Yasin okuyup dua ettikten sonra hatıra resimleri çektik. Ziyareti tamamladıktan sonra, Blagaj (Blagay) Alperenler Tekkesi’ni ziyaret ettik, namazlarımızı kıldık Saraybosna’ya dönüp havaalanına geçtik ve akşam İstanbul’a uçtuk.
Tüm şehidlerimizin, özellikle Bosna şehidlerimizin ruhu için El Fatiha…