Boşnak

Irkçı olmadığımı kaç defa yazmıştım. Hatta ırkın, ulusun benim için özel bir anlamı olmadığını. Beni diğerlerden ne iyi, ne de kötü yapan bir kimlik unsuru. Göz rengimin yeşil olması kadar benim. İsmim kadar, soyum, boyum kadar, dinim, dilim, cinsiyyetim kadar benim. Bu unsurlardan kendimi kimseden üstün hissetmiyorum, fakat aşağılık kompleksim de yok. Kendimle barışığım. Özellikle, etkilemeyeceğim kimlik unsurlarımla barışığım. Barışık demek az. Müteşekkirim. İlk ve her şeyden önce Yaratan’ıma, sonra ebeveynlerime. Yaşadığım bu parça toprakta yaşayabilmem için bu toprakları savunan, tarih boyunca bu topraklar için can verenlere de müteşekkirim. Bu zor insanlar arasında, zor topraklar içerisinde mücadelelerden usanmadan, inadıyla bu topraklarda yaşamakta kalanlara da müteşekkirim.
Kimliğimi oluşturan hiçbir unsur öylesine, kendiliğinden oluvermedi. Her biri birer gayret, birer mücadele sonucu. Bu topraklarda işte, her şey zorla elde edilir. Elde edilince, rahat bırakamazsınız, özenle korumak, savunmak gerekiyor. Kimlik bile. Bu topraklarda oluverdik. Ne Doğu ne de Batı Kilisesine bağlanamadı ecdadlarımız. Kendi kimlikleriyle kendi topraklarında yaşamışlar, kendileriyle, doğa ile barışık bir şekilde. Bosna Patarenleri. Doğudan ve Batıdan gelen baskılar altında pişmiş, kimlikleriyle yaşamaya kararlı. Osmanlı’nın gelişiyle İslamiyet’i seçmişler. Topraklarına, dillerine, seçtikleri dinlerine bağlı. Başkalarından üstün değiller. Fakat azarlanmayı, hor görülmeyi kabul etmediler.
Farklı bayraklar, farklı ordular, farklı imparatorluklar geldi geçti bu topraklardan. Kimlikleriyle kalabilmek, var olmak için canlarını da mallarını da feda ediyorlardı. Boşnak olmalarıyla üstün oldukları için değil, sırf kimlikleriyle varlıklarını korumak için. Göç etmek en zor kararları. Çünkü din, kültür, soy ve dil yanında, kendilerini, kimliklerini oluşturan bu hava, bu toprak, bu nehirler ve taşlardır. Çıplak canını, namusunu, dinini korumak mümkün olmadığı zamanlarda göç etmeye, hicret yapmaya karar veriyorlardı. Göç ederken, kimliklerinin bir parçası, can parçasını bir gün geri gelip almak ümidiyle ecdadlarının tapulu topraklarına gömerlerdi. Ellerinde bir heybe, kalplerinde iman ve sevgi, hafızalarında kimliklerinin bir parçası: şarkıları, dilleri, örf adetleri ve yemek kültürü. Bir de sadakat. Vatana, toprağa, dinlerine, bayrağa, sevdiklerine, ilkelerine sadakat. Var olmanın, kimlikle yaşamanın herhangi bir mücadele ile mümkün olmadığı şartlar altında, işkencelere tahammül kalmayınca terk edip gidiyorlardı. Tahammül kalmayınca sefer ortaya çıkıyordu.
Kimliklerine saygılı herkesle iyi geçinip farklı bayraklar altında kan döküyorlardı. Kimliklerine saygılı herkesle ilimlerini ve mallarını paylaşıyorlardı. İnsanlık tarihine ilim ve sanatlarıyla katkı vererek üstünlük kazanmış kimileri. Fakat kimse, hiç kimse Boşnak olması nedeniyle hor görülmeye, azarlanmaya katlanmazdı.
İsmimizi de almışlar tarihin bir kesiminde. Kimliğimizin bir parçası da sabır. Kimliklerimizle bir şekilde yaşayabiliyorduk, sadece ismimizi sesli olarak söyleyemezdik. Söylesek de, neye yarar, Anayasa tanımıyor. İkinci Dünya Savaşın ortalarında – Mrkonjiç Grad (eski ismi Varcar Vakuf) Bosna Hersek Antifaşist Konseyi Toplantısında – Bosna Hersek’in eşit olarak içinde yaşayan Sırp, Hırvat ve Müslüman’ların (ve diğer ulus ve azınlıkların) vatanı olduğu kararına varıldı. İkinci Dünya Savaşı bitiminde – kim bilir, belki de bir savaş sonrası telaşında –Anayasada Müslüman kavramı gözardı edildi. Yetmiş dört senesinde – Komünist partisindeki Boşnak siyasetçilerin mücadelesiyle biz nam-ı diğer Müslüman olarak tanındık. O arada, o boşluk döneminde bizim ebeveynlerimiz ya Sırp, ya Hırvat, ya da çoğu kararsız olmayı tercih ediyordu. Hani, insan ayakkabı, mobilya alımında kararsız olabilir, fakat kimlik, ister ulusal, ister dini, ister uyruksal kimlik konusunda kararsız olamaz. Sadece başka bir kimse kabul etmediği takdirde, bir hiç olmayi tercih edebilirsin. Sonra – 1974 Anayasasıyla – Boşnakların diğer ismi Müslüman oldu. Bu bir din mensubu, hani bir Boşnak mütedeyyin olabilir, ya da olmayabilir, bu özel, mahrem bir şey. Yine de geçici çözüm, katlandık. Dünyada sadece Yahudiler hem din mensupları hem de ulus olarak adlandırılıyor, ümmet dediğimiz farklı farklı uluslardan ibaret. Araplar, Türkler, İranlılar, Malaylar, İndonezyalılar… Araplar arasında Mısırlılar, Libyalılar, Katarlılar… Kırgız, Kazak, Azeri, Türkmen, Tatar, Özbek, Uygur… Hepsi ümmetten de, sadece biz ulus olarak Müslümandık.
Sonra çok partili sistem, demokrasi dediğimiz yönetim geldi. İktidar doğru dürüst kurulmadan, savaş rüzgarları esti. İsmimizi yeni anayasaya kaydetmemize vakit yoktu.
Neyse, yine de ülkemiz için kanlı mücadele verirken, tam 25 sene önce, savaşın ortasında, kuşatma altındaki Saraybosna’da Ulusal Boşnak Konseyinde Boşnak isminin ulusal isim olarak iade edilmesine, dilmizin de Bosnaca ismi iade edilmesine karara varılır. Zor şartlar altında, büyük bir mücadele sonucu. Bu topraklarda devamlılığımızın göstergesi bu isim. Üstünlük veya aşağılık unsuru değil. Kan içinde korumuş, büyük bir mücadele sonucu olarak kayda geçmiş, tanınmış, kabul edilmiş bir isim. Kimseye ondan dolayı üstünlük taslamayız, kimseyi Boşnak olmadığı için incitmeyiz, fakat kimseye hakaret ettirmiyoruz.
TDK’nın Sözlüğü’nde Boşnak kavramının birinci anlamı ulus adı değil, ‘kocasından kaçarak başkasıyla evlenen kadın’ olarak tanımlandı. İkinci anlamı ise Bosna halkından veya bu halkın soyundan kimse! Birinci anlamı Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’ne dayandırarak belirtildi. Boşamak fiilinden türetilmiş olabilir, doğru. Yoksa ulusal ismimize ikinci anlam yüklenmiş ise…. Malumunuz, Kont Sandwich’le müsemma sandoviçleri tanıdık, yedik. Kemal Paşa tatlısı da Kemal Paşa’dan ismini almış, fakat sözlük anlamıyla ilk olarak bu zat, sonra da ismini taşıyan tatlı akla gelir. Yine de bu anlam, bu kocasından kaçarak başkasıyla evlenmiş kadın anlamı Boşnak bir kadından, ismini bilmediğimiz bir kadından alınmış ise, onu da anlamaya çalışıyorum. Fedakar, sabırlı bir kadın da olabilirdi. Canını malını sevdiğinden esirgemeyen.
Sadece bir şey var: işkencelere, şiddete, zulümlere bir yere kadar tahammülü var. Hor görülmeye, ezik olmaya da bir yere kadar sabırlı. Gururunu, kimliğini kimsenin ayağı altına sermez. Namusuna dokundurmaz. Hayatın bir yerde mümkün olmadığı, insan olarak yaşamadığı yerden çekilip gider. Çünkü, kimliği başta olmak üzere, kendisini oluşturan her unsurun bir gayret, bir mücadele sonucu olduğunu bilir. Değeri olan hiçbir şeyin öylesine, kendiliğinden ele gelmediğini. Müteşekkir ve saygılı. İlk olarak kendi kimliğine saygılı. Kaçtı ise de, başkasıyla evlendi ise de, hangi zülümden kaçtığı, hangi hakaretlere tahammül edemediği, hangi aşkla evlendiği, onu sözlüklerde bulamayız. Kaçtı ise bile, özsaygısıyla kaçmış olmalı. Sözlüklerde bir de Boşnak güzeli kalmış. Biline.