Bosna aynasında Acuze Avrupa

Eski edebiyatta yaşlı kadının iki tipi var: birisi şefkat dolu anne, ötekisi kötülükler sembolü cadı. Bu yaşlı kadın veya yaşlı hanımefendi Acuze Avrupa. Sözüm sana ey Acuze!… Koynundan peydahlanan caniler tarafından işlenen Yahudi Soykırımını inkâr edene hapis veya para cezası veriyorsun. Ancak aynı çağın diğer kara lekesi Srebrenica Soykırımını inkâr edene Nobel (artı bir milyon Avro) ödül takdim ediyorsun.
Ey Acuze!… Utanç verici gençlik yıllarını hiç zikretmeyeyim. Haçlı savaşları, Orta Çağ zihniyeti, kafasını kullanma cür’etine kalkan evlatlarına reva gördüğün işkenceler, ölüm cezaları, masum kadınları cadı ilan edilip yakmalar… Hadi bütün bunlar mazide kalmış, pişman olmuş, yeniden doğmuşsun desek… İnsafsız evlatlarını Yeni Dünyaya gönderip Kızılderililere soykırımı uygulamışsın. Afrikalıları köle yapıp inim inim inletmişsin…
Sonra demokrasi, bilim filan deyip sömürgecilik devrini başlattın. Kendi hükümlerini, kendi medeniyetini, kendi kurallarını başkalarına dayattın. Dostlarını ve ittifaklarını işine geldiği gibi değiştirdin. Evlatların iki dünya savaşının müsebbibi oldu. Bir daha tekrarlanmayacak diye yeminler ettin. Cümlemizi dürüstlük, doğruluk, medeniyet örneği olduğuna inandırdın. Yediğin herzeleri unuttuğumuzdan değil, affetme kabiliyetimizden dolayı sana inandık.
Ve yirminci yüzyılın sonlarında bir daha olmayacak diye yemin ettiğin soykırım bizim başımıza geldi. Artık buna göz yummazsın sanmıştık. Kendilerini Hristiyan olarak tanımlayan evlatların, biz Müslüman evlatlarını katlederken bal gibi de göz yumdun. Bunu kınayan üç-beş aydının sesi bomba gürültüsünde kaybolup gitti. Yine de bize bir destek, yine de bize bir ümit, bir güç kaynağıydı.
Barış zamanı gelince, bize deli gömleği gibi her tarafımızı bağlayan bir sistem hediye ettin. Gömleğin üstündeki kemeri bile kontrol edecek bir Yüksek Temsilci dâhil. Üstüne bir de masaya kocaman para demeti bırakıp bizden bu deli gömleğiyle dans etmemizi istiyorsun. Bilesin, bu paralar bizim cebimize girmiyor. Yine senin seçtiğin evlatların cukka ediyor.
Eğitimimize de düzen getirmek istemişsin. Bizim çocuklar da Avrupa standardlarına göre okuyacaklar diye sevindirik olduk. Derken baktık ki, Bolonya sistemi yüksek eğitimi yerin dibine indirmiş. Dört yıllık lisans süresinde okunanlar üç artı bire bölünmüş, içerikler azalmış, bir de beş yıllık eğitim görenlere master ünvanı verilmiş.
Yeni nesil ebeveynlerin beynini de güzelce yıkamışsın, üç aylık bebişini İngilizce kursuna götürmeyenler çocuğunu ihmal eden ebeveynler olarak algılanmaya başlamış. Evlerde farklı TV programları ve elektronik cihazları sayesinde çocuklar yabancı dil öğreniyorlar(mış). Ana dilinde saymayı bilmeyen çocuklar, İngilizce veya Almanca saymayı biliyor ya, artık anneleri bununla gurur duyabilir.
Öte yandan Saraybosna’nın sokaklarında Doğudan gelen mülteciler var. Biliyorsun, senin kucağına gelip yerleşmek istiyorlar. Onlara rahat, güzel bir hayat vaad ettiğine inanıyorlar. Oysa sen onların evlerini başlarına geçirdin. Savaşlarınla, casuslarınla, kukla iktidarlarınla onları sefalete mahkum edip kendi kucağında rahat edeceklerini ummalarını istedin. Senin yanına gelmek isteyenler, kucağında sıcaklık bulmayı umanlar, Bosna’nın aman vermez ayazında sokaklarda yatıyor. Hırvatistan sınırını yürüyerek geçmeye çalışanlarsa polis tarafından yakalanıp dövülüyor, yaralanıyor. Bosna içine geri gönderiliyor.
Biliyorsun, başarana yahut ölünceye kadar denemeye devam edecekler. Bu denemeye ‘game’ ismini takmışlar. Oyun yani. Evet, bu zavallılar senin oyununa geldiler. İstenmedikleri halde deniyorlar. Dövüldükleri, kurşuna dizildikleri halde yine deniyorlar. Dönecek yerleri yok çünkü. Çünkü sen onların evini barkını, yurtlarını mahvettin. Yeryüzünü yangın yerine çevirdin, soluklanacak yer bırakmadın insanlara. Hadi yine iyisin. Yeni nesil kölelere para vermek zorunda değilsin. Kendi isteğiyle geliyorlar ayağına. Sana hayranlar. Biz buna Stokholm Sendromu diyoruz. Stokholm da, biliyorsun, Nobel Ödülü’nün verildiği yer.
Ey Avrupa!… Ey Acuze!… Ben de senin bağrındayım fakat şefkatli bir anne değil, cadı olduğunu çok iyi biliyorum. Hayır, seni ateşe atıp yakma niyetim yok. Bu benim dinime, ahlakıma aykırı. Şunu kabul edelim. Sen beni evladın olarak benimsemedin. Ben de senin evladın olmayı kendim seçmedim. İkimiz de bu duruma katlanmak zorundayız. Senin bağrında inadına Boşnak kalacağıma… Bu dünya daha iyi bir yer olsun diye inadına çaba göstereceğime söz veriyorum. Çünkü benim okuduğum gerçek edebiyata göre, iyilik kötülüğü daima yener. 