Bergama Tapınağının kaçırılma hikâyesi

Viyanalı bir profesör olan  Arkeolog Alexander Conze, 1877 yılında Prusya Kraliyet Enstitüsünün daveti üzerine Berlin’e geldi ve Berlin Kraliyet Müzesi müdürü olarak çalışmalarını sürdürdü. İlk olarak müzenin heykel galerisini düzenlemeyle işe başlayan Conze, yaptığı incelemelerde mevcut heykellerin çoğunun kopya olduğunu ayrıca müzenin orijinal eser bakımından da çok yetersiz olduğunu tespit etti. Müzenin en değerli parçası Almanya’nın İzmir Konsolosluğu aracılığıyla gönderilmiş olan mermer bir rölyefti. Bir süre hangi bölgede bulunup kim tarafından gönderildiği anlaşılamayan eser Conze’nin hemen dikkatini çekti. Yaptırdığı araştırmaların ardından bu kabartmanın o sırada İzmir-İstanbul arasındaki karayolu inşaatında sözleşmeli mühendis olarak çalışan Carl Humann tarafından ulaştırıldığı anlaşıldı. Arkeolojiye meraklı bu genç mühendis yirmili yaşlarında geldiği Sisam Adasında gönüllü olarak kazı çalışmalarında bulunmuş, karayolu inşaatı sırasında Bergama’da gördüğü manzaradan çok etkilenmişti. Çalıştığı inşaat şantiyesinin merkezi bir açık hava müzesiydi adeta. Her yerden tarihi eser fışkırıyor, keşfedilmemiş pek çok eser kolayca gün yüzüne çıkartılıyordu.

Mühendis mi, hırsız mı?
Humann, yol inşaatı işçilerinden bir kısmını Bergama’da kendisinin amatörce sürdürdüğü tarihi eser kazılarında çalıştırıyor, çıkan eserleri İzmir’de kiraladığı bir evde saklıyordu. Bu arada İstanbul’a veya Anadolu’ya bir vesile ile gelmiş Alman üst düzey bürokratlara Bergama’nın önemini anlatarak buradaki eserlerin Almanya’ya gönderilmesi için yardımlarını istiyordu. Alman yetkililer Humann’a bulduğu tarihi eserlerle ilgili Alexander Conze ile temasa geçmesi gerektiğini illetiler. Böylece ilk kez Berlin ile ciddi bir bağlantı kurulmuş, Bergama’da bulunan eserlerin İzmir Konsolosluğu aracılığıyla Almanya’ya gönderilme fırsatı doğmuştu.
Carl Humann, bir taraftan sözleşmeli işçi olarak İzmir-İstanbul Karayolu’nda çalışıyor bir taraftan da Bergama’dan çıkarttığı  eserleri Berlin’e gönderebileceğini mektuplarla bildiriyordu. Conze’ye yazdığı ilk mektupta yöre halkının bu tarihi kalıntılara karşı ne kadar kayıtsız kaldıklarından hatta zaman zaman eserlere zarar verdiklerinden bahsederek bunların bir an evvel Almanya’ya taşınmasını ısrarla öneriyordu. Conze art arda gönderilen bu mektuplar vesilesiyle Bergama konusunda etkilenmiş, bölgede kendilerine başka bir rakip çıkmadan Prusya Kültür Bakanından konu ile alakalı yardımlarını istemişti. Mesele en sonunda Kraliyet Müzesinin Fahri Başkanı Veliaht Prens Frederik’e kadar intikal etti. Veliaht bu konuda yardımını esirgemeyeceğini bildirince Conze hemen Humann ile irtibata geçerek bölgede esaslı bir tetkik yapmasını hatta mümkünse harabelerin olduğu yerin bir krokisini çizmesini rica etti zira eski eserlerin verdiği bilgiler burada muhteşem bir mabedin olabileceğini işaret ediyordu. Mabedin bulunması halinde Humann’dan tüm parçaları ziyan etmeden itinayla saklaması ve Berlin’den gelecek direktifleri beklemesi istenmişti.
Almanya ile irtibatı sıklaştıran Humann, kazı çalışmalarında mabede ait parçaları buldukça Conze’ye telgrafla haftalık raporlar vermeye başladı. Çalışmalar ağır ve yorucu bir şekilde devam ederken tonlarca ağırlıktaki mermerler ilkel yöntemlerle taşınıyor, bulunan İyon tarzı sütunlar itinayla istif ediliyordu. Bu sırada Humann’a baba olduğu haberi iletilmiş ancak o yeni doğan evladını görmeye dahi gitmeyerek tüm dikkatini bu operasyona vermişti. Arkeoloji sevdalısı bu genç mühendis mabedin parçaları çıktıkça “bu devrin en muhteşem eseri şimdi elimizin altındadır” diyecek, Berlin’e gönderdiği telgraflarda heyecanını gizleyemeyecekti. Şunu da unutmadan belirtmekte fayda var bu kazı için Maarif Nezareti’nden 2 Ağustos 1878 yılında izin alınmış, denetçi olarak da Ali Rıza Efendi kazılara iştirak etmişti. Yani kazı tamamen yasaldı mesele çıkartılan eserlerin mahiyeti ve Almanya ile olan irtibat hakkında doğru bilgilerin verilmemesiydi. (Merkezi idarenin izin vermemesi düşünülemezdi zira Almanya’ya olan dış borcumuz bir hayli fazlaydı. Ayrıca yapılan anlaşma gereği inşa ettikleri tüm demiryolları ve bu güzergâhların 20 kilometre yakınlarında bulunan her türlü maden ve tarihi eseri çıkarma imtiyazı Almanlara tanınmıştı).

Merkezi idare peşine düşmedi…
Parçalar çıkartıldıktan sonra asıl mevzu çok ağır olan bu tarihi eserlerin nakliyesiydi. Humann İzmir’e dönerek vali nezdinde bir girişimde bulunmuş, eserleri limandan çıkartabilmek (tabi her şeyi detaylıca anlatmadan) için ikna turlarına başlamıştı. Bir taraftan rüşvet mekanizmasını kullanıyor bir taraftan da İstanbul’daki Alman Büyükelçiliğine telgraf çekerek tarihi eserlerin Berlin’e gitmesi için her türlü diplomatik oyunun sergilenmesi gerektiğini belirtiyordu. Bürokratik süreç devam ederken Humann Bergama’ya tekrar dönerek çıkartılan parçaların numaralanması ve ambalajlanması işleri ile bir süre uğraştı. Kaybedecek vakit yoktu. Tonlarca ağırlıkta rölyeflerin bulundukları yerden kızak ve öküzlerle dağın yamacına taşınması aylar sürdü. Şimdiki plan bunları Dikili’den İzmir Limanına nakliye etmekti. Ancak bu nakliye işi öküz arabaları ile olamayacağından Humann, Berlin’den maddi yardım talep etmek zorunda kaldı. Gelen parayla demir tekerlekli arabalar sipariş edildi. Limana bağlanan yol zaten Humann tarafından daha evvel yapılmış her bakımdan güvenli bir yoldu.
Nihayet verilen rüşvetler ve diplomatik faaliyetler netice vermiş, nakliye için müsaade alınmıştı. Koskoca bir mabed, 1879 yılında; zor zamanlar yaşayan bir devletin zaafından, tarihi eserlere duyulan ilgisizlikten, bürokratların iş bilmezliği, kötü niyeti ve tembelliğinden İzmir limanında bekleyen şilebe yüklenerek ana vatanından çıkartıldı (Anlaşma gereği Osmanlı Devletinin payına düşen kısmının bir bedel karşılığında Alman makamlarına bırakıldığı da elbette unutulmamalıdır). Eserler geldikten bir yıl sonra Berlin Arkeoloji Müzesinde, Zeus Sunağına özel bir salon yapıldı. “Bergama Salonu” adı verilen bu mekânda sunağın montesi kalan parçaların Bergama’dan getirilmesiyle tamamlandı. Bugün milyonlarca turist Anadolu’ya ait bu muhteşem eseri görmeye maalesef Almanya’ya gidiyor…