Basiret yoksa iyi niyet işe yaramaz

Bu günlerde ilgi duyduğum mevzularda ardarda tatsız hadiseler meydana geliyor. İsrail askerlerinin Mescid-i Âksâ’ya girmeleri, peşinden Türkiye seçimleri… Şart hassasiyet arzediyor. Çünkü değil kardeş evini, komşu evinde olup biteni yazmak, eleştirmek bana göre değil. Herkes kendi çocuğunu kendi standartlarına göre yetiştirir, kendi ailesinde kendi standartlarına göre bir düzen kurar. Bana düşen derin bir nefes alıp herkesin tercihine saygı göstermek. O derin nefesin anlamı da olumsuz bir durum zuhur ettiğinde ‘ders olsun, ibret olsun’dan ibaret.

Böyle durumlarda duygusal Amina olarak kabahati yine bizimkilerde değil, öteki tarafta bulmaya gayret ederim. “Bizimkiler iyi, güzel de ötekiler nefretten, düşmanlıktan, kendi kötülüğünden karmaşıklığa sebep çıkarıyorlar” babında. Hemen ardından mantıklı düşünen Amina araya girip şöyle gözlük altından bir “Tüh, seni aptal’ bakışı atar.

İçi fesat kaynayanın sadece bir piyon olduğunu, sebep-sonuç ilişkileriyle asıl kabahatin kendi içimizde olduğunu ortaya koyar. Başımıza gelen bir musibet varsa bunu yine bizim basiretsizliğimize bağlar. Basiretsizlik dediğin şey ise rengarenktir. İçinde cehâlet, tembellik, bönlük, hırs, haset, aç gözlülük, nankörlük, nefret, ne ararsan bulunur.

Basiretsizlik illetini ancak meyveleri olgunlaşınca fark ederiz. Sosyal medyadan, Cuma hutbelerinden, köşe yazılarından avazımız çıktığınca kınar, bağırır ve eleştiririz amma iş işten geçmiş olur. Duygusal Amina, gözü yaşlı şekilde ‘Yapma, etme, günahtır. Vermemiş ki Mâbut, ne yapsın Mahmud’ dese de mantıklı Amina bağışlamaz.

Yeter artık, Allah hep veriyor fakat alamıyoruz, almayı bilmiyoruz’ diye kesip atar. Duygusal araya girer, “Yahu iyi niyetliler, kafa almıyor işte…’ diyerek savunmaya geçer. O vakit mantıklı ‘İyi niyet yeterli mi? Basiret yoksa iyi niyet ne işe yarar’ sözüyle hücuma kalkar.

Duygusal Amina’nın ‘Ama ya aldatılma durumu varsa’ sözüne mantıklının cevabı ‘Zekası olan aldanmaz, kandırılamaz. Kendi düşüncelerini de, dışardan gelen her türlü haberi de akıl, ahlâk ve gönül süzgecinden geçirir. Ne yapacağına ondan sonra karar verir’ şeklinde olur.

Duygusal Amina o kadar üzülür ki doğru dürüst düşünemez. Mantıklı ise sürekli örnek ister, delil ister. Peki, o vakit örneğimizi de vermiş olalım. Hemen yan komşuda bir İslam düşmanlığı üretme merkezi var. Buradakiler, bizim evdeki yani Bosna Hersek’teki Müslümanlar’ın radikalleşmesi üzerine reklâm kampanyaları yürütüyorlar. Kendi başlarına yaptıkları işin dünya kamuoyunu ikna etmeyeceğini iyi billiyorlar.

Bu nedenle işin kolayına kaçıp bizim Bosnalılardan birini bularak istihdam ediyorlar. Daha sonra devşirdikleri elemana “Evine dön ve sizin oradaki falanca camiye vereceğimiz silahları yerleştir” talimatını veriyorlar. Niyetleri, kameralar eşliğinde camiye baskın yapıp o silahları delil niyetine kullanmak. Amaç belli: “Camiler silah deposu, Bosnalı Müslümanlar terörist” algısı oluşturmak. Devşirilen eleman açısından geriye dönüş zor. Bir kere kolunu bu mekanizmaya kaptıranın tercih şansı yok. Neticede adamlar bu şekilde içimize yerleşmiş de biz bunun farkında bile değiliz. Peki, ne mi oldu? Allah’tan mesele bir şekilde açığa çıktı da iş yargıya intikal etti.

İkinci mîsale gelince…

Eylül 2019’da Saraybosna’da eşcinsellerin ilk gurur yürüyüşü planlanıyor. Muhafazakar kesim sosyal medyada bu duruma tepki göstermeye başladı. İnsan hakları, kişisel tercihler diyerek liberaller de karşı saldırıya geçti. Ortalık bayağı karıştı anlayacağınız.

Halbûki ilgili yasa Meclis gündemine getirildiğinde en muhafazakar Boşnak partisinden bakanlar buna imza atmıştı. O zaman kimseden gık çıkmamıştı. İmamlar Cuma hutbelerinde konuya ilişkin tek kelime etmemişti. Üstelik ilgili yasaya imza atan muhafazakar siyasetçiler tekrar seçildi. O vakitler bu yasa Avrupa Birliği yolunda atılmış bir adım olarak görülmüş, alkış bile almıştı. İşe bakın ki, nice zaman sonra gurur yürüyüşü gündeme gelince ortalık fena halde kaynadı. Şu anda aleyhte söylenen her söz, her sosyal medya yazısı nefret dili olarak kabul görüyor. Temel insan hakları ve kânun ihlâli olarak algılanıyor. Üstelik mesele alevlenince organizasyonu yapanlara farklı lobilerden yüklü miktarda para yağmaya başladı.

Muhafazakar kardeşlerimden ricam şudur: Allah aşkına, sosyal ve insanî bilimler sahasındaki araştırmalara da aynı şekilde yüklenin. Belki insaf galebe gelir de akademik camiaya bir faydası dokunur. Ne demiştik? Basiret yoksa iyi niyet pek işe yaramaz. Allah’a emanet olun!