Bugün dünyada yeni bir felaket yaşandı mı acaba? Bu sorunun merakı aşan bir değeri yoktur. Çünkü dünya zaten başından beri bir felaketler gezegenidir ve midesi bozuldukça doğasından bir şeyler kusarak dönmeye devam eder. Bir vakit gelecek, dönmeyi de bırakacak artık; ama biz muhtemelen son dönüşünü göremeyeceğiz. Yeryüzünün hangi meraklı kuşağına nasip olacak, onu da bilmek mümkün değil. Ben, “dünyada bakalım bugün neler olmuş?” diye soruyor, neler olduğuna bakmak için internette geziniyor ya da televizyon kanallarında dolaşıyorsam sebebi; bugün zekâmızla ne kadar alay edildiğine, ne kadar saflığın ortalara döküldüğüne, ne kadar yalan söylendiğine, ne kadar cahilin cesaret sergilediğine, ne kadar büyük sözün ağızdan çıktığına, ne kadar kurnazlığın harekete geçtiğine, ne kadar iyilik teşhiri yapıldığına, ne kadar kesin hükümler verildiğine, ne kadar gencin kandırıldığına, ne kadar ruh alınıp satıldığına, ne kadar ahlak ticareti yapıldığına, yalan tekniklerinin ne kadar geliştiğine artan bir merakla dikkat kesilmemdendir. Aslında, bunlar da yeni değil, her gün yenilenen işlerdir ve doğal olarak gündelikçileri vardır…
Görünüşe bakılırsa tartışmaların, sataşmaların, kavgaların, dolapların ve oyunların başında “yönetmek” meselesi var. Bazıları ülkenin kötü hem de çok kötü yönetilmekte olduğunu iddia ediyor. Her gün bu iddialarının içini doldurmak için malzeme bulmaları da gerekiyor üstelik. Bazen trafik keşmekeşinden yola çıkarak, işte görüyorsunuz iktidar hayatınızı yaşanmaz hale getirdi diyorlar; bazen bir askeri konvoyun peşi sıra kürsüye kurulup ordumuz nereye gönderiliyor, hangi karanlık hesapların kurbanı oluyoruz türünden naralar atıyorlar. Bazen de uysallıkları tutuyor, tuhaf bir tokalaşma arzusuyla, “bu bir memleket meselesi, iktidara her türlü desteği veririz” demiyorlar mı? İktidar da iktidar olmanın bütün avantajıyla konuşuyor ama; sürekli muhalefetin seçmen sandığından çıkan boy ölçüsünü gösteriyor, milletten yüz bulamadığını yüzüne vurup duruyor. Bunlar tabiatı gereği tatlı münakaşalar. Arada bir en iyi kızgınlık numarası çekenler ortamı mahsus biraz gerse de taraflar akşamları sükûnetle evlerine dönme konusunda bir anlaşmazlığa düşmüyor. İşte her gün onlarla yatıp onlarla kalkıyoruz. Kimileri, iktidarın adamları yer değiştirirse ülkemizde her şeyin düzeleceğini bile düşünüyor. İnsan ne tatlı bir varlık…
Şu insan denen tatlı varlık, tuhaf bir biçimde her gün aynı meseleleri konuşmaktan, okumaktan, yazmaktan, seyretmekten hiç bıkmıyor. Eğer bir bıkma emaresi gösterirse o zaman da profesyoneller devreye girip, manşetlerin sonuna mucizevi bir sözcük ekliyor: Şaşıracaksınız! “Ünlü sanatçının sevgilisine nasıl bir hediye aldığını duyunca çok şaşıracaksınız; genç futbolcunun araba koleksiyonunu görünce nasıl şaşıracaksınız; bir zamanların o güzel yıldızının son haline siz de şaşıracaksınız.” Bir an “insan acaba zeki bir varlık değil mi?” diye sormadan edemiyorum, zeki bir varlık bunlara nasıl şaşırabilir ki! Belki de zekâsı var ama onu kullanmayı bilmiyordur. Yine de hoş görelim. Çünkü gün içinde insanlara sunulan malzemenin bütün kârı, insanın zekâsını kullanmaması sayesinde elde ediliyor. Mesela şaşırmasak, bütün o haberler “tıklanma rekoru” kıramadığı için aptalca bir oyuna dönüşebilir; o futbolcu arabalarını gösterecek kimse bulamaz; o hanım sanatçı da sessiz sedasız yaşlılığının keyfini çıkarır. Acaba şaşırmamayı becerebilir miyiz? Yani böyle ucuz numaralar karşısında şaşırmamayı. Ve herkes şaşırırken şaşırmamayı. Bir deneyelim bakalım…
Bir de acı var tabi; Zarifoğlu’nun “ne çok” dediğinden. Mesela geçtiğimiz günlerden birinde sekiz yaşında bir kız çocuğunun gözleri önünde annesi ile babasını vurmuşlar. Nasıl büyüyecek, nasıl bir hayat yaşayacak bilemiyoruz. Ama nasıl büyürse büyüsün, nasıl bir hayat yaşarsa yaşasın, ömrünün sonuna kadar birkaç kurşun sesiyle hayatını sürdürmek zorunda kalacak. Girdiği her yere o kurşunların sesiyle gidecek, onlarla tatile çıkacak, onları nikâh masasında birer nikâh şahidiymiş gibi ağırlamak zorunda kalacak. İnsanlar, ondaki tuhaflıkların sebebini çoğunlukla bilemeyecekler. Tuhaf bir kız diyecekler, bazı tuhaflıkları olan bir kız. Dünyanın herhangi bir gününde gözümüze takılan ya da kulağımıza çalınan bir haberi biz daha o gün unutmuş olacağız ama o tanıklığının yüküyle aramızda dolanıp duracak. Böyle başka haberler de var! Bunlar içinde oyun olmayan, iktidar hırsı olmayan, merak olmayan, şaşırtmaca olmayan “büyük haberler”dir. Etki sahası ve hacmi büyükmüş gibi görünen ama aslında bir dünya numarasından ibaret olan haberlere alışmışsanız, elbette böyle vakaları siz de birkaç “vah vah” ile geçiştirip unutursunuz. Ama insanın tarihi küçük vakalardan ibarettir. İnsan ancak onlara aldırış ettiğinde, her birini gerçek bir felaket olarak gördüğünde kalbini ve aklını mezattan koruyabilir. Hiçbir kurs, hiçbir seminer, hiçbir okul bizi acılar kadar olgunlaştıramaz…