İleride 2000’li yıllar konuşulduğunda, muhafazakar demokratların atıfta bulundukları metinlerle tutarlılık açısından içine düştüğü büyük çelişki daha açık bir dille resmedilecek. Korunmaya değer hiçbir yapı, mekan, alan yokmuş gibi hareket ediliyor. Toplum dalgalanıyor, doğru, ihtiyaçlar göçe zorluyor. Başka bir alternatifin olmadığı kabulüyle köylerimiz boşaldı. Göçmenler ise gittikleri şehirlerde kendi köylerini kurdular.
Hiçbir şey birdenbire yaşanmadı elbette. Şehir yeni gelenlere kucak açmıyordu, gelenler potansiyellerini araştırma ve muaşeretlerini oluşturma konusunda kendi imkanlarını seferber etmeye mecbur kalıyorlardı. Nüfus hareketleri konusunda her yaklaşım günü kurtarmanın ötesine geçmezken engellileri kim düşünür…
Bazen umut uyandıran bir haber okuyorsunuz, sadece bir duvarı kalmış iki yüz yıllık mabedin dönüştüğü kütüphanenin görme engellilere kitap okuma faaliyetini başlatması örneğinde olduğu gibi. Esenler’de, yerleşimin Litros olarak çağrıldığı geçmişin mirası olan Aya Yorgi Kilisesi’nin yerinde düzenlenen Dijital Kütüphane, övgüye değer bir proje. 1980’lerde bir duvardan ibaret kalan kilise, 2008’de başlatılan restorasyon çalışmalarını takiben 2010 yılında Adnan Büyükdeniz Dijital Kütüphanesi adıyla Türkiye’nin ilk yüzde yüz dijital kütüphanesi olarak, engellilerin de düşünüldüğü okuma salonlarıyla halka açıldı.
200 yıllık kiliseden geriye kalanlar 1999 yılı gelinceye kadar tarihi miras korumasından yoksundu. Belediyenin girişimleri sonucunda aynı yılın Haziran ayında I. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından korunması gereken kültür varlığı olarak tanındı.
Sürekli kaynarken yeniden kaynaşıyor mekanlar ve hiç de acısız yaşanmıyor kaynaşma süreçleri. Gurbet hissi bu yüzden zaman akıp giderken kendini tazeleyen bir tırpan gibi işliyor. Hiçbir şeyin kalmadığı bir yer değildi Dijital Kütüphane’nin bulunduğu alan. Yaşlıların da gençlerin de anlatacağı çok şey var.
Aya Yorgi, Esenler’in Rum köyü olduğu dönemlerdeki adı olan Litros’un bir duvardan ibaret mirasıydı, insanlar “kilise kalıntısı” diye söz ediyorlardı. 1924’te bu köye gelen mübadiller bir cami bulamadıkları için zeminine kilim serdikleri Avas Kilisesi’nde ibadet ettiler. 18 Nisan günü “Eski Atışalanı Köyü Derneği”nde bir söyleşi gerçekleştirdiğim Kavala mübadili Abdul’ün oğlu Mustafa Tetikli Beyefendi (1926), Litros’taki Aya Yorgi kilisesinin de cami gibi kullanıldığını anlattı. Bu kilise geçen yıllar içinde, zeminine yer yer kat döşemesi yapılarak ve duvarları örülerek konut olarak kullanıldı. Mübadele döneminde bir süre evlerini boşaltan Rumların sığınağı, savaş yıllarında cephanelikti.
Hikaye Litros’taki Aya Yorgi Kilisesi’ni önce sığınağa dönüştüren zorlu şartlar altında başlıyor.
Litros adı 1939’da Esenler olarak değiştirilmişti. Esenler’in bir parçası olan ve Atışalanı adı verilen Avasköy’de bulunan kilise mübadiller tarafından ibadet için kullanılacak şekilde tanzim edilmişti.
1960’larda Aya Yorgi Kilisesi’ne tahkim amacıyla yapılan eklentiler yıkıldı, orta alanı tamamen boşaltıldı, kapı ve pencereleri tuğla ile örüldü ve makine dairesi baloncuğu oluşturularak sinema salonu ortamı hazırlandı. Semtin nüfusu artarken yeni sinema salonları açılınca terk edildi. 2000 yılına kadar bir zaman belediye garajı olarak kullanıldı. Aynı dönemde evsizlerin sığındığı bir mekâna dönüştü. Madde bağımlılarının yaktıkları ateşler ve çıkardıkları gürültülerle çevre halkında oluşturduğu rahatsızlık, kilise kalıntısının uygun bir amaç için kullanılması fikrine zemin hazırlayacaktır.
Bir mekanın birbirinden bir hayli farklı amaçlarla kullanılması, kendi içinde geçirdiği tereddütlü ve çalkantılı dönemlerin bir yansıması olarak okunabilir. Bir kiliseyi seksen yıllık bir dönem içinde vuku bulan çeşitli kullanımların ardından engellilere hizmet veren dijital kütüphane olmaya götüren süreç, tarihi yaraları ödünleme hassasiyetinin bir tezahürü olarak yorumlanabilir.
Karmaşık değil mi ve hayranlık verici… Başka ülkelerde benzeri yeniden kurma projeleri eksik değil tabii, ama pek azında Esenler’deki Dijital Kütüphane’nin yoğun tecrübesine rastlanılabilir.
2016’da Ağa Han Mimarlık Ödülü kazanan kentsel tasarım projesi Superkilen, binaları ortadan kaybolmuş olan Lorsch Manastırı’nın bulunduğu alanı yeniden tasarladı. Projeyi hazırlayan Berlin merkezli peyzaj mimarlığı ofisi TOPOTEK 1’in kurucusu Martin Rein-Cano, Buenos Aires doğumlu; peyzaj mimarlığı eğitimini ise Frankfurt’ta almış. Superkilen’in kentsel tasarım projesinde yeniden kurmaya çalıştığı manastırın yapılarının çoğu günümüze kalmamış, ancak bulunduğu yer olduğu gibi korunuyormuş. Proje ekibinin yola çıktığı soru şöyle: “Hiçbir şeyin olmadığı yerde bir mekanın anıları nasıl üretilir?” Göçmenlerin önerileriyle bu tür projelere bizzat katılması gerçeklik algısını güçlendiren katkılar sağlıyor.
Göçmenlerin çoğunlukta olduğu zor tecrübeler sahasında yapıcı dönüşüm, yaşayanlarla el ele gerçekleşebilecektir. Superkilen Projesi topoğrafyadaki katmanlarla izler üretiyor, bütün parkı bir çeşit arazi sanatı olarak ele alıyor. Bir yerden göç edildiğinde o mekana özgü tecrübeler ve hatıralar büyük ölçüde geride bırakılır. Gurbet, taşınamayan ve yaşatılamayan her şeyin de adı aslında. Göçmenlerin hafızalarındaki mekan unsurları yeni yerleştikleri şehrin hayatına nasıl katılabilir? Akıp giden günde kendi yerini bulmak, varlığıyla mekanları değişmeye sevk etmek… Dijital Kütüphane gurbeti en uç boyutlarıyla yaşamaya açık toplumsal kesimlere, engellilere açılırken semte de yeni bir ufuk kazandırıyor.
Bir zamanlar “Faziletler Tepesi” diye adlandırılırmış rüzgara açık havali. Dijital Kütüphane’nin “Cemil Meriç Gönüllüleri” başlığı altında gerçekleştirdiği görme engellilere dönük kitap okuma projesi, tefekkür kabiliyeti açısından gelinen merhaleyi sergiliyor.
Baskın politik söylemler göçe yönlendiriyor, İstanbul’un imkanları Anadolu’ya götürülmediği nispette Anadolu İstanbul olmaya yönelerek, ihtiyaçlarını İstanbul’a öğretmeye çalışıyor.
Bir mekanın anısını en doğru şekilde üretmenin yolu şimdide mevcut ihtiyaçlarla buluşacağı kanallar açmak. Kendi haline terk edilen bir kilise dönemler boyunca çeşitli kullanımlara açıldı. Dijital Kütüphane toparlayıcı bir tasarım, Cemil Meriç Gönüllüleri bu fikri ileri taşıyan faaliyet. Sevgili Ümit Meriç’in de katıldığı bir programda konuştuk bu konuları, Menderes Mahallesi Ömer Seyfettin Caddesi’nde yeni bir vücut kazanan Dijital Kütüphane’de, yine rüzgarlı bir Esenler gününde.
“Yığınlar düşünmez, maruz kalır” diyordu Cemil Meriç. Maruz kalmaya karşı en etkili çare, tefekkür mekanlarını genişletmek. Her şey sınırsızca kötüye gitmiyor, gidemiyor. İstanbul bir tarafta rezidans terörüne maruz kalırken Esenler tepesinde bir kilise ömrünün çeşitli tecrübelerinin ardından görme engellileri hesaba katan bir kütüphane halinde hayat buluyor.