“Denizcilik tarihi korsanlıkla başlar” diyen tarihçiler, bu tezlerini doğrulamak için Fenikelilerden veya Vikinglerden örnekler verir. Fenikeliler M.Ö. 1 ve 2. yüzyılda Suriye ve Lübnan kıyılarında bütün Akdeniz’e yayılmaya çalışırken her şeyden evvel korsanlık yaparak bir tüccar millet haline geldiler. 8 ve 9. yüzyılda İskandinavya’da küçük gemilerle denizlere açılan Vikingler ise Kuzey ve Batı Avrupa kıyılarına sürekli baskınlar düzenliyorlardı. Osmanlılar 15 ve 16. yüzyıllarda Akdeniz’deki fetihlerini donanmalarının doğal bir parçası olarak düşündükleri Müslüman korsanlar sayesinde gerçekleştirmişti. Geçmişte Osmanlı’ya hizmet eden amirallerin çoğu korsanlıktan gelmekteydi. Aynı durum Avrupa için de geçerli. I. Elizabeth devrinde İngiltere, deniz imparatorluğunu kurarken F. Drake ve Hawkins adlı korsanların yardımlarını görmüştü. XIV. Louis döneminde Fransa ise Karayip ve Meksika Körfezinde akınlar yapan ve Flibustier adıyla bilinen korsanlar sayesinde koloniler kurmuştu.
Batılı devletler göz yumuyordu
Kendisi de bir denizci olan (mühendis) Georges Blond’un yazdığı “Histoire de la Flibuste” (Korsanlık Tarihi) adlı kitapta Fransız korsanlarıyla ilgili ilginç bilgiler bulunuyor. Flibustier’lerin Amerika kıtasına saldırıları 16. yüzyılın ortalarından itibaren başlar. Bu dönemde aralarında kardinallerin, komutanların, valilerin ve üst düzey yöneticilerin bulunduğu grupların korsanlarla işbirliği yaparak para kazanma peşinde oldukları, bu korsanların da çok uzun bir süre özellikle İspanyol ticaret gemilerine saldırarak ele geçirdikleri hazineleri destekçileriyle paylaştıkları biliniyor. Hatta bu yüzden Paris’te bulunan İspanya elçisi yaşanan durumu gerekli mercilere iletmiş, şikâyette bulunmuştu. İngiliz Kraliçesi I. Elizabeth ise hazinesine gelir sağlamak için Drake ve Hawkins gibi ünlü korsanları desteklemiş onlara gerekli yardımları göndermişti. Avrupalılar korsanların hoş görülmeyecek faaliyetlerini imparatorlukların menfaatlerine katkı sağladıkları müddetçe hep görmezden gelmişti. (aynı durum Osmanlı için geçerli değildir.)
Karayiplerde bulunan Tortue Adası, Fransız Korsanların üssü konumundaydı. Yaptıkları vurgundan elde edilen gelir maaşsız çalışan gemi personeline pay edilir, ada valisine dahi hakkı verilirdi. Yapılacak yeni saldırı planları da burada hazırlanırdı. Flibustier’ler arasında en tanınmışı ve aynı zamanda en korkuncu Jean-David Nau idi. François l’Ollonnais ismiyle de bilinen ve esirlere kötü muamelesiyle şöhret olmuş bu korsan, gemilerde işçi olarak çalışmış, Amerika kıtasına yüzlerce adamı ile birlikte sayısız saldırılar düzenlemiş en sonunda da yerliler tarafından öldürülmüş bir korsandı. Meşhur Galli Korsan Henry Morgan’ın üssü ise Jamaika Adasıydı. Yaptığı organize saldırılarla İngiliz hazinesine ciddi miktarlarda ganimet göndermişti. Morgan yüzünden mağdur olan İspanyol ticaret gemilerinin hakkını savunmak Londra’da bulunan İspanyol elçisine düşmüş, lakin kendisi Kraliçe’den saldırganların idam edileceği sözünü alsa da İngilizlerin yine bildiklerini okuduğuna bizzat şahit olmuştu. Bununla da yetinmeyen Kraliçe, Morgan’ı Jamaika Valiliğine getirmişti. Vali olduktan sonra bir anda geçmişini unutan Henry Morgan, devlet adına korsanlarla mücadele etmiş, yakaladığı korsanların bir kısmını idam etmiş bir kısmını da İspanyollara teslim etmişti. Vefat ettiğinde Port Royal’de kendisine gösterişli bir cenaze merasimi düzenlenmişti.
Kadın korsanlar da vardı
Tortue Adasında bulunan Flibustier’ler, gemilerinin sancağına filmlerden görmeye alıştığımız kuru kafa ve kemiklerden oluşan siyah korsan bayrağı takmazlardı. Bunu takanlar 18. yüzyılda genellikle denizlerde başıboş dolaşan, acımasız hasta ruhlu kişilerden oluşan korsan gruplarıydı. Bunlar arasında da en meşhuru Kara Sakal adı verilen İngiliz Edward Teach idi. Kalın siyah sakalı ve korkunç görünümüyle film ve romanlara konu olan bu vahşi korsanın hayatı Kuzey Carolina kıyılarındaki kasabalara vurgunlar düzenlemekle geçti. En büyük zevki yemek sırasında kandilleri söndürerek davetlilerin üzerine ateş açmak olan bu cani korsan, Virginia Valisinin tertiplediği bir eğlence sırasında küçük bir kuvvet tarafından öldürüldü.
Karayiplerde faaliyet gösteren sadece erkek değil kadın korsanlar da vardı. İrlandalı Ann Bonny ve İngiliz Mary Read, İngiliz Donanması adına girilen bir çatışmada esir düşmüşlerdi. Esarette Mary Read ölürken Ann Bonny kaçarak hayatını kurtarmıştı.
Komünist Manifesto bir korsan sayesinde basıldı
Kuzey Amerika’da Mississippi Nehrinde korsanlık yapan Fransız asıllı Amerikalı Jean Laffıte, kendine bağlı adamlarıyla çok organize bir yapı kurmuştu. Vurgunlardan elde ettiği ganimetleri açık arttırma usulü ile satan ve halkı canından bıktıran Laffıte bir süre sonra korsanlığı bırakarak ticarete atılmış, zengin olmuş hatta burjuva sosyetesine dâhil olmuştu. Ancak Flibustier’lerin komün hayatına, ganimetlerin paylaşılmasına, daha özgür bir ortama yani kısaca eski hayatına hasret kalan Laffıte, kendisinden beklenmeyecek şekilde Amerika’daki işçi hareketlerine karşı ilgi duymaya başladı ve bu yüzden Avrupa’ya gitti.
Laffıte, o yıllarda ülkelerinden kaçmak zorunda kalmış devrimcilerle dolu olan Brüksel’de Karl Marks ve Friedrich Engels ile tanışma fırsatı yakaladı. Hatta burada meşhur Komünist Manifestosunun basımı için gereken maddi desteği sağlayarak belki tahmin edemeyeceği tarihi bir ana da şahitlik etti (1848). Manifestonun bir örneğini Abraham Lincoln’a da gönderen Laffıte, yazdığı mektuplarla onu etkilemeye dahi çalıştı. Daha sonra bu mektuplar Stanley Clisby Arthur’un Laffıte’nin biyografisini yazdığı “Jean Laffıte: Gentleman Rover” (Kibar Korsan) adlı kitabında yayınlandı. Ömrünün son günlerini yoksul insanlara yardım etmekle geçiren eski korsan 1854 kışında geçirdiği zatürreden dolayı 79 yaşında hayatını kaybetti.