Biz Suriyeliler devrimin başladığı günleri iyi hatırlarız. Bütün saflığımızla en kısa zamanda devrimi zaferle bitireceğimizi sanmıştık. Çünkü birtakım meşru hakları talep ediyorduk. Özgürlük, onur ve adalet gibi. O zamanlarda rejimin düşmesi ile ilgili bütün ayrıntıları ve tahminleri sıkı şekilde takip ediyorduk. Hepimiz bu işin en fazla birkaç ay içinde biteceğini zannetmiştik.
Biz Suriyeliler, Esed rejiminin dünya tarafından bu kadar destekleneceğini nereden bilecektik ki? Öldürülen kurbanların, işkence gören mazlumların, kimyasal silahla boğulan masumların, zindanlarda vücutlarında sigara izlerini taşıyan suçsuzların bile dünyayı uyandırmayacağını nereden bilecektik ki? Hatta bütün bunların üzerine, Arap liderleri dâhil dünya liderlerinin, devrimin kötü yönlerini ön plana alarak yalan senaryolarla devrimi imha etmeye çalışacakları hiç aklımızdan geçmemişti.
Ama bugün bütün gördüklerimiz ve öğrendiklerimizden sonra devrimin uzun yıllar sürebileceğini tahmin edebiliyoruz. Hatta belki de hayatımız boyunca zaferi tadamayacağımızı bile düşünebiliyoruz. Tabi bu durum tarihte hatta dünya devrimlerinde olduğu gibi olağan bir durum. Mesela Fransa’da halkın ayaklanması ile meydana gelen devrim 10 sene sürmüş olup, Napolyon Bonaparte’nin askeri darbesi ile sonlandırılmış, darbeden sonra kendisini Fransa’nın hükümdarı olarak ilan etmiştir.
Aynı yöntemi Arap ülkelerimizin devrimlerinde kullanmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla Fransız Devrimi’ni bastıran Napolyon’un darbesinin, Mısır’ın devrimini bastıran Sisi’nin darbesinden bir farkı yoktur. Fetih hareketinin Hamas hükümetine darbe yapması da aynı şekilde. Hatta bu anlamda Türkiye’de son zamanlarda meydana gelen ve İlahi güç ile halkın cesareti sayesinde püskürtülen darbe teşebbüsü de akıllardan silinmemektedir.
Bu konuyu iyi idrak etmemiz gerekir. Dolayısıyla umudumuzu klasik zaferlere bağlamamamız gerekir. Çünkü tarih ve kader umutlarımız ve hayallerimize göre yazılmadı. Allah’u Teala kitabında şöyle der: “İnsan çok aceleci yaratılmıştır”.
Bir başka önemli nokta, aslında zaferlerden daha önemli zaferlerin olduğunu bilmemiz gerekir. Bizlerin özellikle birer birey olarak hak üzerinde sebat etmemiz ve son nefesimizi imanla teslim etmemiz de bir zaferdir.
Klasik zafere şahit olmanın önemi nedir?
Şüphesiz çok sevindiricidir. Ancak sandığımız kadar da önemli değildir. Dünyada aynı şekilde değil mi? Zaten sürekli değişim içindedir. Dolayısıyla ne sürekli iyilik ne de sürekli kötülük olacaktır.
Ancak önemli olan insanın nefsiyle olan savaşını zaferle bitirmesidir.
Tarihe göz attığımızda Eshab-ül Uhdud olayında mesela Allah’u Teala Burûc suresinde şöyle demiştir:
“O çukurları, alev alev yanan ateş çukurlarını hazırlayanlar mahvolmuşlardır! Hani o sırada ateşin başında oturmuşlar, inananlara yaptıklarını seyrediyorlardı.” (Burûc Suresi,4-7 ayetler)
Bu olayda hezimete uğrayanın ateşe atılan mü’minler olduğunu göreceksiniz. Asıl hezimete uğrayan ise Müslümanları katledip Müslümanlardan kurtulan kâfirler olmuştur.
O an için durum böyle görünüyordu. Ancak zaman geçtikten sonra bugün bu olayı çok daha farklı şekilde anlıyoruz. Gayet açık bir şekilde aslında zafer sahiplerinin Hakka sebat ederek imanla ölüp Cenneti kazanan o Müslümanların olduğunu görüyoruz. Gerçek hezimet ise Cennet’e nail olamayan küfrün içinde ölen o kafirlerdir. O kâfirler hesap gününde işkence yaptıkları bütün Müslümanların önünde hesap vereceklerdir.
Dolayısıyla insan için asıl zafer budur. Hatta bu zafer daha önemlidir. Çünkü direk ona dokunuyor. Buradaki sıradan geçici dünyasını değil asıl öbür dünyasını etkiliyor.
Uğradığımız bütün hezimetlere rağmen aslında devrimde büyük zaferler gerçekleştirdik. Mesela “Beşşar El Esed’e köle olmayı” reddeden o diri diri gömülen genç aslında bir zafer sembolüdür. Gazeteciye “Amca beni çekme başörtüm yok” diyen o masum kız çocuğu da bir zaferdir. Ailesinin tamamını kaybedip de Allah’a olan imanını kaybetmeyen baba da zaferdedir. Evlatlarını kaybeden nice annelerin metanetli ve sabırlı bir şekilde Allah’a her zaman şükretmeleri de bir zaferdir.
Katil rejimi destekleyen asıl düşmanlarımızı keşfetmemizde bir zaferdir. Bu devrimde münafıkları, devrimden menfaat umanları, Esed yandaşlarını, sadece menfaatlerini gözetenleri anlamak da bir zaferdir.
Burada sizin ülkenizde bulunmamız da bir zaferdir. Çünkü bizim burada bulunmamız Sykes-Picot’un koparmaya çalıştığı o eski bağlarımızı güçlendirecektir.
Bütün halkların yaptığı gibi bizde bâtıla karşı ayaklandık. Hakkın yayılması adına, mazlumun hakka kavuşması adına, onur ile yaşamamız adına ayaklandık. Ancak zafer bizim elimizde değildir. Zaferin zamanını da bizler belirleyemeyiz. Bunu ancak Kader bilebilir. Ancak her gün, her saat hakkın yanında cesaretle yer almamız, değerlerimiz üzerine sebat etmemiz, bizleri yaşadığımız, duyduğumuz her olay da sevindiren bir zaferdir.
Allah’ın rızası yönünde yaptığımız her davranış, sergilediğimiz her duruş bir zafer olup hasenat defterimize kaydedilmektedir.
Krizlerin, zayıf ve mazlumlara uğraması senin için bir zaferdir.
Vatanına ve vatanının insanlarına düşman olmaman bir zaferdir.
Ailen ve vatanına karşı sorumluluklarını yerine getirmen bir zaferdir.
Her zaman güçlü ve dik olman, hiçbir gerekçeyle boyun eğmemen bir zaferdir.
Hür, özgür, dürüst, mutlu, sevimli yaşaman, dünyadaki hayallerini unutmaman, başarılarının arkasından koşman, Müslümanlara örnek olman, hiçbir kulun senden alacağı olmadan dünyadan ayrılman bir zaferdir.
Asıl zafer Cennet’i kazanabilmendir.