1921 Anayasasını istiklal mücadelemizi yürüten kanaat önderlerini bir araya getiren Gazi Meclis yaptı. 1924 Anayasasını cumhuriyetin kurucuları yaptı ve “büyük millet meclisinin” yaptığı son anayasa oldu. 1961 Anayasasını “ikinci cumhuriyeti” kurduklarını iddia eden 27 Mayıs darbecileri, 1982 Anayasasını ise 12 Eylül darbecileri yaptı.
1982 Anayasası hâlâ “vesayet sistemi”nin ürünü olarak varlığını sürdürüyor, Türkiye’ye ayak bağı oluyor. Toplumda yeni anayasa yapılması konusunda yüksek bir beklenti var. Seçim meydanlarında neredeyse bütün partilerin vaadi yeni anayasaydı. Nitekim yeni anayasa yapılabilmesi için Meclis’te yeni anayasa uzlaşma komisyonu da kuruldu. Ve fakat kurulmasıyla yıkılması bir oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi, Salı günü (16 Şubat) Meclis’te çıngar çıkartarak Yeni Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan ayrıldı. Şaşırdık mı, elbette şaşırmadık.
12 Eylül darbesinin ürünü olan 1982 Anayasasının bir özelliği de; ilk cümlede vatandaşa veya topluma bir hakkı tanıyor görünüp, ikinci cümlede “ancak…” diye devam ederek o hakkı geri almasıdır. Birçok hukukçu bu yüzden, 12 Eylül Anayasasına ‘amayasa’ der. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin muhalefeti de o hesap işte; “anamuhalefet” değil “amamuhalefet”.
Ankara’nın göbeğinde patlama olur, Hükümete, “açık çek veriyorum, ne isterseniz yapacağız” der. Hükümet terörle mücadele etmeye başlar, teröristlere “hendek kazan arkadaşlar” der. Seçim meydanlarında yeni anayasa sözü verir, “Meclis’te anayasayı değiştirmek hiçbir şeyi değiştirmez” der.
Benim de her seferinde, Seksenler dizisindeki “Alamancı” tip gibi, “pööfff” diyesim gelir.
Kılıçdaroğlu’nun seçim meydanlarında, yeni anayasa sözü verdiğini bilmeyen var mı, yok. Ancak, söz konusu Kılıçdaroğlu ise bildiğimiz her şeyi çöpe atmamız gerekiyor. Geçen hafta da öyle oldu.
Meydanlarda yeni anayasa sözü veren Kılıçdaroğlu, Meclis’teki bir grup konuşmasında anayasayı değiştirmenin meseleyi çözmeyeceğini söylemeye başladı. Sebep? Çünkü 12 Eylül Anayasası’nda yer alan 84 madde zaten değişmişmiş… Yani, ortada zaten darbe anayasası filan kalmamış. E peki, ne yapmak gerekliymiş? Onu da şöyle izah ediyor: “Önemli olan darbe hukukunu değiştirmektir. Gelin, anayasa komisyonunun adını ‘darbe hukukunu değiştirme komisyonu’ yapalım.”
Cambazlık yapıyor. İpten ipe atlıyor. O sözlerin akabinde şöyle bir şey daha söylüyor: İngiltere’de anayasa yok, ama demokrasi var.
Fesuphanallah! Ne bu şimdi? “Anayasasız da demokrasi olabilir”, o zaman “Anayasa’daki ilk dört madde bizim kırmızı çizgimizdir” diye niye dayatıyorsun.
Boşa koysan olmaz, doluya koysan olmaz.
Karmakarışık şeyler söylüyor fakat yine de özetlemeye çalışalım K.K’nın sözlerini:
1- Bu ülkenin anayasa meselesi vardır. Yeni anayasa gereklidir.
2- 82 Anayasası’ndaki 84 madde zaman içinde değiştirildi. Anayasayı değiştirmek hiçbir şeyi çözmez.
3- Mevcut anayasa 12 Eylül Darbe anayasasıdır. Ama darbe anayasasını değil, darbe hukukunu değiştirelim.
4- İngiltere’de anayasa yok ama demokrasi var. Anayasa olmasa da demokrasi olabilir.
5- Anayasadaki ilk dört madde kırmızı çizgimizdir.
Şimdi, hadi gelin, bu anayasa darbecilerin hazırladığı bir anayasadır, sivil bir anayasa yapalım desek, önce darbe hukukunu değiştirelim diyecek.
Darbe hukukunu da, darbe anayasasını da değiştirelim desek, 84 madde değişti de ne oldu ki diyecek.
O zaman İngiltere gibi hiç anayasamız olmasın desek, ilk dört madde kalsın diyecek.
İlk dört madde kalacaksa, yeni anayasa yapalım desek, başa dönüp, 84 madde değişti de ne oldu ki diyecek.
Tam bir kısır döngü. Sarmal muhalefet!
Sonra çıkıp bizim karın ağrımız yok diyorlar. Oysa bu ıkınma hali tam bir karın ağrısıdır. Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin en önemli karın ağrılarından biri “yeni anayasa”dır.
AK Parti’nin çoğunlukta olduğu bir mecliste yeni anayasa yapılmasını istemiyorlar. Halkoylamasına da karşılar. AK Parti’yi yüzde 50 ile iktidar yapan bir halkla da yeni anayasa yapmak istemiyorlar.
Başkanlık sistemindeki itirazları da bu…
Başkanı kim seçecek? Halk. Aaa çok kötü bir sistemmiş!
Bu Pazar seçim olsa kimi seçer bu halk? Erdoğan’ı. Oouuww, daha da fenaymış.
Durum bu. Halkın doğrudan tercihte bulunduğu; monşerleri, elitistleri, askeri, sivil ve yargı bürokrasisinden gelen herkesi pas geçtiği bütün sistemler kötü bunlara göre. Nasıl ki, halkın seçtiği Cumhurbaşkanlığı modelini içine sindiremedilerse, Başkanlık sisteminde de baş aktör halk olacağı için karşı çıkıyorlar.
Sahil partisine dönüştükleri için “halk çoğunluğunun” başrolü üstlendiği her sistemde hezimete uğrayacaklarını düşünüyorlar.
MHP açık açık “Cumhurbaşkanını eskisi gibi meclis seçsin” demişti.
Kılıçdaroğlu da, şubat başında Almanya’daki bir programında “Gerekirse Cumhurbaşkanı halk değil yine eskiden olduğu gibi parlamento tarafından seçilebilmeli” diyerek ağzındaki baklayı çıkardı. Sonra, gafı fark etmiş olacak ki, “arzu edilirse ille parlamento değil halk tarafından da seçilebilir” dedi.
Tuhaf. Cumhurbaşkanını halkın seçmesine halkoylamasıyla bizzat halkın kendisi karar verdi. Bu bir.
Bu karar CHP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Meclis’te kilitlemesi üzerine alındı. Bu da iki.
Hala kalkmış Cumhurbaşkanını Meclis de seçebilirmiş falan filan… Seçemiyorsunuz, seçtirmiyorsunuz, seçtirmediniz kardeşim.
Aslında, bugünlerde moda haline gelen o “seni başkan seçtirmeyeceğiz” safsatalarının altında da halk iradesine galebe çalmak var. Atamıyorsan yemeyeceksin taktiği gibi, seçemiyorsan seçtirmeyeceksin taktiği uyguluyorlar.
Çünkü halk seçerse, onlar hep kaybedecek.
Oysa eski Türkiye’de her şey mis gibiydi onlar için. Bir vesayet sistemi vardı, kendileri de halkın vasisiydiler; reşit görmedikleri halk adına, o halk istese de istemese de, kararlar alıp ülkeyi yönetiyorlardı. Halkın başına bazen askeri, bazen yargı, bazen sivil bürokrasiden, bazen monşerlerden, bazen de sistemle kavga edemeyecek çapsız birini getiriyorlardı, ülkeyi gül gibi yönetip geçiniyorlardı.
O günler geride kaldı. Halkın figüran olduğu sistemden halkın başrol olduğu sisteme geçtik. Geriye kalan roller yeniden dağıtılıyor. Rahatsızlıklarının bir sebebi de bu. Geriye gidiş olmayacak. Belki, bu meclis aritmetiğinde yeni bir anayasa imkânsız. Fakat anayasa, bir toplumsal sözleşme ise, o sözleşme er ya da geç, size rağmen yapılacak.