Aa, bu bizim başkan!

Çeçenistan’ı Rusların işgal ettiği yıllar… Rusya Federasyonu nüfusu 145 milyon, Çeçen-İnguş Cumhuriyeti 1 milyon 100 bin civarında… Çeçen savaşçı sayısı yaklaşık 15 bin, Rus askerlerinin sayısıysa 100 bine yaklaşmış.

Çeçenistan, 13 bin metrekarelik küçük bir ülke. Çeçenler, dünyanın en büyük ikinci askeri gücüne karşı direniyorlar. Adeta dünyaya direniş dersi veriyorlar.

Ruslar gazetecilere serbest çalışma izni vermiyor, Çeçenistan’a gazetecilerin girmesine müsaade etmiyor. Kendi kontrollerinde, kendi istedikleri bölgelere kendileri götürüyorlar.

Selam Gazetesini çıkardığımız yıllar. Çeçenistan’a gidip kendi haberimizi yapmaya karar veriyoruz. Ankara temsilcimiz Talip Özçelik ile birlikte yola çıkıyoruz. Azerbaycan, Dağıstan üzerinden Çeçenistan’a girmeye çalışacağız. Bakü’de kadim dostum Timur Kuliev vasıtasıyla tanıştığım Yasir kardeşimle bize tercümanlık yapması için anlaşıyoruz. (Bu yolculuğun ayrıntısını daha sonra yayınladığım “Çeçen Direnişi, Bir Soykırım Bir Direniş İki Tanık – Rus Zindanları” kitaplarımda yayınladım.) Dağıstan üzerinden özel bir çaba sarf ederek girebiliyoruz Çeçenistan’a. Çeçenlerin ana askeri karargâhı konumundaki Vedeno’ya ulaşıyoruz. Genel Kurmay Başkanı Aslan Mashadov, Başbakan Zelimhan Yandarbiyev, Şamil Basayev, İslam Halimov… Görüştüğümüz ve röportajlar yaptığımız öncüler…

O günlerden birinde Rus uçaklarının bombardımanıyla fırlıyoruz derme çatma yatağımızdan; kamera ve fotoğraf makinelerimizle çıkıyoruz dışarıya. Daha dün yemek yediğimiz ve gece yarısına kadar oturduğumuz bina bombardımandan nasibini almış. Toz duman arasındaki binada 50-60 civarında Çeçen savaşçı vardı akşam. Elhamdülillah, hiçbirine bir şey olmamış.

Bu arada, elinde keleşle hızlı hızlı yürüyen bir savaşçı dikkatimi çekiyor. Hemen kamerayı doğrultup gayriihtiyari Arapça soruyorum:

– Masmük?
– Abdülhalim…
– Min Eyne ente?
– Argun…

İki üç dakikalık muhavere geçiyor aramızda, sonra, “Fi emanillah” diyerek hızla uzaklaşıyor. Aradan yıllar geçiyor. O zamanlar “Karanlık Güçler” diye adlandırdığımız, 2012 yılından sonra meydana çıkan yapılanmasıyla “Paralel Devlet” tarafından 2000 yılı Mayıs ayında düzenlenen bir kumpasla “Tevhid Selam Örgütü”ne mensup olmakla itham edilerek tutuklanıyorum.

Eskişehir Özel Tip Cezaevine tıkıldım. Sevgili cefakâr eşim, her hafta ziyaretime gelmekte. Yıl 2005, Nisan Mayıs ayları, hanım ziyaretime geldi ve anlattı: Binamıza gelen ve bir senedir komşumuz olan Çeçen aileye yardımcı olmaya çalışıyormuş. Hanım, Melike ismindeki Çeçen komşumuzla benim Çeçenistan resimlerime bakarken, Melike Hanım, birden Abdülhalim Sadullayev ile birlikte çektirdiğimiz resmi görmüş ve “Aa bu bizim başkan” diye hayretle haykırmış.

Mart 2005’te, Mashadov’un şehadetinden sonra Çeçenistan Devlet Başkanı seçildi. Kurulan bir tuzak sonunda 17 Haziran 2006’da şehid edildi. Tuzak kuranlardan birisi, şehidin başucuna geldiğinde şöyle diyor: “Galiba Allah’ın sevdiği bir kulu öldürdük, Nur gibi parlıyor baksanıza.”

Ruhu için El Fatiha…

***

Sevgili Nusret Özcan kardeşim

Aziz kardeşim Nusret Özcan’ı 22 Haziran 2007 tarihinde ebedi âleme uğurladık. 11 yıl olmuş, sanki dün gibi.

Sevgili Nusret kardeşimle tanışmamızın üzerinden 49 yıl geçmiş. Yıl 1968, aylardan Haziran… Nusret Özcan kardeşimle ilk tanışmamız, İmam Hatip Okulu’na girebilmek için, Laleli THY Bloklarının yan tarafında bulunan Uğur Dershanesi’nde olmuştu…

Hacı Fahri Kiğılı Kur’an Kursu binasından dönüşen ve o zaman İstanbul İmam Hatip Okulu’nun bir şubesi gibi açılan Gaziosmanpaşa Dörtyol İmam Hatip Okulu 1-E sınıfında, birlikte orta öğretime başladık.

Okulumuzun hemen yanındaki arsada yeni başlayan Gaziosmanpaşa İmam Hatip Okulu inşaatında birlikte az amelelik yapmadık. 2. ve 3. sınıfı birlikte okuduk.

1972 yılında, darbeciler İmam Hatip Okullarının orta kısmını kapattı. Bunun üzerine Gaziosmanpaşa İmam Hatip Okulu öğrencileri olarak, Fatih Draman’daki İstanbul İmam Hatip Okulu’na ilhak edildik.

Gaziosmanpaşa’dan gelip 4-E sınıfında, birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdan aklımda kalanlar: Nusret Özcan, Ayhan Yılmaz, Nuri Albayrak, Yusuf Uzun, Şevket Demirkaya, Hafız Aslan Dursun, Selim Yaz, Sefer Yakut, Mehmet Ali Sirkeci, Ahmet Kaptan, Mehmet Cırık, Ahmet Dilek, Fevzi Dülger, Salih Yüksel, Arif Erdem, Ahmet Kaptan…

Ve Şevket Demirkaya, Ayhan Yılmaz, Yaşar Şadoğlu, Nusret’le birlikte MTTB Orta Öğretim komitesi Tiyatro Bölümü çalışmalarına başladığımız 1972’li yıllar…

Akabinde, 1976 yılında Akıncılar Derneği’ndeki çalışmalarımız…

İstanbul İmam Hatip Lisesi 7-B sınıfında, son sırada birlikte otururduk. İlan ettiğimiz devletin sınırlarına “izinsiz” girenlere pata küte girdiğimiz günler, daha dün gibi sanki. Ve MTTB’nin Cağaloğlu’ndaki merkez bina konferans salonunun sahnesinde çıkacağımız piyesin hazırlık çalışması, sanki bir-iki gün önceydi…

Sevgili dost, hayallerimizi “Yeni Nizam, Yeni İnsan” mısralarına döküp Tepebaşı Gazinosu’nda haykırdığımız günler, sanki geçen hafta gibi…

1977-78 Öğretim Yılı İstanbul İmam Hatip Lisesi okul yıllığından:

Nusret Özcan

Okulumuzun yetiştirdiği renkli simalardandır. Musikişinas olan bu arkadaşımız, ara- sıra Mesutla beraber fasıl yaparlar. Sınıfın en ciddileri bile bu fasıla eşlik ederler. Arkadaşlarını sever ve arkadaşları tarafından sevilir. Bazen sert, hırçın bir ruh hali gösteren arkadaşımız, bazen da romantizmin derinliklerinde kaybolur. Arasan da bulamazsın. Tiyatro en büyük zevklerinden biridir. Zaten en çok bu yönüyle tanınır. Edebiyattan hoşlanır. Fakat aruzu sevmez. Damarı tutar, şiir yazar, hikâye yazar, bazen azıtır, roman yazmaya kalkışır. Fakat başlamasıyla bırakması bir olur. Derslere çalışmadığı halde idare etmesini gayet iyi bilir. Arkadaşımıza hayat boyu başarılar.

Nusret Özcan kimdir?

1958’de İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini müteakiben, o zamanki ismiyle İmam Hatip Okulu’na girdi. Orta bölümünü Gaziosmanpaşa İmam Hatip Okulu’nda, Lise bölümünü de İstanbul İmam Hatip Okulu’nda tamamladıktan sonra; Yüksek İslâm Enstitüsü ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü’nde öğrenim gördü. Buradaki eğitimlerini yarıda bırakarak, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenime başladı. Ortaöğrenimi sırasında, Milli Türk Talebe Birliği’nde, çeşitli kültürel faaliyetlere katıldı, tiyatro ile ilgilendi. Mezun olduktan sonra bir süre edebiyat öğretmenliği yaptı. 1980 yılından itibaren, çeşitli basın kuruluşlarında muhabir, idareci ve editör olarak çalıştı. İzlenim, Kayıtlar, Dergibi ve Kafdağı gibi dergilerde, edebî çalışmaları yayınlandı.

İlk kitabı olan ve kendi çocukluğundan izler taşıyan “Bizim Mahalle” adlı romanı, radyo oyunu olarak, mikrofona koyuldu. Daha sonra Kemal Aykut’la birlikte “Mustafa Kutlu Kitabı” ve “Beşir Ayvazoğlu Kitabı”, “Sokak Sesleri”, “Leylâ ile Mecnûn”, “Kar Kelebekleri” ve “Bir Hüzün Yolcusu” eserleri yayımlandı.

En son Yeni Şafak gazetesinde editör olarak çalışan ve üç çocuk babası olan Nusret Özcan, 22 Haziran 2007 tarihinde, 49 yaşında İstanbul’da geçirdiği kalp krizi sonucu, vefat etti. Ölümünden önce, edebiyat içerikli bir internet sitesinin, şiir editörlüğünü de üstlenen Nusret Özcan, bunun yanında dört yıl boyunca, bir yerel radyoda “Her Mevsim İstanbul” adlı, bir program hazırlayıp sunuyordu. Şair Necip Fâzıl’ın yakın çevresinden olan Nusret Özcan, kendi isteği üzerine, Eyüp Sultan Kabristanı’nda, Necip Fâzıl Kısakürek’in kabrinin yanına defnedildi.

Nusret kardeşimizin ruhu için El Fatiha…