1.Dünya Harbi sonrası imzalanan Mondros Mütarekesinin ardından işgal kuvvetleri Türk matbuatına kuvvetli bir sansür uygulaması getirdi. 1923 yılına kadar tam beş yıl süreyle yürürlükte kalan sansür bilhassa işgal edilmiş olan bölgelerde gazete çıkarmaya çalışan vatanseverleri çok zor durumda bıraktı. Ancak bu hukuksuzluğa karşı dik duran hakiki Türk gazeteleri, yerli işbirlikçilere rağmen Anadolu’da filizlenen mücadele azmini her daim ayakta tutmaya, ne pahasına olursa olsun yaşatmaya çalıştı.
İtilaf devletleri Ekim 1918’de payitahtı kontrol altına aldığında İstanbul matbuat hayatı siyasi ve şahsi ihtirasların gazete sayfalarını doldurduğu bir yayın politikası izliyordu. Bunun yanında işgal kuvvetlerine yardakçılık eden, milli menfaatlerimizi hiçe sayan, zor durumda hala particilik yapan gazeteciler de yazıları ile düşmanın işini kolaylaştırıyordu. Ancak başta İngilizler olmak üzere işgalcilerin uyguladığı sansüre rağmen memleketin içine düştüğü hal karşısında vicdanını dinleyen vatansever aksiyon adamları da yok değildi. Onlar her türlü tehlikeye rağmen gazetecilik yapmakta kararlıydı. Akşam, Vakit, İleri, Tevhidi Efkâr gibi gazeteler sansüre karşı sadece direnmiyor, Türk milletini açıkça yönlendirme vazifesini de ifa ediyordu. Mesela Fransız kuvvetlerinin İstanbul’a girdiği gün merhum Süleyman Nazif’in Hadisat Gazetesinde yayınladığı “Kara Bir Gün” başlıklı yazısı Türk basın tarihine altın harflerle yazılmıştı.
Süngüye karşı kalem
Taşra matbuatı, Anadolu’da uyanan milli direniş hareketini her türlü imkânsızlıklar içinde korkmadan, haberleri ambalaj kâğıtlarına basmak suretiyle desteklemiş, halkı uyandırma vazifesi görmüştü. Fransızların komutasında bir gönüllü Ermeni alayının Çukurova’da işgale başlaması sonucu 1918 yılının Aralık ayında neşredilen “Adana Gazetesi” de yukarıda bahsettiğimiz ruhla vatanperver Adanalıların düşman zulmüne karşı verdikleri bir cevaptı adeta. Ahmet Remzi (Yüreğir) ve arkadaşı Avni (Doğan) ile birlikte çıkardıkları bu gazete Çukurova’nın Türk olduğunu ve ilelebet Türk kalacağını haykırmış, işgalcilerin yaptığı haksızlıkları tenkit etmişti. Düşman süngüsünün gölgesi altında böyle bir gazeteyi üç sayı bile olsa yayınlayabilmenin cephede göğüs göğse savaşmaktan bir farkı yoktu. Kapatıldıktan sonra yerine “Yeni Adana” adıyla bir gazete çıkaran memleket âşıkları, hem düşmanla hem de Fransız işgal yönetimini destekleyip kurtuluş mücadelesini küçümseyen Ferda gazetesi gibi yerli işbirlikçileriyle de mücadele etmişti. Lakin bir süre sonra matbaa basılarak Avni Bey tutuklanmış, Ahmet Remzi Bey’de Anadolu içlerine giderek mücadelesini Kayseri’de sürdürmüştü.
Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra “Anadolu” ve “Duygu” gazeteleri -ki sahibi Haydar Rüştü Beydi- İzmir’in Türk yurdu olduğunu haykırıyor, taşkınlık yapan Rumlara karşı vatan için siper vazifesi görüyordu. İzmir’in işgali ile birlikte Yunan askerleri gazetelerin yayınlandığı matbaayı basmış, İzmir Memleket Hastanesine gizlenen Haydar Rüştü Bey başta olmak üzere çalışanlar canını zor kurtarmıştı. Bununla da yetinmeyen Yunanlılar İzmir’in diğer gazeteleri olan Ahenk ve Musavat’ı da susturarak Rumları bölgenin tek hâkimi yapmayı planlamışlardı. Haydar Rüştü Bey ve eşi bulabildikleri kırık dökük baskı araçları ile Antalya’da Anadolu gazetesini çıkarmaya her şeye rağmen devam etti ta ki İzmir’in düşman işgalinden kurtulmasına kadar…
Rus ve Ermeni saldırıları sonucu neredeyse harabe haline gelen Erzurum’da 1918 yılında “Al Bayrak” gazetesinin tekrar çıkarıldığını görüyoruz (bu gazete 1913 yılından 1916’da ki Rus işgaline kadar üç yıl süreyle basılmış daha sonra Ruslar tarafından kapatılmıştı). Gazete Süleyman Necati Bey adında bir vatansever tarafından türlü olanaksızlıklar içerisinde basılıyordu. Necati Bey’in gazete hazırlığı Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’a gelmesine denk gelmiş, paşanın emriyle Misak-ı Milli’nin müsveddeleri de gazete matbaasında hazırlanmıştı. Sivas’ta ise henüz 22 yaşında olan Demircizade Selahattin Bey kongre üyelerinden Rasim Beyin tavsiyesi ile İrade-i Milliye gazetesinin sorumlu müdürü olmuştu. Mazhar Müfit Bey ile birlikte çalışan Süleyman Bey, Milli Mücadelenin ilk resmi gazetesini çıkarmanın sorumluluğunu hakkıyla yerine getirdiler.
Namuslu gazetecilik
Mustafa Kemal ve silah arkadaşları Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi başında Ankara’ya geldiklerinde verilen milli mücadelenin fikir bayrağını taşıyacak bir başka gazete daha kurmaya girişti. Valiliğin yarı çalışır matbaasından faydalanarak çıkartılan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, davayı savunmak ve geniş kitlelere ulaşmak için önceleri haftada iki sonra üç daha sonra ise gündelik yayınlanmaya başladı (1928 yılında Latin harfleri ile basılan bu gazete 1935’de Ulus adıyla yayın hayatına devam etti).
İstanbul’da 1918 yılında kurduğu Yeni Gün gazetesi ile İngiliz işgaline karşı yazılar yayınlayan ve bu yüzden matbaası İngilizler tarafından basılınca Anadolu’ya kaçmak zorunda kalan Yunus Nadi, yeniden gazete çıkarabilmek için dizgi ve baskı makinalarını bir vapurla Ankara’ya getirmeyi başarmıştı. Yeni Gün gazetesi bu haliyle Ankara’da milli mücadelenin seyri ile ilgili haberler yayınlayarak direnişin bayraktarlığını yapan birkaç gazeteden biri oldu. Ancak düşman Sakarya’da cephelerimizi zorlamaya başlayınca gazete fikri mücadelesine Kayseri’de devam etmek zorunda kaldı. 1 Eylül 1921 yılında ilk Kayseri nüshası çıkan Yeni Gün, Sakarya zaferinden sonra yeniden Ankara’ya döndü ve 1924 yılının ilk aylarına kadar vatan ve millet için yayınlar yapmaya devam etti.
Taşrada Milli Mücadelemizin haklılığını duyurmaya gayret eden gazetelerden biri de “Öğüt” idi. Öğüt, Abdulgani Ahmet tarafından önce Selanik’te çıkartılmış, Selanik’in işgal edilmesinden sonra İzmir ve Afyon’da yayın hayatına devam etmişti lakin bu bölgelerin de düşman işgaline uğraması gazetenin Konya’ya taşınmasına neden oldu. Öğüt, 1919’dan itibaren Konya’da neşredildi. İtalyanların işgal teşebbüsü karşısında düşmanla adeta boğuşan gazetede, Feridun Kandemir, Nuri Tahsin ve başyazar Ahmet Bey direnişi göğüsleyen baş isimlerdi. Gazete 1921 Temmuzundan sonra eş zamanlı olarak Ankara’da da iki sene boyunca yayınlandı. Konya’da milli mücadeleye destek veren bir başka gazete ise “Babalık” idi. 5 Nisan 1921 yılından itibaren her gün çıkan gazetenin kurucusu Yusuf Mazhar Bey başyazarı ise İstanbul’dan gelen Samizade Süreyya Bey’di. Düşmana karşı kalemleri ile mücadele eden bu isimler milli bilincin uyanmasında hayati rol oynamış, askerlerimizin moral kaynağı olmuştu.
Milli Mücadele yıllarında yayınlanan ve burada isimlerini zikredemediğimiz daha pek çok gazete memleketimizin içine düştüğü zor durumdan çıkarabilmenin mücadelesini kahraman ordumuzla omuz omuza birlikte vermiş, gazete sütunlarında daha evvel yaşanan polemikler artık yerini vatan için direnişe bırakmıştı. Ancak her devirde olduğu gibi o yıllarda da gazetecilik kisvesiyle vatanına ihanet eden, fikrini, ruhunu en önemlisi de vicdanını satan kalem sahipleri de ne yazık ki olmuştu.