6-7 Eylül olayları ve gayrimüslim vatandaşlarımız

6-7 Eylül 1955 olayları, Kemalist ve Faşist düşünce sahibi derin devlet veya Gladio diye adlandırabileceğimiz yapının; gayrimüslim vatandaşlarımızın malına ve mülküne çökme projesidir.
Bir milleti tarihinden ve kültüründen koparmak için yapılan tüm çalışmalar; hangi ulvî gaye için olursa olsun, o millete yapılan en büyük ihanettir diye düşünüyorum.
Anadolu coğrafyasının doğu ve güneydoğusunda Ermeniler ve Kürtler, Karadeniz bölgesinde Rumlar, Orta ve Batı Anadolu ile Trakya’da Rumlar, yoğun olarak yaşamaktaydılar.
942. yıldönümünü, 26 Ağustos 2018 Pazar günü kutladığımız Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler, Anadolu coğrafyasını yurt edinmeye başladılar. Anadolu Selçukluları döneminde de Anadolu’nun tamamına hâkim oldular…
Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet dönemiyle birlikte 942 yıldır, bu topraklarda, Rum ve Ermeniler başta olmak üzere, gayrimüslim vatandaşlarımızla birlikte yaşadık.
Yaklaşık bin yıl problemsiz yaşayan, Müslüman ve gayrimüslim ahaliye ne oldu ki; son yüz yıl içinde birbirini öldürmeye ve mallarını yağmalamaya başladı.
Ne oldu?
Bu sorunun cevabını, adil bir şekilde vermeye gayret edelim.
İlk cevap 1789 Fransız İhtilâli akabinde, Avrupa’da ve Osmanlı’da, ırkçılık cereyanının artmasıdır. Irkçılık cereyanından ilk etkilenenler, Yunanlılar, Bulgarlar ve Sırplardır.
Diğer bir etken, Rusların 1. Dünya Savaşı sırasında doğudaki Ermeni ahalinin bir kısmını silahlandırıp, kışkırtarak; Müslüman köylere saldırtıp, katliamlar yapmasıdır.
Bu katliamların önünü almak için Osmanlı İmparatorluğu yetkilileri, doğuda yaşayan Ermeni vatandaşlarını, Anadolu’nun batısına ve o zaman Şam eyaleti olan, şimdiki Suriye topraklarına tehcire zorlamıştır.
Bu şartlar altında, Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıktı.
Anadolu’da verilen Kurtuluş Savaşı sonrasında, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Genelkurmay Başkanlığı arşiv kayıtlarına göre, 1914 yılında yapılan son Osmanlı nüfus sayımında, Anadolu vilayetlerinin toplam nüfusu: 13.390.000 kişidir. Bu nüfusun 1.173.422’sini Ermeni, 1.564.939’unu da Rum vatandaşlar teşkil etmektedir.
Cumhuriyet döneminde, 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre, nüfus 13.648.270 kişidir.
Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımı ile 1914 sayımında aşağı yukarı Anadolu nüfusu aynıdır. Kemal Karpat’ın araştırmalarına göre, Osmanlı’nın son dönemlerinde Rumeli ve Anadolu’da, yaklaşık 18 milyon insan yaşıyor. Bunun 2,5 milyonunu Rumlar oluştururken, 1 milyondan fazlasını Ermeniler, 1 milyona yakınını Bulgarlar, 200 bin kadarını Yahudiler ve 150 binini Katolikler oluşturuyor.
Bu bilgiler ışığında, Cumhuriyet kurulduğunda, ülke nüfusu 13 milyon civarındaydı ve bunun aşağı yukarı yüzde 25’i gayrimüslimlerden oluşuyordu.
Osmanlı döneminde gayrimüslimler askere alınmadığından dolayı, devamlı olarak ticaret ve sanatla uğraşmaktaydılar. Buna binaen gayrimüslim vatandaşların çoğunluğu zengin sınıfındaydı.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, azınlıklara bakış açısı değişti. 16 Mart 1923’te Mustafa Kemal Adana Türk Ocağı Esnaf Cemiyeti’nin çayında, Adanalı esnaflara şöyle seslendi: “Arkadaşlarımız söylevlerinde demişlerdir ki, Adana’mıza hâkim olan diğer unsurlar şunlar, bunlar, Ermeniler sanat ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibi gibi bir durum almışlardır. Şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu verimli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleket sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türktü, o halde Türktür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır…”
1928 yılı Ocak ayında, Bursa’daki Amerikan Koleji’nde okuyan üç Müslüman Türk kızının okuldaki bazı öğretmenlerin yönlendirmesiyle Hıristiyan olduğu haberlerinin çıkmasının ardından, ateşli bir Hıristiyan karşıtlığı kampanyası başlatıldı. Önce okul kapatıldı, ardından okulun müdürü ve bazı öğretmenler mahkemeye verildi, ardından gayrimüslim okulları ağır teftişten geçirildi. Bu arada Misyonerleri Kovma Cemiyeti kuruldu.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, misali…
3 kız öğrenci Hıristiyanlaştıkları için vaveyla koparılıyor…
Diğer taraftan Hıristiyan alameti olan şapkayı giymedikleri için İskilipli Atıf, Şeyh Muharrem Hafız, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca gibi önde gelen din adamları hakkında davalar açılıp, şapka giymedikleri için idam ediliyorlardı…
1930 Yılında Adalet Bakanlığı yapmış olan Mahmut Esat Bozkurt:
“Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türktür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır.” diyordu.
Tıpkı Siyonist Yahudilerin, Yahudi olmayan insanları köle olarak gördüğü gibi…
Faşist uygulamalar her geçen yıl artış gösteriyordu. Çeşitli bahaneler üretilerek, önce doğudaki Kürt vatandaşlarımız katliama maruz kaldılar. Dersim’de, Mutki’de Diyarbakır’da ve bölgenin çeşitli şehirlerinde, Alevi ve Kürtler çeşitli bahanelerle katliama uğruyordu.

Gelelim 6-7 Eylül olaylarına…

Önce dönemin bir fotoğrafını çekelim. Problemin ana kaynağında, Kıbrıs görülmektedir. Kıbrıs adası, 1570 yılında Osmanlılar tarafından fethedildi. 1877’de (93 Harbi denilir) Ruslarla yapılan savaşı kaybeden Osmanlı, İngiltere’nin isteği üzerine adayı 92.799 Sterlin karşılığında, Kıbrıs Sözleşmesi ile İngiltere’ye kiraladı. Mülkiyet Osmanlı’ya aitti, fakat yönetim tamamen İngiltere’nin eline geçmişti. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı, İngiltere’nin karşısında Almanya ile ittifak yapınca, İngiltere adayı ilhak edip, vali tayin etti. Lozan Anlaşması’nın 21. maddesi gereğince de, adanın mülki ve idari hakkı İngiltere’nin oldu.
1950 Ocak ayında, Adadaki Doğu Ortodoks Kilisesi, Kıbrıs Türklerinin boykot ettiği bir referandum yaptı. Referanduma katılanların % 90’ı Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi düşüncesi olan ENOSİS yönünde oy verdi. Yunanistan’ın desteğiyle Kıbrıs Rumlarının kurduğu EOKA, İngilizleri adadan çıkarmak için silahlı eylemlere başladı. Bu arada Kıbrıs Türkleri de silahlanmaya başladı. Bu tarihten sonra Türkler TAKSİM’i, Rumlar da ENOSİS’i savunmaya başlayınca, yer yer çatışmalar yaşanmaya başladı.
Adadaki bu atmosfer, Türkiye’de ve Yunanistan’da milliyetçi damarları körüklüyor ve güçlendiriyordu.
6 – Eylül olayları şöyle gelişti:
6 Eylül günü devletin radyosu şu haberi veriyordu:
Selanik’te Atamızın evi bombalandı.
Haberin öğle saatlerinde yayınlanmasından sonra, İstanbul Ekspres gazetesi, acil olarak akşam baskısı yaparak olayı körükledi:
Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı.
İstanbul Ekspres gazetesinin tirajı 20-30 bin olmasına rağmen, 300 bine yakın baskı yapılarak, Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti mensuplarınca; İstanbul’da Rum ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde, ücretsiz dağıtılarak, kitleler üzerinde algı oluşturuldu. Önceden hazırlandığı belli olan, ellerinde kazma ve baltalar bulunan on binlerce kişi, İstiklal Caddesi’nde önceden üzerleri kırmızı renkli boyalarla haç çizilmiş Rumlara ve Ermenilere ait olan ev ve iş yerlerine saldırdılar. Aynı şekilde Kadıköy, Moda, Fenerbahçe semtlerindeki Rum ve Ermenilere ait ev ve iş yerleri, talan edildi. Ertesi günü İzmir, Adana, Trabzon gibi merkezlere de yayıldı, Rum, Ermeni ve Yahudilerin ev ve iş yerleri yağmalandı.
Sonuç: Kimi kaynaklara göre üç, kimine göre 11 kişi öldü, yaklaşık 300 kişi yaralandı, yüzlerce kadına tecavüz edildi.
Mahkeme kayıtlarına göre 4 bin 214 ev, 1004 iş yeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile birlikte toplam 5 bin 317 mekân yağmalandı.
6-7 Eylül olaylarında evleri ve işyerleri yakılıp, yıkılan gayrimüslim vatandaşlarımız, mal ve mülklerini yok bahasına satarak, vatanlarını terk etmek zorunda kaldı. AK