358 el kaosa kalktı!

“Başkan Mustafa Cengiz’in bazı konuşmaları, üyeleri rahatsız etti. Galatasaray Başkanının bu tür konuşmalar yapmaması gerektiği eleştiri olarak da getirildi. Mânevi konularla ilgili yorumlara girmemek daha uygun olur. Esas kısmi rahatsızlık oradan başladı.”

Bu sözlerin sahibi Galatasaray eski divan kurulu başkanı İrfan Aktar.

Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’in 23 Mart günü yapılan genel kurulda idari yönden ibra edilmemesinin hiçbir yerde duyamayacağınız itirafı bu cümlede saklı; “Mânevi konular…”

Bir spor kulübünün genel kurulunun mânevi konular ile ne ilgisi var?

Çok ilgisi var efendim! Önce mânevi denilen konuları açmak lazım…

Mustafa Cengiz gerek aldığı eğitim ve gerekse yaşı nedeniyle sık sık Osmanlı Türkçesi kelimeler kullanıyor.

Bu kelimelerin kendisini “Türkiye’nin batıya açılan kapısı” olarak tarif eden bir camiada ne kadar rahatsızlık uyandırdığını tahmin bile edemezsiniz. Üstüne bir de hem tüm konularda iktidarın ve devletin yardım ve iyi niyetini de söylemesi günah galerisini taşınamaz noktaya getirdi.

“Liseciler” denilen Galatasaray Lisesi mezunu kitle için bu iki sebep bir adamın yok edilmesi için yetiyor da artıyor bile. Ha bir de Abdürrahim Albayrak var. Kulüp her sıkıştığında, her dara düştüğünde, takım her dağıldığında imdada yetişen Abdürrahim Albayrak!

Onun en büyük günahı ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile arasının iyi olması. Oysa kökten CHP geleneğine yaslanan, Kemalizmi, Fransız aydınlanmacılığını hayatının ana noktasına koymuş bir lise ve onun yetiştirdiği tipler için bunlar hiç de affedilir şeyler değil…

Bu “mânevi” nedenlerden dolayı, eften püften sebepler buldular, organize oldular ve Galatasaray’da “laikliği kurtardılar!”

Enkazdan düzlüğe

Mustafa Cengiz yönetiminin performansına gelince…

Bir önceki liseli başkan Dursun Özbek’in yerle yeksan ettiği kulüp bütçesini düzelttiler, demoklesin kılıcı gibi kafalarının üstünde duran UEFA yaptırımlarını atlattılar, bütçeyi ilk kez on yılın ardından artıya geçirdiler, üstelik gelir gelmez şampiyon oldular ve bu sene de şampiyonluğun iki numaralı adayı durumundalar. Ama işte bazı kafalar için ne yaparsan yap yetmiyor.

Onlar kendi dünya görüşlerine göre çerçevenin dışına taşan başkan ve iki numaralı isim nedeniyle bin bir bahane üretip ibrayı engellediler. Eski başkanlardan Faruk Süren’in deyimiyle “Bizans yöntemleriyle…

Genel kurulda konuşan muhaliflerin sözlerine baktığınızda sanki Galatasaray kulübü kürsüsünden değil de CHP mitinginde AK Parti’ye laf söyleme yarışındaki tipleri göreceksiniz. Tabi ki cümlelerin içinde parti ismi geçmiyor ama “etik değerler”, “tarihimizle bağdaşmayan ilişkiler”, “siyasete karşı dik duramayanlar” gibi bir yığın îma, gönderme ve atıf…

Koç ailesinin dâmâdı İnan Kıraç’ın arka planda Bilderbergci Selahaddin Beyazıt ile kurguladıkları bir organizasyonla “batının ve laikliğin kalesi Galatasaray” kurtarıldı!

Futbol asla sadece futbol değildirdemişti Simon Kuper yıllar evvel

Aynen de öyle…

Galatasaray ve diğer rakipleri Fenerbahçe ile Beşiktaş bu sözün en güzel numuneleridir ülkemiz için. Her biri birbiri ile akraba aileler ve gruplar bu üç kulübü yüzyıl boyunca yönetmişler ve halen de yönetmeye devam etmektedirler.

Toplam taraftar sayıları 60 milyonu geçen üç kulübü yöneten zümrenin sayısı 30 bin kişi civarındadır. Ve bu kesimler öyle tüzükler hazırlamışlardır ki, kendi kafa yapılarının dışında hiç kimseyi buralara sokmamakta; üye, yönetici ya da başkan olmasını engellemektedirler. O nedenle Türkiye büyürken, bütçesi artmasına rağmen futbol yerinde saymış hatta gerilemiştir.

Son yıllarda Milli Takım ve Avrupa kupalarında dişe dokunur tek bir başarımız bile yok. Artan bütçe, artan başarısızlık… Ne yaman çelişki?

Bu çelişkinin mimarları da “batıya açılan kafalar…”

Galatasaray’ın tek bir rakibi var

Galatasaray özeline dönersek;

Galatasaray’ın en büyük rakibi Galatasaray lisesidir!

Kendini beğenen, üstenci bakış açısına sahip, başka kimseye hayat hakkı tanımayan faşist bir kafanın yetiştirildiği, Batıya alabildiğine özenen ve kendi değerlerine yabancı, “Asım’ın nesline düşman Haluk’ların” ürediği bir yapı bu…

Bu tayfanın oluşturduğu lobi…

Derin Galatasaray en büyük temsilcisi enişte; İnan Kıraç…

Bizans oyunlarına kafası iyi çalışan lobi, gecenin geç saatlerine kadar sürekli emir erlerini konuşturarak delegelerin eve gitmesini sağladı ve kalan kurşun askerlerden 358 kişinin oyuyla kaosa davetiye çıkardı…

Bu kafa, milyonlarca taraftarı koyun gibi görüp sadece sağan ama kulübü ve ürettiği ekonomisini dar bir çevre ile yöneten elitist kafadır.

Nasıl ki siyasi hayatta karşılıkları gittikçe azalmaktaysa, hayatın her alanında yenilmeye ve “Yeni Türkiye’ye” teslim olmaya mahkûmdurlar.

Her kriz bir fırsattır, toplumu etkileme gücüne sahip bu kulüplerin yapısı demokratikleştirilmeli ve dazlak-faşist özentilerinin hâkimiyeti son bulmalıdır. Meclis’te bekleyen spor kanununa basit bir madde ekleyerek bu derebeyi düzeni yıkılabilir.

Spor kulüplerine üyelik özel tüzük maddelerinin kıskacından kurtarılıp, örneğin “takımın bir yıllık kombinesini alan herkes otomatik üye olur ve oy kullanma hakkına sahiptir” denilse, bir anda bu fildişi kulelerdeki faşist saltanatlar yıkılır ve kulüpler halkın malı haline gelir. Böylece 358 kişinin mutluluğu pahasına milyonlarca taraftar mutsuz edilemez…

Diktatörlük mü arıyorsunuz?

Alın size zümre diktatörlüğünün en alası!