Cumhuriyeti kuran kadrolar…
Cumhuriyeti kuran parti…
Cumhuriyetin yılmaz bekçileri…
Daha pek çok cümle yazabiliriz…
Kendilerini Cumhuriyetin yegâne sahibi iddia edenlerin İslam’a ve Müslümanlara olan kîni bir türlü bitmiyor…
Bitecek gibi de gözükmüyor…
Halka karşı devamlı tepeden bakan bu kesimler, aslında ‘bir avuç’ azınlık.
Fakat ‘sistem’ hâlâ onların elinde…
Anadolu halkı, bir türlü bu ‘bir avuç’ azınlığın tahakkümünden kurtulamıyor.
Ekonominin en büyük firmaları, onların elinde…
Bürokrasinin can damarları, onların elinde…
Sistemin her kademesinin önemli mevkileri, bunların kontrolünde.
Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, halkın değerlerine düşman bir politika izlemektedirler.
‘Harf Devrimi’ diye bir değişiklikle, Milletin atalarıyla bağlarının can damarını kestiler…
Neymiş…
Arap Harfleri diye aşağıladıkları Kur’an harfleri ‘kargacık, kurgacık’ olduğu için öğrenilmesi çok zormuş.
Yıllarca bu teranelerle milleti uyuttular…
Sorarım sizlere Siyonist İsraillilerin ‘İbranice’ harfleri…
Çinlilerin ve Japonların harfleri…
Çok mu kolay… Onlar neden harflerini değiştirmediler?
Kolaylık, zorluk değil bunların derdi.
Bunların derdi Kur’an ve Müslümanlarla…
Dertleri Kur’an ve dedelerimizin yazdıklarıyla, Anadolu halkının irtibatını kopartmaktı…
Nitekim önemli ölçüde koparttılar da…
Dedesinin yazdıklarını okuyamayan, anlayamayan nesiller meydana getirmekti…
Başardılar…
Kendilerini Cumhuriyetin sahibi görenler…
Tek Parti döneminden sonra, 1950’den itibaren yapılan tüm seçimleri kaybettiler. Bir türlü tek başlarına iktidara gelemiyorlardı…
Baktılar olmuyor ‘Asker’i devre sokuyorlardı her on yılda bir…
Başka türlü iktidar yüzü göremiyorlardı çünkü…
1960… 1970… 1980… 1997…
Son olarak da 15 Temmuz’da yapmak istediler, fakat artık Anadolu insanı ‘Yeter Artık’ dedi ve meydanlara çıktı…
Tankın, topun, uçağın, helikopterin önüne attı kendisini ve ‘Darbeler Dönemi bitmiştir’ dedi…
Genç nesil…
Yaşı 30’un altında olan nesiller, yazdıklarımızı kavrayabilmesi için ‘bir fırın ekmek yemeliler’ tabiri caizse…
“Dinci” diye aşağıladıkları Necmettin Erbakan hoca iktidara ortak olunca hazmedemediler…
11 ayda, hükümetini alavere dalavere ile yıktılar…
Erbakan’ın iktidarda olduğu 1997 yılı 28 Şubat günü…
Milli Güvenlik Kurulu Süleyman Demirel Başkanlığında toplandı.
9 Saat süren toplantıda 18 maddelik bir yaptırım listesini Erbakan’a imzalaması için sundular. Hoca ne o gün ne de sonrasında bunu imzalamadığı halde imzalamış gibi sundular.
Bu maddelerin en önemlileri:
– 8 Yıllık kesintisiz eğitim kanunu acil olarak çıkarılmalı.
– İmam Hatip Okulları sayısı kısıtlanmalı
– Kuran Kurslarına çocukların gitmesi yasaklanmalı…
Daha sonra kurulan hükümetlerin eliyle:
– Kuran Kurslarına 12 yaşın altında çocukların gitmesi yasaklandı.
– 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunuyla, İmam Hatip liselerinin orta kısımları kapatıldı.
– İmam Hatip Liseleri’ne katsayı engeli getirilerek; bu okula gitmek isteyen öğrencilerin üniversiteye girmeleri zorlaştırılarak, öğrencilerin bu okula gelmesi engellendi.
– Üniversitelerde başörtüsü yasakları kesin olarak uygulanmaya başlamasıyla, binlerce kızımızın eğitim hakkı engellendi.
– Üniversite girişlerinde ‘ikna odaları’ kurularak, kız öğrencilerin başörtülerini çıkarmaları için baskı yapıldı.
– Şehir merkezlerinde güvenliği sağlamakla görevli polisler ‘sarıklı ve cüppeli’ avına çıkarıldı.
– Öğretmen ve memurlar arasında ‘dinci’ sürek avı başlatıldı…
– Binlerce öğretmen ‘dinci’ yaftasıyla meslekten atıldı.
– On binlerce memur ‘dinci’ gerekçesiyle işten atıldı.
– İşten atılanların Belediyelerde işe ‘alınmaları’ yasaklandı.
– İşadamları arasında ‘Yeşil sermaye’ damgası uygulaması başlatıldı.
– Firmalara ‘yeşil sermaye’ damgasıyla boykot uygulamasına geçildi.
28 ŞUBAT ZULMÜ MAĞDURLARI
Hâkimlere ve savcılara askeri hatipler tarafından, brifingler verilerek; devrim kanunlarının uygulanması için ne gerekiyorsa yapıldı.
Mahkemeler Müslüman tiplere, olmadık bahanelerle, olmadık cezalar vermeye başladı.
‘Gözünün üstünde kaşın var’ diyerek cezalar yağdırıldı.
28 Şubat darbecilerine karşı, Anadolu insanının sesi olmaya çabalayan Yeni Şafak, Vakit, Milli Gazete ve Selam Gazetesi susturulmaya çalışıldı…
Bu fakir o zaman Selam gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yapmakta idi.
Selam Gazetesi, 28 Şubat Post Modern Darbecilerinin maksadının; ülkeyi askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak Siyonist İsrail’e yamamak olduğu gerçeğini manşetlerine taşıdı.
Bunun üzerine, darbecilerin brifing verdiği hâkim ve savcılar, Selam Gazetesi’ni ‘dava’ bombardımanına tuttular.
Gazetemize yapılan tüm gayri hukuki uygulamalara karşı, dimdik durmaya çabaladık. Sadece benim hakkımda Devlet Güvenlik Mahkemesinde açılan davalarla, yüzlerce yıl hapis cezası isteyerek susturmaya çalıştılar.
Mahkemeler yoluyla susturamayınca…
Sincan Belediyesi’nin Düzenlemiş olduğu Kudüs Gecesi bahane edilerek, yazarımız Nurettin Şirin, tutuklanıp hapsedildi.
Verdikleri bu gözdağıyla bizleri susacak sandılar…
Fakat geri adım atmadık ve darbecilerin ülkeyi nasıl soyacaklarına dair yayınlar yaptık.
Bizleri hukuki yollardan susturamadılar…
Sonunda…
Selam Gazetesi’ne karşı, ülke geleninde cadı avı başlatıldı…
Selam gazetesi merkezinde çalışan 6 kişi ve değişik şehirlerdeki Selam Gazetesi çalışanlarından, dağıtımcılardan, abonelerden 1400’ün üzerinde kişi gözaltına alındı.
Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahin, Abdülhamit Çelik, Arif Tarı, Fatih Aydın, Muzaffer Dağdeviren ve Yusuf Karakuş İstanbul’da gözaltına alınıp; önce İstanbul daha sonra da Ankara Terörle Mücadele Şubesinde, işkenceye tabi tutuldular…
‘Tevhid Selam Terör Örgütü’ kumpasıyla, yıllarca cezaevinde tutuldular…
Aynı dönemde brifingçi hâkimler vasıtasıyla, dindar insanlara olmadık suçlar yükleyerek, cezalar verdiler…
Kemalist ve laikçi hâkimler tarafından, suçsuz yere ceza verilen Müslümanlardan yüzlercesi, bu gün hâlâ cezaevinde…
Sayın Cumhurbaşkanımıza, Adalet Bakanımıza buradan sesleniyorum:
Suçsuz yere cezalandırılan Müslüman mahkûmların, yeniden yargılanması için gereken adımları, bir an evvel atınız…