Genç neslin çoğunluğu, yakın tarihimizin en önemli hâdiselerinden biri hakkında pek bilgi sahibi değil. Oysa 12 Eylül, ülkemiz tarihinde önemli dönüm noktalarından biri.
Sivil iktidarlar eliyle yapamadıklarını, askeri darbecilere rahat yaptırdıkları için, çeşitli kademelere yerleştirdikleri bürokratlar eliyle ülkeyi adım adım askeri darbeye hazır hâle getiriyorlardı. Turgut Özal birkaç kişinin bulunduğu özel ortamda:‘1960 Darbesiyle bürokrasi, ülke yönetimine hâkim hâle getirildi. Seçimle gelen hükümete, bu çarkta yüzde 25 gibi cüzi bir alan bırakmışlar. Bunu bile çok görüyorlar ve ben bu yüzde 25 iktidar hakkımı kullanabilmenin, mücadelesini veriyorum’ diyerek iktidarda olduğunu ama muktedir olamadığını söylüyordu.
Turgut Özal birkaç kişinin bulunduğu özel ortamda:‘1960 Darbesiyle bürokrasi, ülke yönetimine hâkim hâle getirildi. Seçimle gelen hükümete, bu çarkta yüzde 25 gibi cüzi bir alan bırakmışlar. Bunu bile çok görüyorlar ve ben bu yüzde 25 iktidar hakkımı kullanabilmenin, mücadelesini veriyorum’ diyerek iktidarda olduğunu ama muktedir olamadığını söylüyordu.
1970 yılların ortalarından itibaren, ülkede sağ sol diye bir mücadele zemini oluşmasını sağladılar. Özellikle büyük şehirlerde üniversiteler eliyle ülkenin evlatları sağcı, solcu olmak üzere ayrışmaları sağlandı. Akabinde üniversitelerde hâkimiyet mücadeleleri verilmeye başlandı.
Üniversitelerde eğitim gören gençlerin çoğu, sol görüşlü fikre sahipti, sağ görüşe sahip öğrenciler azınlıktaydı. İslâmî hassasiyete sahip olan kesim ise çok azınlıkta olmakla birlikte sağcı olarak adlandırılırdı.
70’li yılların ortalarında üniversitelerde taşlı sopalı kavgalarla solcu ve sağcı hâkimiyet alanları oluşmaya başladı. Kavgalarda bir süre sonra zincirler ve demirler, 1975 yılından itibaren tabancalar yer aldı. Mücadele lise ve ortaokullara, ardından mahalle ve sokaklara yayıldı.
Artık kurtarılmış bölgeler vardı. İstanbul’un Anadolu yakasındaki Örnek Mahallesi’nde, gecekonduların bulunduğu bölgeye sol görüşlü militanlar yerleşti. Taksim’de düzenlenen 1 Mayıs 1977 mitinginde kan dökülmesinden sonra bölgeye kök salmış devrimciler tarafından 1 Mayıs Mahallesi adı verildi.
Artık 1 Mayıs Mahallesi’ne asker ve polis giremez olmuştu. Çünkü Örnek Mahallesi; Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, Halkın Birliği, Partizan gibi Maocu örgütler yanında Dev Yol, Dev Sol gibi Marksist Leninist örgütler tarafından, sokak sokak cadde cadde bölüşülmüştü.
Devrim Mahkemeleri kuruluyor, insanlar yargılanıyor ve infaz ediliyordu. Bu infazların en korkuncu, 15 Mart 1978’de MHP’li beş işçinin, taş ocaklarında infaz edilmesiydi.
1 Mayıs Mahallesi ve benzeri kurtarılmış bölgelere, zaman içerisinde kurtarılmış şehirler ilave oluyordu. Kars solcuların, Erzurum sağcıların kalesi hâline gelmişti.
İslâmî kesimi temsil eden MTTB ve Akıncılar, bu silahlı çatışma ortamından kendilerini korumaya gayret etseler de; sol ve sağcıların saldırılarından, kendilerini kurtaramıyorlardı.
Silahlı çatışma ortamı 70’li yılların sonlarına doğru o kadar artmıştı ki; bir günde sağdan ve soldan olmak üzere, 20-30 kişi hayatını kaybettiği oluyordu. Türkiye genelinde en az olduğu günlerde bile, 10 kişi hayatını kaybediyordu.
Bütün bunlara rağmen, halk bu tür çatışmaların içine çekilemiyordu. Halkın arasında bu tür olayların yaygınlaşması için inanç farklılıklarını kaşımaya karar verilir. Alevî ve Sünni halkın yan yana, barış içinde yaşadığı iller, ilçeler ve tüm yerleşim birimleri “derin güçler” in arayıp da bulamadığı bir ortamdı.
MALATYA
İlk düğmeye, Malatya’da basıldı.
17 Nisan 1978 Malatya’da Hamido’nun fâili meçhul bombalı paketle öldürülmesiyle Malatya hâdiseleri patlak verdi. 17 Nisan akşamı başlayan olaylar, 20 Nisan akşamına kadar sürdü. Bu süre içinde 8 kişi ölmüş, 20’si ağır olmak üzere 100 kişi yaralanmış, 100 işyeri ve ev tamamen olmak üzere, toplam 960 işyeri ve ev tahrip edilmişti.
SİVAS
İkinci olarak Sivas seçildi.
03 Eylül 1978 günü. Alibaba Mahallesindeki Pazar yerinde iki gencin kavga etmesiyle başlayan olaylar, bir anda bütün şehre yayıldı ve 2 gün devam eden olaylarda, şehirde adeta bir iç savaş yaşandı. Alibaba Mahallesinden 10 Alevi vatandaş öldü, 93 kişi de yaralandı. 351 işyeri ve 97 adet mesken tahrip edildi. Olaylar, Yurtiçi Doğu Bölge Komutanlığı’nın müdahale etmesiyle kontrol altına alındı.
KAHRAMANMARAŞ
Karanlık ellerin üçüncü hedefi Kahramanmaraş oldu.
19 Aralık 1978 günü Kahramanmaraş Çiçek Sineması’na, Cüneyt Arkın’ın başrol oynadığı ‘Güneş ne zaman doğacak’ isimli filmin gösteriminde patlayıcı madde atılması, olayların başlamasının fitili oldu. Yedi gün süren hâdiseler sırasında, resmi rakamlara göre 120 insan öldürüldü, 200’ün üzerinde ev yakıldı, 100’e yakın işyeri tahrip edildi.
13 İLDE SIKIYÖNETİM
Müstekbirler ve yerli uşaklarının senaryosu kısmen başarılı olmuştu.
Silahlı çatışmaların önünü alabilmek için Ecevit Hükümeti 26 Aralık 1978 saat 7.00’den itibaren İstanbul, Ankara, Kahramanmaraş, Adana, Elâzığ, Bingöl, Erzurum, Erzincan, Gaziantep, Kars, Malatya, Sivas ve Şanlıurfa olmak üzere toplam 13 ilde sıkıyönetim ilan etti. Daha sonra bu illerin sayısı artırıldı.
Siyasi iktidarın olayları asgariye indirmek için yaptığı bütün hamleler boşa çıkıyor ve olayların önü bir türlü alınamıyordu.
Askerlerin darbe yapmasının yolunun açılması için gizli eller son adımı, Çorum’da Alevi Sünni çatışmasının fitilini ateşleyerek attı.
27 Mayıs 1980 günü Bakan Gün Sazak’ın öldürülmesi istenen fırsatı sağladı ve Çorum halkı tahrik edilmeye başlandı. 4 Temmuz günü “Alaattin camisine bomba atıldı, yakılıyor” diye bir şayia ortaya atılarak olayların fitili ateşlendi.
Çorum olaylarında resmi rakamlara göre 57 kişi öldürüldü. 300’e yakın yurttaş yaralandı. 300’e yakın ev ve iş yeri ise tahrip edilerek yıkıldı. 600’den fazla aile il içinde göç etmek zorunda kaldı.
Böylece darbe yapmanın şartları başarıyla olgunlaşmış . Artık asker devletin yönetimine el koyabilirdi…