BM genel sekreteri FETÖ’cü mü?

FETÖ örgütlenmesi Türkiye’ye mahsus bir yapı değil. Dünyanın dört bir yanında pek çok benzeri var. Bugün terör örgütü FETÖ ile aynı merkeze bağlı ve “Vatikan’ın mafyası” diye bilinen ‘Opus Dei’den bahsedeceğiz. Ancak önce dünyadaki gizli teşkilatlanmaların nasıl yapıldığına bir göz atalım.

Malumdur ki, insanlar farklı mizaçlara sahipler ve zıt mizaçlar da birbiri ile genellikle anlaşamazlar. İşte bundan hareketle çok çeşitli görevleri olan teşkilatlar kurarlar. Bunların bazıları solcu, bazıları faşist, bazıları liberal, bazıları dindar, bazıları da ateist kimlikli olabilirler.

Biri çıkar, etrafına kendine benzeyen ancak kendi kadar zeki olmayanları toplamaya başlar. Bu bazen bir proje olarak başlar, bazen de ele geçirilir. Ancak çoğu kez bir hesap kitapla başlar. Kuluçka sürecini tamamladıktan sonra sahaya sürülür. Bu örgütlerden pek çoğu gizlidir. Adları sanları bilinse de haklarında pek fazla bilgi yoktur.

Söz konusu örgütlerden biri de Hıristiyan kimliğine bürünmüş Opus Dei adlı terör örgütüdür. Latince ‘Tanrı’nın işi’ mânâsındaki Opus Dei, 1928’de Josemaria Escriva de Balaguer tarafından İspanya’da kurulur.

Kurucusu Hıristiyanlığa geçtiğini iddia eden Yahudi Ecsriya’dır ve 1975’te ölmüştür. Allah’tan mesaj aldığını ve hatta görüştüğünü iddia eder. Faaliyet sahası genellikle Hıristiyan âlemidir. Vatikan’a hizmetleri nedeniyle kurucusu, kendisi de bir Yahudi olan Papa John Paul tarafından 6 Ekim 2002 yılında ‘aziz’ ilan edilir.

Dünyanın her yerinde teşkilatlanan Opus Dei, daha çok devşirdiği üniversite talebelerini üyeliğe kabul eder. Üniversiteler için ‘ön cephe’ tabiri kullanılır. Üyelerin hayatları ‘hayat planı’ adlı katı kaideler zinciri içinde Opus Dei tarafından kontrol edilir, tıpkı FETÖ gibi.

Bu planın içinde günlük ritüeller, örgüte ait metinlerin okunması gibi fiiller vardır. FETÖ gibi, Opus Dei’de de hiyerarşiye tavizsiz uyulur. Uymayan ağır bir şekilde cezalandırılır.

FETÖ’nün “başyüceleri” gibi ilk sınıf Numerary’lar ki bunlar sadece örgüt için yaşarlar. Tüm sırlara vâkıftırlar, evlenmezler ve tüm gelirleri Opus Dei’ye aittir.

İkinci sınıf Supernumerary. Evlenirler ama gelirlerinin büyük bölümü örgüte aittir. Sırların bir bölümünden haberdar edilmezler.

Üçüncü sınıf ise Cooperators. Bunlar en alt sınıf olduğu için sırlara vâkıf değildirler. Gelirlerinin bir bölümünü örgüte verirler.

Bir Opus Dei üyesi, şayet aile fertleri örgüt üyesi değilse, kendisinin Opus Dei üyesi olduğunu onlara açıklayamaz. Her kişinin 10 veya 20 kişiyi örgüte getirmesi gerekir. Bunun için adayla sıkı arkadaşlık kurulur. Katılma imkânı yok ise arkadaşlık derhal koparılır. Adaylar, kendileri ile Opus Dei için ilgilenildiğini asla bilmezler.

Bir üyenin ev hayatı dahi örgütçe izlenir. Sadece izin verilen yayınları okuyabilir, dinleyebilir veya seyredebilirler. Yüzlerce sayfalık yasak listesi vardır ve herkes bunlara uymakla mükelleftir.

Örgüte verdikleri sözün tutulmaması, ‘Tanrıya sırt çevirme’ olarak kabul edilir.

Görüleceği üzere bu tür örgütlerin hepsinde benzer bir hiyerarşi, örgüte bağlılık ve sadakati diri tutacak kâideler manzumesi vardır. Bu sayede mensubun hipnozu sürdürülerek diri tutulur.

Opus Dei de, Gülen gibi siyaset ve kamunun en ücra köşelerine kadar sızmasıyla meşhurdur. İlginçtir ki, İspanya iç savaşında, General Franko ile pazarlığa bile otururlar. Devletteki yüksek pozisyonlar karşılığında Franko’yu destekler ve bu sayede ciddi bir güce erişirler. Tıpkı FETÖ’nün 12 Eylül ve 28 Şubat’ta elde ettiği başarılar gibi…

BM GENEL SEKRETERİNE DİKKAT

Portekiz eski başbakanı ve halen Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olan António Guterres, İngiltere eski Ulaştırma Bakanı Ruth Kelly, FBI’ın Rus köstebeği olarak tanınan Robert Hanssen, 1993-2001 arası FBI Başkanlığı yapan Louis Freeh, Amerikalı gazeteci David Freddoso, Los Angeles’ın Katolik Başpiskoposu José Horacio Gómez Opus Dei mensubudur.

Biz sinek avlamaya devam ederken, öte yandan bu terör örgütlerinin açık veya gizli mensuplarının, devletlerin de üstünde olan uluslararası örgütlerin tepesine kadar tırmandığını asla akıldan çıkarmamak gerekiyor.

Üyelerinden elde ettiği gelirle büyük bir servet biriktiren örgüt, ardından siyaset ve eğitim alanına dalar. Zamanla finans, siyaset, sanayi, ticaret, medya, eğitim ve bilim sahalarında büyük bir güce erişir.

Papalığın, 1950 yılında bu tarikatı resmen tanıyarak himayesine alması üzerine, merkezini İspanya’dan Vatikan’a taşır. Vatikan 1982’de ise tarikatın lider kadrosuna ‘piskopos’ unvanı verir. Sırtını Vatikan’a yaslayan sapkın yapı, güç ve nüfuz alanını önce İngiltere’ye, sonra Amerika’ya, daha sonra bütün dünyaya yayar.

5 kıtaya yayılmış 200’den fazla kolej, 475 üniversite, 52 haber ajansı, 604 dergi ve gazete ile 12 sinema şirketine sahiptir. Milyarlarca dolarlık bir servete sahip olan Opus Dei’ye Amerika senatosundan senatörler, mahkemelerden hâkimler ile FBI, CIA ve Pantagon’dan pek çok kişi üye olur.

Bugün bir Opus Dei üyesi dilediği işi, dilediği eşi seçemez. Üyenin kiminle evleneceğine, hangi işi yapacağına örgüt içindeki ‘The needs of the work’, FETÖ’de ise ‘hizmet’ adlı yapı karar verir. Örgüte en fazla eleman kazandıran mensup, Opus Dei liderleri ile tanışma fırsatı ile ödüllendirilir.

Örgütün sırlarının ifşa edilmemesi için ‘ourtright lying’yani “icap eden yalanı söylemek serbestlik değil bir zorunluluktur” kâidesi geçerlidir. Örgüt içi ‘yapboz usulü’ denilen karmaşık bir sistem vardır ve kişi sadece tanımasına izin verilen kişiyi tanır, yapıyı tam olarak bilmez. Verilmeyen işi yapan cezalandırılır. Görev ve yeri sık sık değiştirilir. Bilmemesi, görmemesi, duymaması gerekeni bilmez, görmez, duymaz. İzlenmesi, dinlenmesi gereken izlenir, dinlenir ve arşivlenir. Bu kayıt gerektiğinde şantaj için kullanılır.

Aday kişi devşirildiğini fark edemez. Etmemesi için kazanma aşamasında örgüt üyesi, adayı iyice tanır. Sonra üst mercie sunar. Bir yere davet edildiğinde en sevdiği yemek onu bekliyordur. Dertleri ne ise, o geldiğinde Opus Dei vaizi onun sıkıntısını hedef alan konuşma yaparak adayı büyüler. Evlerine sadece örgüt yayınları girebilir. Her üyenin İspanyolca öğrenmesi zorunludur. New York Manhattan’daki karşı atak merkezi, Opus Dei aleyhinde yayın yapan kişi veya kuruma karşı, karşı atağa geçerek, iftira dâhil her türlü hamleyi yapar.

FETÖ gibi, rüya bu örgütün hipnoz etme araçlarından biridir. Bir grubun üyesi, Numerary’a grubu üyeleri ile rüya âleminde buluşamıyorsa, arzu edilen mertebeye gelmemiş sayılır. Yani tam anlamıyla şeytanlaşmamıştır. Üyeler hipnoz edilerek, ‘rehberli meditasyon (guided meditation)’ adı verilen bilinçlendirme tekniğine maruz bırakılır. Opus Dei’nin çatı yönetimi hiçbir zaman hata yapmaz, çünkü (hâşâ) ‘Tanrı’ ile irtibatlıdırlar.

Bir Opus Dei üyesine her zaman, her şartta, her işinde mükemmel olması telkin edilir. Bu telkin sayesinde üye her zaman eziktir, suçluluk duyar, emirlere bağımlı hâle gelir. Günlük tutmak yasaktır. İzinsiz fotoğraf çektirilmez. Kan bağının önemi yoktur, önemli olan örgüt bağıdır. Opus Dei olmayan herkes ‘şeytandır!’ Tabi ki şeytanlara göre!

Benzer konular