Trump’ın karanlık prensi

Washington koridorları son dönemde Beyaz Saray’da hızla yükselen ve etkisi de artan bir ismi konuşuyor. Bu isim ABD Başkanı Donald Trump’ın metin yazarı ve göçmen karşıtı siyasetinin mimarı Stephen Miller’dan başkası değil. Belarus göçmen Yahudi bir ailenin oğlu olarak dünyaya  gelen Miller, Amerikan muhafazakâr sağının en aşırı kolunun Beyaz Saray’daki temsilciliğini de Steve Bannon’un elinden almış durumda. 32 yaşındaki genç siyasetçi, son dönemde Trump’ın ailesi dışında Beyaz Saray’da tek güvendiği isim olarak da değerlendiriliyor. Trump’ın dünyayı ayağa kaldıran son BM konuşmasında da Miller’ın imzası vardı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Eylül ayında toplanan 73. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı ve tüm dünyayı şoke eden “küreselleşme karşıtı ve vatanseverlik ideolojisini savunan” ve küresel sistemin tüm saç ayaklarını dinamitleyen konuşmasında, Beyaz Saray’da her geçen gün etkisini artıran Stephen Miller’in imzası vardı. Her gün bir fırtınanın koptuğu, istifalar ve skandallarla sarsılan Beyaz Saray’da Stephen Miller sadece “kendi işine bakarak” Trump’ın güvenini kazanmayı başaran nadir isimlerden. Miller, benzer fikirleri taşıdığı, aşırı sağ görüşleriyle bilinen Steve Bannon, Trump tarafından kapı dışarı edildiğinde dahi konumunu sağlamlaştırmayı başardı. ABD medyasına göre Trump’ın ailesinden sonra tek güvendiği isim Stephen Miller.
Bunda elbette Trump’a yönelik sorgusuz sualsiz itaati başrolü oynuyor. Miller için “Trump’tan daha fazla Trumpçı” tanımlamasını yapmak yanlış olmaz. Öyle ki, Stephen Miller’ın bizzat “Bu ülkede yanlış giden ne varsa onlardan, Donald Trump’a karşı çıkan insanlar sorumlu” ifadelerini kullandığı kayıtlarda sabit.

BATMAN HAYRANI

ABD Başkanı Trump’ın göç ve mültecilerle ilgili siyasetinin en başta gelen savunucusu ve sahibi de Stephen Miller’dan başkası değil. Öyle ki, Steve Bannon’un yokluğunda, Amerikan aşırı sağının Beyaz Saray’daki temsilci ve ideoloğu olarak parmaklar Stephen Miller’ı işaret ediyor.
Miller’a ilişkin tanıklıklar, Trump’ın sağ kolunun, üniversite yıllarında dahi farklı fikirler taşıyan rakiplerini provoke etmekte bir sakınca görmediğine işaret ediyor. Miller, karşısındaki kişiyi tahkir etmekten ve duygusal olarak baskıya almaktan da keyif duyan bir kişiliğe sahip. Trump’ın konuşma metinlerindeki provokatif ruhun kaynağını anlamak açısından bu tanıklıklar önemli bir done. Miller kendisini “muhafazakar adalet savaşçısı” olarak nitelendiriyor. En sevdiği film ise bir çizgi roman karakteri Batman’in beyaz perdeye aktarılmış versiyonu “Kara Şövalye Yükseliyor”. Miller filmin, “anarşi ve sosyal düzendeki çöküşe ilişkin” ilginç fikirler ve mesajlar taşıdığını düşünüyor.

İSİMSİZ MAKALE ŞANSI OLDU

Eylül ayında The New York Times gazetesinde ABD Başkanı Donald Trump’ı hedef alan isimsiz makale Stephen Miller için beklemediği şans oldu. Miller da tıpkı Steve Bannon gibi ABD derin devletinin varlığına inanan görüşlere sahipti. Söz konusu makalede Trump yönetimi içinde ABD Başkanı’nın kimi politikalarını engellemeyi amaç edinmiş bir grup insanın varlığına işaret ediliyordu. İşte bu ana fikre sahip imzasız yazı Trump’ın derin korkularını harekete geçirirken, birlikte çalıştığı insanlara güvenini ziyadesiyle zedeledi, Stephen Miller’ın Trump nezdinde değerini de bir o kadar artırdı. Trump açısından Miller haklı çıkmıştı. Trump’a karşı bir “derin devlet” komplosu söz konusuydu.

HİBRİD İTTİFAKIN TEMSİLCİSİ

Aşırı sağ, ırkçı görüşleri ve göçmen karşıtı tutumuyla tanınan Stephen Miller’ın kendisi de aslında bir mülteci. Belarus göçmeni Yahudi bir aileye üye olan Stephen Miller, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdi. Miller’ın ailesi siyaseten Demokrat Parti eğilimine sahip. Ne var ki Miller özellikle lise ve üniversite yıllarında, anti semitizme varan aşırı sağcı radikal muhafazakâr ideolojiyi sahiplendi ve liberal düşünceye karşı sert bir tutum takınmaya başladı. Üniversite yıllarına ilişkin tanıklıklar Miller’ın oldukça muhafazakar bir dünya görüşüne sahip olduğunu da teyit etmekte.
Yahudi asıllı Miller aslında son dönemde Amerika ve Avrupa’da görülen yeni bir eğilimin de Beyaz Saray’daki temsilcisi. Bu eğilim de ırkçı aşırı sağ ve bazı Yahudiler arasında kurulan ittifak olarak kendini göstermekte. Nasıl ki Stephen Miller, Beyaz Saray’da göçmen karşıtı, ırkçı aşırı sağ grupların temsilcisi olarak yer alıyorsa, Sheldon Adelson gibi Yahudi işadamları da Trump’ın küreselleşme karşıtı, milliyetçi ajandasını maddi ve manevi olarak desteklemekte bir sakınca görmüyor. Sheldon Adelson, Trump yönetimini, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanınması ve ABD büyükelçiliğini kente taşıması konusunda ikna eden kişi olarak da biliniyor.

İSLAM KARŞITLIĞI ORTAK HEDEF

ABD ve Avrupa’da hızla büyüyen hibrid ittifakın ortak buluşma noktası ve hedefiyse İslam karşıtlığı. Trump’ın göreve gelir gelmez, kimi İslam ülkelerine uygulamaya soktuğu vize yasağı gibi uygulamalarda, Pakistan ve Türkiye gibi ülkeleri hedefe koymasında ve Filistin’e yönelik düşmanca tutumunda, söz konusu ideolojik yakınlaşmanın etkili olduğunu söylemek mümkün. Miller’ın burada Trump’a direkt etki ettiğini belirtmek de yanlış olmayacaktır. Tabii John Bolton ve Mike Pompeo gibi şahin isimlerin Beyaz Saray’da varlığı da Miller’ın mevcut işlevini daha da etkili konuma yükselten etmenler olarak sayılabilir.

Benzer konular