Araştırmacı yazar Fahrettin Gün, Eşref EdiB Fergan’ın ölüm yıldönümü vesilesiyle, yayınlandığı dönemin en popüler İslâmcı dergilerden olan Sebilürreşad dergisini, Eşref Edib’i ve Mehmet Akif’i Gerçek Hayat okurları için kaleme aldı. Her zaman Milli Mücadele’den, milletten ve mukaddesattan yana olan Eşref EdiB’in mücadele dolu hayatını okurken, sırat-ı müstakimden şaşmadığını görmek mümkün.
Eşref Edib Fergan, 1882 yılında Türkistan’ın Fergana şehrinden göç eden bir ailenin çocuğu olarak Selânik Vilâyetinde bir sancak merkezi olan Serez’de dünyaya gelir. Babasının adı İslam Ağa, annesinin adı Nefise Hanım’dır.
İlk, orta ve lise (Sıbyan, Rüşdiye ve İdadî) öğrenimini doğum yeri olan Serez’de yapar. Yine bu süreçte Serez Müftüsü İmadüddin Efendi’den dinî ilimleri tahsil eder; ayrıca Kur’an-ı Kerim’i hıfz eder. Bir yıl Mahkeme-i Şer’iyye kâtibi olarak çalıştıktan sonra 1902 yılında İstanbul’a gelir ve Hukuk Fakültesi’ne (Mekteb-i Hukuk’a) kaydolur. Eşref Edib, bir yandan Hukuk Fakültesi’nin devam ederken bir yandan da Medrese eğitimini de Atik Ali Paşa Câmii’ndeki derslere devam ederek sürdürür. Bu yıllarda (1904 ya da 1905 yılı olsa gerek) Bosnalı Ali Şevki Efendi’nin evinde bir “ihya gecesi”nde Mehmed Âkif’le tanışır ve hayat boyu sürecek dostluklarının temeli atılır.
Eşref Edib, II. Meşrutiyet’in 23 Temmuz 1908’de ilânından bir ay sonra yayın hayatına başlayan ve “İttihad-ı İslâm” düşüncesinin yayın organı şeklinde intişar eden Sırat-ı Müstakim mecmuasının muharrir kadrosunda yer alır. İlk sayısı 14 Ağustos 1324’te (27 Ağustos 1908) yılında yayınlanmaya başlayan söz konusu mecmuanın yönetimini de Ebül’ulâ Zeynelâbidin (Ebül’ulâ Mardin 1881- 1957) ile birlikte üstlenir. (Mecmuanın neşir tarihi 43. sayıdan itibaren, II. Meşrutiyet’in ilân tarihi olan, 23 Temmuz 1908 olarak değiştirilmiştir).
MEHMET AKİF BAŞMUHARRİRDİ
1912’de Hukuk Mektebi’ni bitiren Eşref Edib, hukuk dalında doktora sınavını başarıyla verir. Sırat-ı Müstakim’in yedinci cildi tamamlamasından sonra Ebül’ulâ Mardin ile Eşref Edib arasında anlaşmazlık çıkar ve Ebül’ulâ Mardin, Sırat-ı Müstakim’in yönetiminden ayrılarak “Kelime-i Tayyibe” adıyla bir başka mecmuayı neşre başlar ve ancak sekiz sayı yayınlayabilir. Bunun üzerine Tahir’ül-Mevlevî’nin imtiyazını alıp neşrine başlamadığı “Sebîlürreşâd” unvanı, Mehmed Âkif’in, Tahir’ül- Mevlevî’den ricası üzerine, Eşref Edib’e hediye edilir. Böylelikle 24 Şubat 1327 / 19 Rebîülevvel 1330’da (8 Mart 1912) mecmuanın Sırat-ı Müstakim olan adı Sebîlürreşâd’a dönüştürülerek 183. sayıdan itibaren sahipliği ve yazı işleri müdürlüğü Eşref Edib tarafından üstlenilir; Mehmed Âkif’in desteği ve başyazarlığında mecmuanın neşrine devam edilir. Mehmed Âkif’in başmuharrir unvanı mecmuanın jeneriğinde 309. sayıdan itibaren yer alsa da, mecmuanın 183. sayısıyla isim değiştirmesinden sonra Mehmed Âkif fiili olarak mecmuanın başmuharriridir.
İSLAM COĞRAFYASINDA TAKİP EDİLİYORDU
Sebîlürreşâd mecmuasının en önemli özelliklerinden biri, İslâm coğrafyasının değişik bölgelerinde bulundurduğu yazarlar vasıtasıyla oralarla ilgili sağlıklı haber ve yorum yazılarına yer vermesi olmuştur. Mısır, Hindistan, Balkanlar, Kuzey Afrika, Rusya, Japonya, Çin, İngiltere mecmuanın ilgi alanı içindedir ve mecmua buralarda da okunmaktadır. Özellikle Mehmed Âkif’in yazılarına gösterilen alâka, mecmuanın Rusya’ya girişinde dönem dönem bazı zorlukların yaşanmasına yol açmıştır.
TUTTUĞU NOTLAR KİTAPLIK OLUŞTURDU
Eşref Edib’in yükseköğrenim yıllarında başlayıp daha sonraki yıllarda da sürüp giden bir başka faaliyeti ise, o dönemin önde gelen ulemâsının vaaz ve sohbetlerini not tutmaktır. Çok hızlı ve başarılı bir şekilde not tutmayı sürdüren Eşref Edib, ilk olarak Hacı Adil Bey’in ve Hakkı Bey’in (Sadrazam Hakkı Paşa’nın), “Hukuk-i İdare ve Hukuk-i Düvel Notları”nı, Büyük Haydar Efendi’nin “Usûl-ü Fıkıh Notları”nı ve Cuma günleri Ayasofya Câmii’nde vaaz eden Manastırlı İsmail Hakkı Efendi’nin konuşmalarını kaydeder. Bu notlar ve tahrirleri yayına hazırlar ve Babıâli’de İbrahim Hilmi Kütüphanesi yetkililerince neşredilir. Eşref Edib, böylece daha Mekteb-i Hukuk’taki öğrenciliği sırasında muharrirliğe başlar. Eşref Edib, bu hızlı not tutma çabasını sonraki yıllarda da devam ettirmiştir. Nitekim Mehmed Âkif’in Millî Mücadele yıllarında Balıkesir’den başlayarak (Ocak 1920) Kastamonu ve havalisinde yaptığı (Kasım-Aralık 1920) çok önemli konuşmalarını da kaydeder ve bunları Sebîlürreşâd mecmuasında yayınlar. Eşref Edib’in tuttuğu notlar böylelikle büyük bir yekûn oluşturur. Nitekim Sırat-ı Müstakim- Sebîlürreşâd Kütüphanesinin oluşumunda onun fiili gayretinin yanı sıra üniversite sıralarında ders hocalarının konuşmalarını kaydetmesinin ve bunları kitap olarak neşretmesinin de büyük payı vardır.
SANSÜR SAYFALARI BOŞALTTI
I. Dünya Savaşı sırasında Sebîlürreşâd’ın muharrir kadrosuyla birlikte İttihad ve Terakki’nin baskılarına aldırmadan “İttihad-ı İslâm” fikriyatını savunmayı sürdüren Eşref Edib, bu dönemde iyice artan “Garpçılık-Batıcılık” ideolojilerine başta mecmuanın başmuharriri Mehmed Âkif olmak üzere Sebîlürreşâd muharrirleriyle birlikte karşı çıkar. Sebîlürreşâd fikri muhalefet yaptığı için İttihad ve Terakki hükümeti tarafından 1915 yılında önce beş ay, 1916 yılında ise süresiz kapatılır. Bu kapatılma süreci 1916 Ekim’inden 1918 Temmuz’una kadar 20 ay sürer. Sultan Vahidüddin’in tahta çıkıp İttihad ve Terakki hükümetinin istifasından sonra Sebîlürreşâd’ı tekrar yayınlanmaya devam eder. İstanbul’un işgalinden sonra işgalcilerin takip ve sansürü altında Mecmuanın bu dönemde yayınlanan sayılarından bazı sayfaları sansür yüzünden tamamen boş çıkar.
MİLLİ MÜCADELE SÜTUNLARINDA HAYAT BULDU
Millî Mücadele yıllarında ise mecmuanın yönetim yerini Anadolu’daki Millî Mücadele’nin irtibat bürosu hâline getirir. İstanbul’da başta İngilizler olmak üzere işgal kuvvetlerinin zulmü ve tazyikleri altında Mehmed Âkif’le birlikte millî istiklâl dâvâsını müdafaa eder ve bu doğrultuda yazılar yazar. Yine bu doğrultuda Hindistan’ın önde gelen mütefekkirlerinden Şeyh Müşir Hüseyin Kıdvay’ın Anadolu’yu müdafaa ve İngilizlere hücum eden “İslâm’a Çekilen Kılıç” başlıklı kıymetli eserini Mehmed Âkif, damadı Ömer Rıza Doğrul’a tercüme ettirir ve Eşref Edib tarafından basımı gerçekleştirilerek İstanbul’da gizlice dağıtılır ve yine gizlice Anadolu’ya sevk edilir. Halka ümid ve mücadele azmi aşılamaya çalışan Sebîlürreşâd mecmuasının başyazarı Mehmed Âkif ve sahibi, yazarı Eşref Edib Anadolu’daki istiklâl mücadelesine “Bugün İcma-ı Ümmet Anadolu’dadır” başlığı altında desteklerini sürdürür.
İDAM TALEBİYLE YARGILANDI
Millî Mücadele’nin zaferle neticelenmesinden sonra Mehmed Âkif’le birlikte tekrar İstanbul’a dönen Eşref Edib, yayın faaliyetlerine burada devam eder. Cumhuriyetin ilânından sonra büyük ivme kazanan “Batılılaşma- Garplılaşma” hareketine karşı başmuharrir Mehmed Âkif’le birlikte yayın yoluyla sert eleştiriler yöneltir. Lozan Andlaşması sonrasında İslâmcı kesimin Meclis’ten ve etkin odaklardan tasfiye edilme teşebbüslerinden Sebîlürreşâd da fazlasıyla etkilenir. 1925 yılında “Şeyh Said İsyanı” bahane edilerek çıkarılan “Takrir-i Sükûn Kanunu”yla birlikte 641. sayısıyla kapatılır (6 Mart 1341/1925). Sahibi ve yazarı olarak Eşref Edib tutuklanıp önce Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne sonra da Şark İstiklâl Mahkemesi’ne sevk edilir. İdam talebiyle yapılan uzun muhakemelerden sonra Eşref Edib, diğer on gazeteci arkadaşıyla birlikte Cumhurreisi’ne telgraf çekerek “af, anlayış ve müsamaha” talep eder. Bunun üzerine Ankara’nın dâhiliyle ve yayın faaliyetlerini durdurmak kaydıyla 13 Eylül 1925’de serbest bırakılır. İstanbul’a döner ve 1930’lu yıllarda yayın faaliyetini “Âsâr-ı İlmiye Kütüphanesi”ni kurarak sürdürür ve bu doğrultuda çoğu tercüme olmak üzere eserler yayınlamaya devam eder.
HEP MUKADDESATI SAVUNDU
Eşref Edib Fergan, Sebîlürreşâd’ın kapatılmasından 22 yıl sonra, “Din hürriyetinin sembolü” olarak gördüğü Sebîlürreşâd’ı -(İslâm-Türk Ansiklopedisi Muhitü’l Maarif Mecmuası’nın ismini Sebîlürreşâd’a dönüştürerek)- 1948 Mayıs’ında tekrar yayınlamaya başlar. Çok partili hayata/demokrasiye geçiş süreci olan bu dönemde; önce yoğun bir biçimde Cumhuriyet Halk Partisi’ne, daha sonra da Demokrat Parti’ye karşı sert bir muhalefeti benimseyen ve kısmî olarak Millet Partisini destekleyen Eşref Edib, söz konusu partilerin özellikle de din, siyaset ve lâiklik anlayışlarını tenkid eder.
Sebîlürreşâd mecmuasını Şubat 1966’ya kadar (362 sayı) neşreder. Bu uzun süreçte yazdığı yazılar ve Ahmet Emin Yalman’la yaptığı kalem münakaşaları sebebiyle “Malatya Hâdisesi” sonrasında tutuklanır. Yine bu dönemde, “Avrupalılar Osmanlı Devletinin temellerinin nasıl çökerttiler?” ve “Kara irtica, sarı irtica, kızıl irtica” gibi yazıları yüzünden muhakeme edilir. Son olarak ise, kaleme aldığı meşhur “Kara Kitap: Milleti Nasıl Aldattılar, Mukaddesatına Nasıl Saldırdılar?” (İstanbul 1967) adlı eserinden dolayı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanır ve beraat eder. Eşref Edib, 10 Aralık 1971’de İstanbul’da vefat eder. Nâ’şı İstanbul-Fatih Edirnekapı Şehidliğine defnedilir. Evli olan Eşref Edib, beş çocuk babasıdır. Biri oğlan dördü kız olan çocuklarından yalnızca bir kızı hayattadır.
SEBİLÜRREŞAD’IN RENGİNİ MEHMET AKİF VERDİ
Her ne kadar sırat-ı Müstakim, özellikle de Sebîlürreşâd’ın politik çizgisini belirleyen şahsiyet Eşref Edib değildir. Eşref Edib mecmuanın sahipliğinin yanı sıra aynı zamanda muharrir kadrosu içinde yer alır. Fakat mecmuaya yön veren kişi Sebîlürreşâd’ın başyazarı İslâmcı şair Mehmed Âkif’tir. Nitekim Babanzâde Ahmed Naîm, Ömer Ferid Kam, Abdurreşid İbrahim, Ömer Rıza Doğrul ve daha pek çok muharriri mecmuanın kadrosuna teşvikleriyle dâhil eden kişi Mehmed Âkif’tir. Eşref Edib ise daha çok ikinci dönem diye niteleyebileceğimiz 1940 ile 1966 yıllarında İslâm-Türk Mecmuası ve Yeni Sebîlürreşâd’dan oluşan 466 sayıyla ismi öne çıkmıştır.
AKİF’İN MEALİNİN PEŞİNE DÜŞMÜŞTÜ
1932 yılında Mısır’a giden Eşref Edib, Mısır-Hilvan’da “gönüllü sürgünlüğü” yaşayan Millî Şâir Mehmed Âkif’i ziyaret eder. Âkif’in Kur’an çevirisinin tamamlanmış hâlini görüp okur ve hayran kalır. Meali Türkiye’ye getirip yayınlamak ister; fakat Mehmed Âkif’i ikna edemez. 1937 yılında tekrar Mısır’a giderek Mehmed Âkif’in hazırladığı meâlin akıbetini araştırır ve Âkif’in Mısır hayatı ve Mısır’daki dostlarıyla ilgili pek çok hatırayı derler. Meal konusunda, Mehmed Âkif’in mealini emanet bıraktığı Yozgatlı İhsan Efendi ile görüşür ve meali vermesi hususunda onu iknaya çalışır. Fakat bu konuda dönemin koşullarını da dikkate alarak çok ısrarcı olmaz. 1938-1939 yıllarında iki cilt hâlinde bin küsur sayfadan oluşan “Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları” başlıklı eserini yayınlar.