Nüktedan tavizsiz diğergam

İsmailağa camiasının önde gelen isimlerinden Abdülmetin Balkanlıoğlu, nüktedanlığıyla halkın ve gençlerin sevdiği, ilgiyle takip ettiği bir hoca oldu. Gittiği her yerde inandığı değerleri uğruna hayatını ortaya koydu. Başkanı olduğu vakıfta birçok genç onun da vesilesiyle hafız olma yolunda ilerledi. Ümmet için koştu, yetimlerle buluştu, yeri geldi mazlumlarla kucaklaştı. Ömrü din için, vatan için bayrak için mücadeleyle geçti. 15 Temmuz’da da meydanlarda bulunarak vatan, millet, İslam için konuşmalar yaptı. 20 Haziran 2018 tarihinde ebedi âleme göçen Balkanlıoğlu’nu onu tanıyanlara, onu sevenlere, yanında çokça vakit geçirenlere sorduk.

1 Eylül 1958’de Çorum’un Sungurlu ilçesinin Aşağıfındıklı köyünde dünyaya gelen Abdülmetin Balkanlıoğlu’nun babası köyün eğitmeniydi. Dolayısıyla ilkokul eğitimini babasından aldı. Daha önceleri komünist bir kafa yapısına sahip olan Metin Hocanın babası, köye gelen dervişlerden etkilenip oğlunun vaiz ve kaymakam olmasını istedi. Çorum İmam Hatip Lisesi’nde okurken hayli zorluk çeken Metin Hoca yeri geldi tuğla fabrikalarında çalıştı, yeri geldi inşaatlarda. Okuduğu lisede hem popüler hem de başarılı bir öğrenci olan Balkanlıoğlu İlim Yayma Cemiyeti tarafından keşfedilip İstanbul’a getirildi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni derece ile kazanan Metin Hoca, üniversite öğrenimine devam ederken yolu Fatih Çarşamba’ya düştü. Burada Mahmut Efendi ile tanışan Abdülmetin Hocanın hayatı o andan itibaren büyük bir değişim sürecine girdi. Mahmut Efendi bir gün Abdülmetin Hocanın elindeki hukuk kitaplarını görünce  “çu buldun ilmi Kur’ani neylersin ilmi Yunâni“ (İşte, Kur’an ilmini buldun, Yunan ilmini ne yapacaksın) dedi ve o günden sonra Abdülmetin Hoca hukuk fakültesini bıraktı. Mahmut Efendi’nin ve pek çok kıymetli hocanın tedrisatından geçen Abdülmetin Balkanlıoğlu, imamlık vazifesine Şile Ağva’da Hacılar Köyü’nde başladı. Daha sonraları Sarıyer Rumeli Köyü’nde ve Hoşkadem Camii’nde imamlık vazifesini yerine getirdi. Belli bir süre Fatih Din Görevlileri Derneği başkanlığını yürüttü, daha sonra emekliye ayrılsa da vaazlarına ve sohbetlerine ömrünün sonuna kadar devam etti. Ömrü boyunca İslam davası uğrunda taviz vermeden yürüyen Balkanlıoğlu, 20 Haziran 2018 tarihinde ebedi âleme göçtü.

BİR DAKİKASINI BİLE  BOŞ GEÇİRMEZDİ
Eyüp Sultan İlim Kültür Hizmet Vakfı başkan yardımcısı Salim Kaya, Abdülmetin Hocanın gittiği her yerde karşılaştığı, tanıştığı Müslüman kardeşi için, kardeşinin iyiliği ve doğruluğu için çalıştığını anlatıyor. “Biz, vakfımızın başkanı olduğu halde kendisini çok nadir görüyorduk” diyen Kaya, çoğu zaman kendilerinin bile ona ulaşmakta zorlandıklarından bahsediyor. Bunun sebebini ise çok aktif bir şekilde çalışmasına bağlayan Salim Kaya, Balkanlıoğlu’nun dur durak bilmeyen bir mizaca sahip olduğunu, dünyadan elini ayağını çekerek yaşadığını ve yakınlarına hatta ailesine bile fazla zaman ayıramadığını ifade ediyor.
“İslam’ı doğru yaşamaktan hiçbir şekilde taviz vermedi” diyen Kaya, hiçbir zaman doğruluktan, ayet, sünnet ve hadisten kesinlikle ayrılmadığını söylüyor. Balkanlıoğlu’nun sözünde duruşu ve söylediğini yapma özelliğine de dikkat çeken Kaya, karşısında kim olursa olsun, makam mevki ayırt etmeksizin, hep doğruyu söylediğini ifade ediyor. “Kendisini cezalandırsalar bile o, doğrudan şaşmadı” diyen Salim Kaya, yakınlarına en çok yaşamlarını ayetlere, hadislere göre ayarlamayı ve sünnetten taviz vermemeyi telkin ettiğini söylüyor.

HİÇBİR KARDEŞİMİZİ  KIRAMAZDI
Salim Kaya, Metin Hocayla ilgili yaşadığı bir anıyı ise şöyle anlatıyor: “Sene 1998. Hiçbir kardeşimizi kıramayan hocamız, Sarıkamış’ta bir ihvan kardeşimizin düğününe davet edilmişti. Bir gün, ‘hadi Sarıkamış’a gidiyoruz’ dedi. Biz de ‘ya hocam, iyi güzel de Sarıkamış dediğin yer o kadar yakın bir yer değil’ dedik. ‘Tamam, arabayı ayarlayın’ dedi. Beş arkadaş hocamla birlikte Sarıkamış’a doğru yola çıktık. Hocam 1-2 saat uyur uyumazdı, yolda da her tarafa uğradık. Kardeşlerimizin olduğu yerlere, Kur’an Kurslarına gittik. Yolda gördüğümüz talebelerle zaten her zaman sohbet eder ve Kur’an Kurslarında bir şeyler atıştırırdı. Metin Hoca mecbur kalmadıkça kesinlikle dışarıdan bir şey yemezdi. Gittiğimiz her yerde bir Kur’an Kursuna girer, orada ne varsa onu yerdi. Bu tür ziyaretler, kabir ziyaretleri de yaptıktan sonra Sarıkamış’a vardık. Oradan yine çeşitli şehirleri gezerek geri döndük. Bir hafta süren ziyaretimiz sonrasında, hocam hariç, ben ve diğer arkadaşlarım bir ay boyunca kendimize gelemedik. Fakat hocam gene durmadı, oradan gelince gerek yurtiçi gerek yurtdışı seyahatlerine hiç beklemeden devem etti.”
Bunların dışında, Balkanlıoğlu ile beraber kandil gecelerinde Trakya bölgesine ziyarette bulunduğunu belirten Salim Kaya, bu tür bütün gezilerinde hoca ile birlikte fabrikalara gidip işçi ve işverenlerle sohbet ettiklerini ifade ediyor. En büyük özelliklerinden birinin kabir ziyaretlerini çokça yapması olduğunu söyleyen Kaya, işçi ve işveren meselesinde de hassas olduğunun altını çiziyor.

“ADAM” GİBİ BİR “ADAM”
Namaz Gönüllüleri Platformu Sözcüsü, Yazar Abdullah Yıldız ise merhum hocayı şu ifadelerde anlatıyor: “Abdülmetin Balkanlıoğlu Hocam, 19 yaşında başladığı imamlık görevinin tam anlamıyla hakkını veren yani insanımıza hayatı Müslümanca yaşamada gerçekten öncülük, önderlik eden ve liderlik yapan İslam davasına kendini bütünüyle adamış ‘adam’ gibi bir ‘adam’ idi.” Yıldız, Balkanlıoğlu hocanın, insanları kendisine veya kendi meşrebine değil, doğrudan Allah’a, Allah’ın dinine, kitabına, peygamberine çağıran, toplumun hiçbir kesimini dışlamadan herkesi kucaklayan bir davetçi olduğunu söylüyor.
Yıldız, Balkanlıoğlu’nun hayatının merkezinde İslâm’ın, ümmetin ve milletin varlığı ve geleceğinin yer aldığını da anlatıyor: “Hocamın duası da, davası da, daveti de Allah’ın dininin yücelmesi içindi. Bunu bildikleri içindir ki insanlar ve özellikle de gençler onun Cuma vaazlarını ve hutbelerini dinlemek için görev yaptığı camilere koşarlardı. Abdülmetin Hocamı ilk tanıdığımdan beri, onun kürsülere, minberlere, masalara sığmayan adeta bütün hücreleriyle konuşan lisân-ı hâli dikkatimi çekmiştir.
Hem kalıbı ile hem de kalbi ile hitap ettiği için, insanların kalplerine dokunan bir hocamızdı. Bu yüzden cenazesine, şahsen ben dâhil, bütün hocalarımızı gıpta ettiren muhteşem ve samimi bir cemaat iştirak etti. Hocamızın imanına, ihlasına, ihsanına şahidiz elhamdülillah. Mekânı Firdevs Cenneti olsun inşallah.”

***

Abdülmetin Balkanlıoğlu’nun yakınlarının şahitlikleri

  • “Bir gün bir arkadaşı hocama yüklü miktarda para verdi. Bu para çok ciddi bir rakamdı. ‘Bu deste senin şahsın için, her türlü harcamakta serbestsin’ dedi. Hocama parayı verdiler, hocam parayı aldığı gibi biraz geride bulunan Suriyeli âlime ve ekibine verdi. Parayı veren kişi ‘ne yaptınız hocam ben parayı şahsınıza vermiştim’ dediğinde hocam, ‘Sen o parayı bana verdin mi? Verdin, o zaman dilediğim gibi harcarım’ dedi.”
  • “Metin Hocam da insandı. Onun da muhtemelen bu hayat şartlarında canını sıkan şeyler oluyordu. Fakat onun yüzünün gülmediği, insanlara moral vermediği bir ânı hatırlayan hiç kimseye rastlamak mümkün değildir. Hep vermeye çalıştı, hep hizmeti düşündü.”
  • “Biz Abdülmetin Hocamızı lise yıllarından tanırız. Öğrenci yurtlarına ve okullara sohbetlere giderdi. Öğrenci arkadaşlarımıza çok güzel tavsiyelerde bulunurdu. Zaten kendisi de asla neşesini kaybetmeyen bir mizaca sahipti. Sürekli öğrencilerin dertlerini dinler, onlarla hemhal olurdu. Onlarla oyunlar oynardı. Arkadaşları tarafından bilinen en büyük özelliği insanlara güzel kokular dağıtmasıydı. O küçücük cebine bu kadar kokuyu nasıl sığdırıyordu? Özellikle dağıttığı mavi renkli bir kokusunu hiç unutmam.”
  • “Hocamızın en önemli özelliklerinden biri de Kâbe’yi ve Ravza-i Mutahhara’yı hiç boş bırakmamasıydı. Hangi şartlarda olursa olsun kutsal beldeleri sık sık ziyaret ederdi. Allah Resul’ünün (SAS) huzurundaki duruşu, edebi ve diğer insanlara da bunu yansıtması her zaman dikkatimizi çekmiştir.”
  • “Vatanı koruyan kahramanların yılmaz savunucusu idi. Korkutmaz ve incitmezdi. Müjdeleyendi, sevgi ile gönüllerde iz bırakandı. Sünnete itibar edip, sünneti yaşama ve yaşatma arzusu ile yanıp tutuşandı. Ceplerinde koku, tesbih, misvak, şeker, takke eksik olmazdı. Hediyeleşmeyi ihmal etmez, herkese bir şeyler verir, sımsıkı kucaklar, gözlerinin içine bakar, sıkıca kavrar, bolca dua ederdi.”

Benzer konular