Kafkasya dağlarında açan bir çiçek: Nuri Paşa

Hakkında çok fazla bilgiye sahip olmadığımız, oysa yakın tarihimizde yaptıklarıyla hayli önem taşıyan bir isim Nuri Paşa. İyi bir kumandan, vatansever bir asker, Bakü’nün kurtarıcısı ve Türkiye’de silah sanayiinin öncüsü. 60 yıllık bir ömre nasıl bu kadar sıfat sığdırılabilirin cevabı adeta. Unutulan bir Osmanlı da diyebiliriz çünkü hayatı hakkında yakın zamana kadar detaylı bir bilgiye sahip değildik. Kabrinin yeri bile kısa bir süre önce bulunmuş, kimsesizliğe terk edilen kabri vefa sahibi gönüllü birkaç kişinin çabalarıyla onarılmış. Peki, gerçekten kimdir Nuri Paşa? Tarihimiz için neden bu denli önemli bir isim olmuştur?

Bakü’nün kurtarıcısı

Yakın tarihimizin en önemli siyasi ve askeri figürlerinden Enver Paşa’nın kardeşi, Kut’ül Ammare’de İngilizleri mağlup ederek Batı emperyalizmine darbe vuran Halil Paşa’nın (Kut) yeğeni Nuri Killigil, 1890’da Manastır’da doğar. Rütbesi Teğmen iken 1911’de Trablusgarp Savaşı’na katılır ve İtalya’ya karşı savaşır. I. Dünya Savaşı’nda Kuzey Afrika’da bulunan Osmanlı Ordusu’nun en üst düzey kumandanı olarak görev yapar. Nuri Paşa’nın hayatı hakkında en detaylı çalışmanın altında imzası olan Atilla Oral, onu “idealist bir Türk milliyetçisi” olarak tanımlıyor. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, 1918’de Kafkas İslam Ordusu Komutanı olarak Bakü’yü Ermenilerin ve Rusların işgalinden kurtaran Nuri Paşa, Azerbaycan’da “Bakü Fatihi” olarak nam salmış bir isim. Azerbaycan halkının ona derin bir muhabbet beslediğini de eklemeliyiz. Azerbaycan’da adına marşlar yazılmış, onlar için adeta efsaneleşmiş bir kahramandır Nuri Paşa ve o tarihte 29 yaşında genç bir kumandandır.

İngilizler tarafından tutuklanışı

Necdet Karaköse, “Afrika Gruplar Komutanı, Kafkas İslâm Ordusu Komutanı, Sütlüce Fabrikasının Sahibi” adlı kitabında Nuri Paşa’nın İngilizler tarafından tutuklanması olayını şöyle anlatıyor:

“Karabağ’a kadar olan bölgeyi fetheden Nuri Paşa, Enver Paşa’dan savaşın bittiğini ama ateşkes masasına elimizin güçlü olarak oturmamız gerektiğini, bunun için de gerekirse Azerbaycan Hükümet şeklini Osmanlı Devletine benzer şekilde biçimlendirilmesi ve devlette söz sahibi olması gerektiğini bildirdiği telgrafı alır. Ama İstanbul’da kurulan yeni hükümet orduyu tasfiye etmesi gerektiği ve başkente geri gelmesini kesin bir emirle bildirir. Nuri Paşa, Trabzon’a, oradan da deniz yolu ile İstanbul’a gelir. Vapurdan indiğinde polisler tarafından tutuklanarak ünlü Bekir Ağa Bölüğüne gönderilir. Ertesi gün İngilizlere teslim edilir. İngilizler, adından bile korktukları Nuri Paşa’yı Batum’daki Ardahan Kışlasına hapsederler. Yalnız, Paşa’nın burada olduğunu duyan Azerbaycan ve Batumlular Paşa’yı kaçırmaya karar verirler ve 8 Ağustos 1919 gecesi muvaffak olurlar.”

İlk taşı o attı

TBMM tarafından İstiklal Madalyasıyla onurlandırılan Nuri Paşa, Türk savunma sanayiinin öncüsü ve ilk silah fabrikasının da sahibidir. Onun tek ve en önemli meselesi vatanıdır. Kendi vatanı değil sadece, Nuri Paşa zulme uğrayan, topraklarını savunmaya çalışanlara karşı yardım etmeyi de görevlerinden biri sayar. Bu sebeple askerlikten fabrikatörlüğe geçiş yaptı desek yanlış olmaz.

Nuri Paşa, dünyanın savaşlarla imtihan olduğu yıllarda topraklarını muhafaza edebilmesi için çaba sarf ederek bir fabrika kurar. 1930’larda kurduğu bu fabrika, Türk silah endüstrisinin ilk taşı aynı zamanda. Fabrika, Nuri Paşa’nın Zeytinburnu’ndaki kok kömürü satan bir şirketi satın alıp madeni eşya fabrikasına dönüştürmesiyle kurulur. Görünüşte madeni eşya fabrikasıdır tabii fakat devlet desteğiyle silah üretmektedir. Daha sonra işleri büyüten Nuri Paşa, fabrikayı Sütlüce’ye taşıyıp havan mermisi üretir.

Yerli ve milli tabanca

Türkiye’nin ilk özel savunma sanayi şirketi olan bu fabrika, ülkenin silah endüstrisindeki ilk ve en mühim adımı olur. 400 tezgâh ve 500 işçinin çalıştığı, tamamen yerli silah ve mühimmatların üretildiği, bu mühimmatların da Türkiye’nin yanı sıra birçok devlete satıldığı bir fabrikadan bahsediyoruz. Nuri Paşa’nın daha sonraki zamanlarda yapmak istediği şey top mermisi, hatta tanktır. Böylelikle hem ordunun ihtiyacını karşılayacak hem de ülkesinin savunma sanayiinde tam manasıyla bağımsız olmasını sağlayacaktır.

Nuri Paşa, Sütlüce’deki bu silah fabrikasında, çizimini bizzat yaptığı ve kendi adını verdiği Nuri Killigil Tabancasını üretir. Yarı otomatik ve 9 milimetre çapındaki bu ilk yerli ve milli tabanca o yıllarda dünyanın en iyi silahları arasında gösterilir. Nuri Paşa’nın başarıları; bağımsız ve güçlü bir Türkiye istemeyenleri hayli rahatsız eder. Bir süre sonra Nuri Paşa baskılardan dolayı fabrikasında silah üretemeyeceğini açıklar; fakat üretim gizlice devam eder.

İlk silahlar Filistin direnişine

Nuri Paşa’nın Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurduğu silah fabrikası, Arap-İsrail savaşında Arap orduları için silah ve cephane üretir. Bu sırada BM Güvenlik Konseyi, Suriye ve Mısır’a silah ambargosu koyar. Fakat Nuri Paşa bu karara rağmen ambargoyu delerek silah ve mühimmat sevkiyatına devam eder. Bu sevkiyat, İsrail’in ve İsrail ile arayı iyi tutmaya çalışan hükümetin o dönemki menfaatlerine ters düşer. Nuri Paşa, BM’nin kararını tanımayarak ve ABD’nin İsrail siyasetine karşı durarak; Filistin halkının direnişini, onların hak ve özgürlük mücadelesini direnişçilere silah göndererek destekler.

Şehadetle taçlanmış bir ömür

2 Mart 1949 Çarşamba günü saat 17:10’da, İstanbul’un her yerinden duyulan korkunç bir patlama meydana gelir. Sütlüce’deki silah fabrikasıdır patlayan. İlk patlamadan sonra alevler cephane deposuna sıçrar, mermiler yanmaya ardından da infilak etmeye başlar. Nuri Paşa da o esnada fabrikadadır ve 27 arkadaşıyla birlikte yanarak can verir. Patlamalar sabaha kadar devam eder. O gün yağan yağmur, yangının söndürülmesine bir nebze de olsa yardımcı olur. Öyle korkunçtur ki patlama, üzerinden bir gün geçmiş olmasına rağmen barut kokusu Galata Köprüsünden bile hissedilir. Nedeni hâlâ bilinmeyen bu patlamanın kim ya da kimler tarafından ve ne sebeple gerçekleştirildiğinin cevabı bulunamadı ve bu korkunç olay da tarihin karanlığına gömülüp gitti.

Naaşına günler sonra ulaşıldı

Atilla Oral’ın 17 yıl boyunca yaptığı titiz araştırmaların sonunda kaleme aldığı, “Kafkasya’da İslam Ordusu Kumandanı, Haliç’te Silah ve Cephane Fabrikatörü, Enver Paşa’nın Kardeşi Nuri Killigil” adını taşıyan kitap, ilk kez yayınlanan fotoğraf ve belgelerle Nuri Paşa’nın hayatıyla alakalı bugüne değin bilinmeyen pek çok olayı gün yüzüne çıkardı. Oral, silah fabrikasındaki patlamayı kitabında şu cümlelerle anlatıyor:

“Nuri Paşa, meydana gelen patlamanın tam merkezinde bulunuyordu. Bu yüzden infilakın şiddetiyle vücudu parçalara ayrılarak çevreye savruldu. Üst üste meydana gelen patlamalarla, her taraf fabrikanın enkazı ve molozlarla doldu. İnfilâk sırasında ölenlerin ceset parçaları fabrika enkazına karıştı. Kime ait olduğu belli olmayan kol ve bacaklar, yanarak kömürleşmiş ceset parçaları ortalıktaydı. Facia mahallinde yapılan aramalarda Nuri Paşa’nın cesedinin ana gövdesine ulaşılamadı. Fakat kolunun yarısı, elleri, ayağı ve bazı vücut aksamı ve çeşitli eşyaları bulunabildi. Ceset parçaları topluca morga kaldırıldı. Paşa’nın ana gövdesi 20 gün sonra ortaya çıktı. Kimlik tespiti için birkaç gün halka gösterildi ve 7 Mart günü üç ayrı tabutun içine paylaştırıldı.”

Müftülükten ‘cenazesi kılınamaz’ fetvası

Nuri Paşa’nın ölümü kadar sonrasında yaşananlar da çok tartışılır. Zira o tarihte İstanbul Müftüsü olan Ömer Nasuhi Bilmen, Nuri Paşa’nın cenazesi için namaz kılınamayacağına dair bir fetva verir. Atilla Oral, bu konuyu kitabında şu cümlelerle aktarıyor:

“Ömer Nasuhi Bilmen, ‘Büyük İslâm İlmihali’ adlı eserinde ‘ölmüş olan bir Müslümanın başı ile beraber vücudunun çoğu bulunması’ durumunda cenaze namazının kılınabileceği şöyle açıklanıyor: Ölmüş olan bir Müslümanın başı ile beraber vücudunun çoğu bulunuyorsa yıkanır; kefenlenir ve namazı kılınır. Fakat başsız olarak yalnız vücudun yarısı bulunsa veya gövdesinin çoğu kaybolmuş olsa yıkanmaz, kefenlenmez ve üzerine namaz kılınmaz. Bir beze sarılarak gömülür.”

Karar baskı sonucu mu alındı?

Atilla Oral, kitabında Nuri Paşa’nın cenaze namazının kılınmayacağına dair fetva veren İstanbul Müftüsü için, “Ancak, Nuri Paşa olayının bu dini mütalaa ile ilgisi yok. Sütlüce infilâkı enkazından toplanan ceset parçalarının tamamının cenaze namazı kılındı. 7 Mart’ta cenaze namazı kılınan 3 tabut içinde 15 kişiye ait kimliği belirsiz ceset parçaları vardı. Müftülüğün ‘Sadece bir ceset parçası için cenaze namazı kılınamaz’ fetvası geçerliyse, 7 Mart tarihinde ceset parçalarının cenaze namazının kılınmasına nasıl olup da izin verdi?’’ diye sorarak bu kararın hükümetin o günkü İsrail politikası yüzünden baskıyla alındığını belirtiyor.

67 yıl sonra gelen helallik

Nuri Paşa’nın kabri, uzun araştırmalar sonucunda Edirnekapı Mezarlığında bulundu. Yıllar içinde bakımsızlığa ve kimsesizliğe terk edilen mezar onarıldı ve yarım asırdan daha fazla bir zaman sonra Paşa’dan helallik istendi. 28 Eylül 2016 tarihinde düzenlenen törende Nuri Paşa’nın mezarına Bakü ve Kastamonu’dan getirilen topraklar serpildi. Bu cenaze namazı esasen bir helalleşme namazıydı. Nuri Paşa’ya reva görülenlerin helalliğini 67 yıl sonra almak için… Onun önderliğindeki Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü kurtarması şerefine yazılmış Nuri Paşa Zafer Marşı şöyle diyor:

Nuri Paşa at belinde, Türkiye’den Kars’tan gelir
Azerbaycan diye diye, yenilmeyen aslan gelir
Dalgalanan Türk Bayrağı, istiklalden haber verir
Türk’ün şanlı tarihine, zaman er oğlu er verir

 

Benzer konular