İktidarını Türkiye’ye borçlu Şansölye: Merkel

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki hafta Almanya’ya yaptığı resmi ziyaret dikkatleri bir kez daha ülkenin kadın başbakanı ve halihazırda Avrupa’nın fiili lideri Angela Merkel’e çevirdi. 2005 yılından beri ülkeyi yöneten Şansölye Merkel bugüne kadar önüne çıkan pek çok krizden şans, siyasi deneyim ve keskin zekası sayesinde güçlenerek çıkmayı başarmış bir lider. Ancak hiçbir olay Suriye krizi kadar sarsmadı Merkel’in koltuğunu. Merkel siyaseten sonunu getirmesinden korktuğu bu krizden Türkiye’nin uzattığı dostluk eline sarılarak kurtuldu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında on binlerce Doğu Almanyalı akın akın yollara düşmüş, ülkenin Batı’sına geçmeye çalışıyordu.
Demir Perde’nin inip sınırın kapanmasına yedi yıl kalmıştı. Batı Almanya’dan Doğu’ya geçenlerse yok denecek kadar küçük bir azınlıktı aynı tarihlerde.
İşte o küçük azınlığın bir üyesi de yıllar sonra Birleşik Almanya’nın ilk kadın Başbakanı olacak Angela Merkel’in Papaz babası Horst Kasner’di.

ANNESİNDEN SİYASİ ÖNERİ ALIYOR

Kasner 1954 yılında liman kenti Hamburg’dan Doğu Almanya’ya taşınma kararı aldığında karısı Herlind Kasner buna karşı çıksa da sözünü dinletmekte başarısız olmuştu. Herlind Kasner’in itiraz gerekçelerinden biri kızı Merkel’in henüz birkaç haftalık olmasıydı muhtemelen.
Herlind Kasner’in sert mizaçlı eşi karşısında etkisiz kalan kişiliğinin aksine kızı Merkel sonraki yıllarda sözünü önce Almanya’ya, sonra da Avrupa’ya dinletmeyi başaran bir dünya lideri oldu. Üstelik Merkel babasının aksine annesi Herlind Kasner’e kulak vermeyi de ihmal etmedi. Annesinden akıl almaktan adeta zevk alan biri oldu.
Öyle ki Merkel’in yaşı oldukça ilerleyen annesini birkaç sene öncesine kadar sık sık ziyaret edip, siyasi konularda fikrine başvurduğu ve uzun uzun sohbet ettiği biliniyor.
Hamburg’dan Berlin’in kuzeyindeki ormanlık bölgede bulunan Brandenburg eyaletindeki Templin kasabasına taşınan Kasner ailesinin üç çocuğunun en büyüğü Merkel’di. Templin’de Lüteryan Kilisesi’ne ait 19. yüz yıldan kalma, babasının yönettiği yaklaşık 20 binanın bulunduğu manastır yerleşkesinde büyüdü Merkel. Kasner ailesi için Waldhorf’taki yaşam koşulları diğer sakinlerine nazaran lüks bile sayılırdı. Papaz Kasner’in evinde iki otomobili bulunuyordu. Hamburg’daki akrabaları da tuhaf bir zamanlamayla yoksulluğun yaygın olduğu Doğu Almanya’ya göç eden Kasner ailesini unutmamışlardı. Akrabaları Kasner ailesini sık sık destekliyorlardı. Öyle ki, Rusça öğretmeni Erika Benn yıllar sonra verdiği bir röportajda ‘Kasner bölgenin elit ailesiydi’ diyecekti. Buna rağmen Kasner ailesi için vaziyet güllük gülistanlık da sayılmazdı. Bir rivayete göre Kilise’nin ayrıcalıklı konuma sahip olmakla birlikte Doğu Almanya pek çok papaz gibi Papaz Kasner’in de ajan olduğundan şüpheleniyordu.
Komünist Doğu Almanya’da büyüyen Merkel Templen’deki okul yıllarında ülkesinin özgürlüklerden yoksun halinin de farkına varmaya başladı. Bu yıllarda özellikle Matematik ve Fizik derslerinde parlak bir öğrenci olarak dikkat çekiyordu. Nitekim ilk yıllarda kariyerini de Fizik üzerine şekillendirdi, kuantum fiziği dalında doktora yaptı. Ancak Doğu Almanya şartlarında ilerlemenin kolay olmadığını geç olmadan öğrenecekti. Yıllar sonra geriye dönüp o günlerini hatırladığında ‘Doğu Almanya’da kendi kişisel sınırlarımızı öğrenmeden önce devletin çizdiği sınırlarla tanışmamız’ gerekirdi diyecekti.

KOMÜNİST GEÇMİŞİNİ REDDETTİ

Gençlik yıllarında sıradan bir Alman kızı olmadı. Komünist rejimin gençlik yapılanması ‘Özgür Alman Gençliği’ne üye oldu. Ancak sonraki yıllarda bu üyeliğin ciddi bir rol olmadığını söyleyerek eleştiri oklarından kaçtı. Gençliğinde flört meraklısı bir kız da değildi. Makyaj, süslenme ve rengarenk giyinme gibi konularda hevessizdi. Gençlik yıllarında kendisiyle bol zaman geçirmiş bir kız arkadaşı yıllar sonra verdiği bir röportajda ‘Merkel Öpüşmezler Kulübü’nün üyesiydi’ dediği için Templin’deki polis şefliği görevinden kovulmaktan son anda kurtuldu.

EŞİNDEN AYRILDI SOYADINDAN AYRILMADI

İki kez evlendi, hiç çocuğu olmadı.
Şimdiki kimyacı eşi Joachim Sauer ile ikinci evliliğini yapsa da kendisi gibi fizikçi olan ilk eşi Ulrich Merkel’in (1977’de başlayan evlilik 1981’de bitti) soyadını kullanmaya devam etti. Özel hayatını medyadan uzak tutmaya her zaman özen gösterdi. İyi espri yaptığı söylense de bu özelliğini kameralar kayda geçtikten sonra sergilediği neredeyse hiç görülmedi.

DUVAR YIKILIRKEN SAUNADAN ÇIKMADI

Doğu Almanya’dan aldığı temkinli, sınırlarını bilerek kontrollü ilerleme dersi sonraki yıllarda siyasete atıldığında çok işine yaradı. Demir Perde yıkılırken 35 yaşındaydı. Duvar yıkılırken şevkle yıkım işine girişen gençlerden olmadı. Yıllar sonra yıkım eylemlerine neden katılmadığı sorulduğunda da ‘O gün benim sauna günümdü. Ama bir kere sınır kalktıysa bir daha insanların engellenemeyeceğini anlamıştım’ cevabını verecekti.
Birleşik Almanya’nın ilk meclisine daha 35 yaşındayken milletvekili olarak girmeyi başardı. Parti liderinin kendisine çizdiği sınırları bilerek öne çıkmak noktasında mükemmel bir zamanlamayla hareket eden Merkel mükafatını meclisteki ikinci senesinde Başbakan Helmut Kohl tarafından bakan yardımcısı olarak atanarak aldı.

KOHL’E İHANET ETTİ

Kohl kabinesine aldığı Merkel’i Türkçede ‘kız’ anlamına gelen ‘Das Madchen’ ismiyle çağırıyordu. Bu sesleniş biçimi hiç hoşuna gitmese de durumu göz kapaklarının gözlerini hafifçe perdelediği meşhur ‘tebessümüyle’ geçiştirdi. İntikam için uygun anı bekledi. Nitekim Kohl’un kariyerini bitiren skandal başladığında da harekete geçti ve verdiği bir röportajla lideriyle arasına bariz şekilde mesafe koydu. Kohl bunu ihanet olarak okumuş olmalı ki öldüğünde eşi Merkel’in törende konuşma yapmasına izin vermedi.

FİZİKÇİ GİBİ YÖNETİYOR

Kendisiyle birlikte çalışanlar aldığı fizik eğitiminin Merkel’in liderlik tarzını da etkilediği kanaatinde.
Karşılaştığı sorunlara metodik şekilde yaklaşıyor, sık sık karşılaştırma taktiğine başvuruyor, farklı senaryolar üreterek risk analizi yapıyor ve olası reaksiyonları belirliyor. Yönetim tarzıyla satranç oynuyormuş hissi verdiğini söyleyenler de az değil. Ancak bu özelliği daha çok Doğu Almanya’daki korku ikliminde büyümüş olmasına bağlanıyor.
Başbakan olduğu 2005’ten beri büyük sınavlardan başarıyla çıkmayı başardı. 2008 yılında Avrupa’yı ve dünyayı sarsan ekonomik kriz karşılaştığı çetin dalgalardan ilkiydi. İhracat devi Alman ekonomisini koruma adına aldığı önlemler başlarda çok eleştirilse de zamanla yaşanan düzelme ve büyüme onu haklı çıkardı.
Aynı şekilde Avrupa Birliği’ndeki Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde çok daha kötü hissedilen finansal kriz karşısında yeni tedbirler almasına öncülük etti. Bu ülkeleri acı reçeteleri hayata geçirerek krizi zor yoldan aşmaya zorladı. Neticede ekonomik kriz sayesinde Merkel Avrupa Birliği’nin doğal lideri olarak ön plana çıktı.
Brexit konusunda İngiltere’yi ayrılıktan vazgeçirmeye yönelik tavrından asla taviz vermese de sandıktan çıkan sonuca da Avrupa Birliği’nin çıkarlarını korumaya yönelik bir tavırla yaklaştı. Ülkesinin İngiltere’yle ikili ilişkilerini bozmayacak ama sonradan aynı ayrılık yolunu takip etmek isteyecekleri de cesaretlendirmeyecek, dolayısıyla Birliğin dağılmasına yol açmayacak bir ayrılık formülünün bulunmasına yönelik tavrını halen sürdürüyor. Şimdi bu tavrın İngiltere’yi ayrılıktan vazgeçirecek bir referanduma götürüp götürmeyeceği de merak ediliyor.

İKTİDARINI TÜRKİYE’YE BORÇLU

Bugüne kadar neredeyse hiçbir kriz, Suriye iç savaşıyla birlikte başlayan göç akını kadar sarsmadı Merkel’in koltuğunu. Yüz binlerce Suriyeli’nin Ege ve Bulgaristan rotaları üzerinden Almanya’ya gitmek için yola düşmeleri 2015 yılında Avrupa Birliği’ni yıkımın eşiğine getirdi. Macaristan ve Avusturya gibi ülkeler göç akını altında ezilirken çok sayıda mülteci de yollarda ölüyordu.
Tüm Avrupa’da göçmen ve İslam karşıtı aşırı sağcı akımlar hükumetleri, en başta da Merkel’i gerekli tedbirleri almamakla suçluyorlardı. Aşırı sağ estirdiği popülist dalgayla tüm Avrupa’da iktidara yürüme hazırlığındaydı.
Merkel Avrupa’yı sarsan bu trajedi karşısında içinde bulunduğu vaziyeti itiraf edecek kadar çaresizdi. Başında bulunduğu Hıristiyan Demokratlar Partisi, göçmen kriziyle birlikte popülaritesi yüzde 40’lara düşen Merkel’in 2017’deki seçimi kazanamayacağından hareketle ilk kez alternatif bir başbakan adayı aramaya koyulmuştu.
Böylesine sıkıştığı bir anda Merkel kurtuluş kapısı olabileceği umuduyla Türkiye’nin kapısını çaldı. Ankara da Türkiye’deki göçmenlere mali yardımda bulunmayı, Yunanistan’dan geri alınacak her göçmene karşı da bir Suriyelinin alınmasını içeren teklifi kabul ederek sadece Merkel’i değil çok sayıdaki Avrupalı lideri de yaklaşan seçimlerde koltuklarını aşırı sağcılara kaptırmaktan kurtardı.
 
EN BÜYÜK KORKUSU YALNIZLIK

Almanya’nın tarihsel olarak en büyük fobisi yalnızlık. Çünkü yalnız kaldığında İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi sonu kendisi için hayli trajik olabilecek yollara sapabiliyor. Özellikle kıta Avrupası çapında bir birliktelik sağlandığındaysa Almanya bundan en fazla yarar gören ülkelerden biri oluyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkesinin AB’ye verdiği desteği çekebileceğine dair açıklamaları ve bu minvalde yorumlanacak ekonomik yaptırım kararları bu nedenle Merkel tarafından ciddi bir tehlike olarak görülüyor. Üstelik Merkel’in Trump’ın fikrini değiştirmek için son bir yılda attığı adımlar da pek işe yaramamış gibi görünüyor. Ağır çekim şeklinde cereyan eden bu kopuşun İngiltere’nin ayrılık kararı aldığı  ve ezeli tehlike Rusya’nın emperyal heveslerinin bir kez daha hararetlendiği bir dönemde yaşanıyor olması ‘Almanya’nın neredeyse bilinçaltına yerleşmiş yalnızlık korkusunun alevlenmesine yol açıyor. Kuvvetle muhtemel, Merkel’in birkaç senedir hayli gerilimli bir ilişki içinde olduğu Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la sürpriz şekilde ilişkileri normalleştirme yönünde adım atmaya başlamasının temelinde de bilinçaltındaki bu köklü korku yatıyor.

***

Alman siyasetinde Ankara bahsi

Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU)

Merkel’in liderlik ettiği CDU/CSU Ankara’yla ilişkilerin geliştirilmesine destek veriyor. Bununla birlikte Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine de karşı çıkılıyor. Zaman zaman Türkiye’ye bir çeşit imtiyazlı ortaklı teklif ettikleri de görülüyor. Türkiye’nin dış politika ve güvenlik alanlarında işbirliğinden uzaklaştığı dönemlerde mali yaptırımların yapılmasını savunan CDU/CSU’nun son birkaç yıldır daha ağırlıklı bir şekilde bu taktiğe başvurduğu görülüyor.

SOSYAL DEMOKRAT PARTİ (SPD)

Geleneksel olarak Türkiye’nin Almanya’da en fazla destek bulduğu partilerden biri olan SPD’nin Ankara’ya bakışında son yıllarda dikkate değer bir değişim yaşanıyor. Merkel’in koalisyon ortağı SPD giderek artan bir oranda Türkiye karşıtlığının merkezlerinden biri olma yönünde ilerliyor. Parti halihazırda kültürel, siyasi anlamda diyaloğun güçlendirilmesini savunsa da AB’yle Ankara arasındaki müzakerelerin resmen sonlandırılmasını istiyor.

SOL PARTİ 

Parti Türkiye’yle üyelik müzakerelerine karşı çıkma noktasında SPD’ye benzer bir siyaset izliyor. Ancak PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılmasını istemesi nedeniyle SPD’den çok daha radikal bir yaklaşımı savunuyor. PKK yanlısı bu siyasetle paralel şekilde Sol Parti Türkiye’ye silah satışlarının da durdurulmasını ve siyasi tutukluların serbest bırakılması için ekonomik yaptırımlara başvurulması gerektiğini iddia ediyor.

YEŞİLLER PARTİSİ

Türkiye kökenli Alman siyasetçi Cem Özdemir’in önde gelen isimlerinden biri olduğu Yeşiller Partisi diğer Sol Partiler’in aksine Ankara ve Brüksel arasındaki müzakerelere son verilmesine destek vermiyor. Parti, Türkiye’ye daha fazla demokrasi için baskı yapılması gerektiğini savunurken bunun da diyalogla mümkün olduğuna vurgu yapıyor.

Hür Demokrat Parti (FDP)

Türkiye’nin AB üyeliğini şu anda cevaplanması gereken bir soru olarak görmüyor. Ankara’yla güvenlik ve ekonomi alanında işbirliğini destekliyor. Türkiye’nin giderek otoriter bir yönetimi andırdığını iddia eden FDP Ankara’ya karşı siyasetinde zaman zaman İslamofobik ve Türkiye düşmanı aşırılık yanlılarıyla yakınlaşabiliyor.

Almanya için Alternatif Partisi (AfD) 12% 

Alman Meclisi’nde Türkiye karşıtlığının bayraktarlığını yapan AfD, Ankara’yla her türlü ortaklık fikrine karşı çıkıyor. AfD Türkiye’yi Avrupa’nın ortağı olarak değil hasmı olarak görüyor. Buna karşın AfD’nin zaman zaman tuhaf bir şekilde de olsa Türkiye’nin yeni Osmanlıcı bir çizgiye savrulmaması için NATO içerisinde kalmasını destekledikleri de görülüyor.

Benzer konular