Figen Yüksekdağ: Sırtını teröre yaslayan kadın

“Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye, PYD’ye yaslıyoruz.”

Tarih sahnesine çıktığı 1978’den beri sürekli kurduğu alt örgütleri isimlendirmek için alfabede kullanılmadık harf bırakmayan terör örgütü PKK’nın, ekonomi deyişiyle ‘iştirak’lerini sayarken böyle diyordu HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ.

Başka pek çok provokatif açıklaması ile de hatırlanacak Yüksedağ’ı Türkiye kamuoyunun kahir ekseriyetinin zihnine olumsuz bir siyasi figür olarak kazıyan işte bu sözlerdir. Açıklama toplumda öyle ciddi bir tepkiye neden oldu ki, bu söylemin yarattığı kızgınlık Cübbeli Ahmet Hoca’nın dolaşıma soktuğu kara mizah ürünü şu cümleyle soğutulmaya çalışıldı:

“Sırtınızı bir de LPG’ye dayanırsanız, patladı gitti.”

PKK’nın, 1980’lerde ERNK (siyasi kanat), ARGK (askeri kanat) tasnifinden beri kurduğu alt örgütlerin en kullanışlısı, hiç kuşkusuz PYD. Çünkü PYD yabancılara en çok kabul ettirebildikleri örgüt.
Figen Yüksekdağ’ın ilk gençliğinde ‘intisap ettiği’ ideolojik çevrenin merkezi konumundaki Moskova, PKK’ya taa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) devrinde bile gereken her türlü desteği vermişti. Suriye, baba Esad devrinde Sovyetler olmasa PKK’yı koruyamazdı zaten. Yani Yüksekdağ’ın ideolojisinin bir dönem kalesi olan ülke ile şimdi siyasi sözcülüğünü yaptığı ayrılıkçı terör hareketinin mazisi pek eski. Sadece Rusların deyişiyle ‘vremya’ (zaman) makinesine binip 1980’lere gittiler ve ilişkilerini güncelleyip döndüler.

Başarısız senaryodan vazgeçmiyorlar

PKK ve onun hamileri, Türkiye’de 30 küsur yılda yapamadığını, yani terörle, şiddetle elde edemediğini 3 ay gibi kısa bir sürede Suriye’de elde etti. Peki neden? Kendilerinin haklılığı veya gücünden değil, Suriye’nin haksızlığı ve güçsüzlüğünden… Bir de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve Rusya’nın bu silahlı aygıtı, PYD’yi Ortadoğu’yu dizayn ederken gerektiğinde Türkiye’ye karşı kullanmak istemesinden… Neredeyse Figen Yüksekdağ’ın yaşı kadar (44) geçmişi olan bu planları tekrar tekrar devreye sokanlar şunu kendi kendilerine sormaktan çekiniyorlar:
“İlk kurşun, bölgenin en demokratik ve en güçlü ülkesine, Türkiye’ye sıkıldı. 35 yılda Türkiye’yi bölemedik. O dönemden sonra Irak ve Suriye’de Kürt bölgeleri kuruldu. Öyleyse neden gücümüzü, bölmeyi ve yıkmayı başaramadığımız Türkiye’de denemekten vazgeçmiyoruz.”

Makul bir bakış bunun söylenmesini gerektirir. Ama PKK’nın sık sık değişen üst aklı (ABD, Rusya, İran derin devletleri değişen bu akıl sahiplerinden en önemlileri) örgütü Türkiye’yi rahatsız etmek için kullanmaya kararlı olduğu için her seferinde başarısız olan Türkiye’yi bölme planlarından vazgeçmiyor.

Kürt milliyetçisi bir Türk

Son senaryo, Cizre ve Sur’da görüldüğü üzere Türkiye’yi Suriyelileştirme planıydı. Ki bu da başarısız oldu.

Figen Yüksekdağ bu planı yürürlüğe koyan PKK’lılar için canlı kalkan olmaya gitmiş bir isim. Kendisi Kürt değil, Adanalı bir Türk. Ne var ki HDP’ye oy veren ve şimdilerde bir kısmı pişman olmuş Kürt seçmenden daha fazla ‘Kürt milliyetçiliği’ yapıyor. Sosyalist siyaset yaptığını ileri sürüyor ama aslında yaptığı şey, Kürt olmadığı için kendisini kabul ettirmeye çalıştığı PKK çevrelerinde Kandil’in hoşuna gidecek seviyede ‘Kürt milliyetçisi’ rolünü oynamak.

Yüksekdağ 1971 Adana Ceyhan doğumlu. MHP’li Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün akrabası. Sözlü’nün eşi ile Yüksekdağ kuzen. Daha da enteresanı, Yüksekdağ’ın Ceyhan’daki ailesinde çok sayıda ülkücü mevcut. Bunu bir röportajında kendisi de dile getirmişti. Demişti ki, “Babamın kemikleşmiş bir siyasi kimliği yoktu. MHP, CHP, AKP… Bugüne kadar üç partiye de oy verdikleri oldu. Ama geniş ailem ağırlıklı olarak MHP’lidir. Akrabalarım arasında MHP’den siyaset yapanların sayısı çok fazla. Çocukluğumda muhafazakâr olarak yetiştirildim. Farklı ideolojik çizgilerde olsak bile ailemin sağ kesiminde olanlarını da akrabalarım olarak sahipleniyorum. Onlar da ‘anarşist Figen’i hep sahiplendiler! Partime oy vermeseler de hiçbir zaman saldırıya, hakarete uğramama izin vermediler.”

Birkaç binlik oyu var

Figen Yüksekdağ, siyaset konusunda babasıyla çok ciddi sürtüşmelerinin olduğunu da söylüyor. 80’lerin sonunda ‘İşçinin Yolu’ adlı bir sol gruba girince ailesinden de uzaklaşmaya başlamış. Sonra sokak gösterilerine katılmış ve 18 yaşında gözaltına alınmış. Çiftçilikle uğraşan 10 çocuklu anne babası, onu siyasi çevrelerden uzak durması için eve kapatmış. Ne var ki Yüksekdağ evden kaçıp sol gruplara tekrar katılmakla kalmamış, Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) gibi silahlı sol örgüt çevrelerine de girmiş. İstanbul’da ilk katıldığı sol grup Özgür Gençlik. Ardından Atılım adlı gazetede birlikte çalıştığı Sedat Şenoğlu ile tanışmış ve sonra evlenmiş. Şenoğlu, MLKP terör örgütüne üye olmaktan yargılanan bir isim. Şenoğlu’na yönelik suçlama bu örgüt adına gerçekleştirilmiş 155 ayrı eylemden sorumlu olmak. İddianamede Şenoğlu örgütün üst düzey yöneticilerinden biri olarak nitelendiriliyor.
Bağımsız girdiği seçimlerde ancak 2 ile 3 bin arasında oy alabilen Figen Yüksekdağ’ın nasıl HDP Eş Genel Başkanı oldu sorusunun yanıtı, eşi Sedat Şenoğlu’nun sol örgütlerdeki etkinliğinde gizli. Yüksekdağ’ın sol terör örgütleriyle bağı öyle sıkı ki, MLKP’de katıldığı bir toplantıda 2012’de AK Parti binasına saldırı girişiminde ölen canlı bomba Yasemin Çiftçi’yi anarken şöyle diyor: “Devrimci hareketin komünist evlatları olarak bizler asla yenilgiyi kabul etmedik. Bu memlekette devrimci yürüyüşümüz içinde çok kazandık, çok kaybettik. Çok yendik, çok yenildik, çok can aldık, çok can verdik.”

Canlı bomba terörist övgüsü

Figen Yüksekdağ’ın ‘Türk solu’ kontenjanından HDP Eş Genel Başkanı seçilmesinde eşinin MLKP’deki gücünün etkisi yadsınamaz dedik. 2010-2012 yılları arasında Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nde (ESP) yönetici olarak görev yapan Yüksekdağ, 2007 seçimlerinde 2 bin 753 oy ve 2011 seçimlerinde 3 bin 12 oy aldı. Yani etkileyebildiği siyasi kitle birkaç bin ile sınırlı. Ne var ki Yüksekdağ 2014’ün Haziran’ında HDP II. Olağan Kongresi’nde partinin eş başkanı seçildi. 2015 seçimlerinde parlamentoya Van Milletvekili olarak girdi.

Figen Yüksekdağ, HDP üzerindeki Kandil vesayetini tahkim eden bir uygulama olan eş başkanlık uygulamasında Selahattin Demirtaş’ın gerisine düşmemek için elinden geleni yapıyor. Boşuna değil siyasal şiddeti, terörü meşru görmesi, canlı bomba eylemlerini övücü açıklamalar yapması, teröristlere canlı kalkan olması, PKK’lıların şehit asker/polisler bir yana sivilleri öldürmesine bile Kürtlerin deyişiyle ‘ses etmemesi’. Hatta bu tutumunda HDP çevrelerinde bile dile getirilen ‘siyasal yetersizliği’ni kamufle etme çabasının da etkisi olduğu söylenebilir.
PKK’nın Türkiye’yi Suriyelileştirmek için kent kalkışması başlattığı şu dönemde yaptığı aşağıdaki açıklamaları Kandil yönetimine hoş görünmek için yapmadığını kim iddia edebilir:

“Artık AKP ve Saray o bodrumun enkazında, o bodrumun karanlığında kilitli. İnsana dair ne varsa silip atmışlar. İyi olan her şeyi unutarak, kötüye dayanarak iktidarda kalabileceklerini sanıyorlar. Yasa dışı bir yapılanmayla Cizre’de Sur’da savaş yürütüyorlar. Bakmayın paralel yapıyla mücadele dediklerine, kendileri paralel. Saray’daki zat, Ergenekon atına binmiş, başkanlık için şahlanacağını düşünüyor. Yanılıyor. O at kimleri sırtından attı.”

Asıl Paralel olan Gülen Örgütü’nü merkez kabul edip, Gülenistlerin siyasi literatürümüze soktuğu ‘Ergenekon’ ejderhasına sarıldığı bu açıklamalarda Yüksekdağ’ın Paralel Yapı’ya da yaranmaya çalıştığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ergenekoncularla ittifak yaptığı yönündeki söylem, Paralel Yapı’nın bir süredir temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp servis ettiği bir komplo çünkü.

HDP’nin düşüşünde PKK ve Yüksekdağ faktörü

Gelelim Yüksekdağ’ın Cizre ve Sur’la ilgili çarpıtmasına… Yüksekdağ, güvenlik güçleri YDG-H’lı (sonradan o da ‘alfabedeki yeni harfleri kullanmak adına’ isim değiştirdi, YPS oldu) teröristlere müdahale etmeden önce “Öz yönetim haktır. Cizre kantonlaştı, özgürleşti” propagandası yapan, ama devlet müdahale edince “Cizre’de katliam var” diyen ikiyüzlü bir siyaseti tercih ediyor.

Türk solunun HDP’deki gölgesi olmanın bedeli bu galiba. Orada emanet bir organmış gibi bulunmanın bedeli… Bu ‘organik uyumsuzluğu’ örtbas etmek için sırtını Kandil mahsulü örgütlere yasladığını söylemesi de işe yaramıyor. Yüksekdağ’ın HDP’deki sakil duruşu, partideki oy düşüşünün sebeplerinden biri belki de. Gerçi bu sebeplerin başında HDP’nin, PKK’nın Temmuz 2015’den beri tırmandırdığı terör eylemlerini sessizce onaylaması, hatta bu eylemlere destek olması geliyor. Ama bu oy düşüşünde, ESP’deki oy alma başarısızlığını da hesaba katarsak Yüksekdağ faktörü de etkisiz değil.

Yüksekdağ provokatif açıklamalar yapıyor ama hitabeti de zayıf. Manifesto okur gibi konuşmaya çalışıyor, yapay bir retoriğe sarılıyor ama dinleyici ile bağ kuramıyor. Hatta siyasi yalanlara sığınmakta olduğu beden dilinden anlaşılıyor.

Aslında inceden inceye rekabet içinde olduğu ortağı, ekürisi Selahattin Demirtaş’ınsa beden dilini daha ustaca kullandığına şüphe yok. Yeni Şafak’ı meydanlarda hedef gösterirken eliyle gazeteyi nasıl salladığını hatırlayalım. Yeni Şafak’ın Bayrampaşa’daki binasına yapılan menfur saldırı Demirtaş’ın o kışkırtmasının bir ürünü mü bilinmez. Ama öyle ya da böyle HDP siyasetinin, Yüksekdağ ve Demirtaş’ın söylemlerinde görüldüğü gibi ülkedeki ‘terör üretimi’ni siyasetle bertaraf etmek şöyle dursun teröre can simidi olduğu aşikâr.

 

Benzer konular