Filistin direnişinin önemli bir aktivisti olan Leyla Halid, geçen hafta “Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması” talebiyle 159 gündür açlık grevi eyleminde olan HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’i ziyaret etti. HDP’ye verdiği destek ve Türkiye’nin Kürtlere yaptığını İsrail işgal devletinin Filistinlilere yaptıklarıyla eşdeğer tutması üzerine “Niye böyle oldu Leyla” diye sormadan edemedik. Direnişçi sandığımız Leyla, gayri milli bir ideoloji olan solculuğun kör bağnazlığıyla emperyalist çıktı. Bu yüzden sözlerinin de bir ehemmiyeti yok.
Portakal ağaçları deyince neden akıllara Leyla Halid geldiğini, Halid’in “Filistin’e döndüğümde 3 gün portakal ağacının altında uyuyacağım” sözleri çok iyi anlatıyor aslında. Halid’in hayatında ‘portakal’ sadece bir meyveden ibaret değil. Ona dair anıları, 4 yaşında mülteci olmuş Filistinli bir çocuğun hatıralarında gizli. Ve yıllar sonra evlerine dair hatırladığı çok az detaydan bir kısmını dile getirip, şöyle diyecektir Halid; ‘’Dayımın evi portakal ağaçlarıyla dolu büyük bir bahçeyle çevriliydi. Biz evdeki çocuklar aç olduğumuzda portakalları toplardık. Annem elimize vurur ve portakalların bizim olmadığını ve yememize izin verilmediğini söylerdi. O zamandan beri portakal yiyemiyorum. Portakalları görmek ve portakal ağaçlarının hâlâ Hayfa’da durduğunu, fakat şimdi başkasının olduğunu düşünmek bana büyük üzüntü veriyor.’’
Filistin direnişinin önemli bir aktivisti olan Leyla Halid’in hikâyesi 9 Nisan 1944’te şirin bir liman şehri olan Hayfa’da başladı. 1948 Arap-İsrail savaşında İsrail’in çok sayıda Filistinli’yi katletmesi ve kuruluşunu ilan etmesiyle yüz binlerce Filistinli Mısır, Lübnan ve Batı Şeria’ya sığınmıştı. Leyla Halid de İsrail devletinin Der Yasin’de yaptığı katliam sonrasında ailesiyle birlikte Lübnan’a göçenlerden.
Mülksüzlük hissi ve Lübnan’da geçen sürgün yıllarında, yaşadıkları her mahrumiyetin Filistin’de olmayışlarından kaynaklandığını idrak içinde büyüyen Halid’in, ‘’Büyüyünce Filistin’e dönmezsek hiçbir şeyimizin olmayacağı fikri politikleşti’’ sözleri, Filistin davasında ön saflarda yer almasının bir nevi açıklamasıydı. Beyrut’ta sefaletle geçen çocukluğu, akrabalarının yanında sığıntı gibi yaşamanın öfkesi sıla özlemiyle birleşince, mücadeleye karar vermesi zor olmadı.
Broşür dağıtmaktan, uçak kaçırmaya
Henüz 15 yaşındayken kökleri 1940’lı yıllarda George Habaş tarafından atılan Filistin Halk Kurtuluş Cephesine katıldı. Marksist bir örgüt olan FHKC, 70’li yıllar boyunca uçak kaçırmalar, şok baskınlar, suikastlar gibi olaylarla ismini çok fazla duyurmuştu. Yine o yıllarda Türkiye’den “aşağıya” inen Marksistlerin silahlı eğitimlerini de üstleniyordu.
Leyla Halid’in Arap milliyetçiliğinin resmi politik hayatıyla tanışması ağabey ve ablaları sayesinde gerçekleşti. Abisi Muhammed 17 yaşındayken Arap Ulusal Hareketi’nde yer aldığında, Leyla henüz sekiz yaşındadır. Lübnan’daki çatışmalarda bu hareketin broşürlerini yazıp dağıtmak da Leyla’ya düşmüştür. Savaşmasına izin verilmediği için cephedeki savaşçılara her türlü yardıma koşar ve hareketin içine asil üye olarak girmesi çok zaman almaz. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) 1968 yılında bu hareketin içinden doğar. Filistin mücadelesinin silahlı eylemlere evrildiği dönemde Kuveyt’te öğretmenlik yapan Halid, Ürdün’e geçerek kamplara katılır. FHKC’nin eğitim kamplarında hırsı ve yeteneği ile kısa sürede sivrilir.
1969 yılında, artık eyleme geçme vakti gelmiştir. Herkesin bildiği o meşhur uçak kaçırma eylemini gerçekleştirir. 29 Ağustos 1969 tarihinde, 840 numaralı Los Angeles-Tel Aviv uçuşunu gerçekleştiren Amerikan uçağını kaçıran Halid, Tel Aviv semalarında dolaştığı sıradaki duygularını “Büyükannemi, teyzelerimi, hâlâ orada olan herkesi çağırıp geri döndüğümüzü söylemek istedim” ifadeleriyle anlatır. Elinde kalaşnikofu, başında kefiyesi, parmağında mermiden yapılmış o meşhur yüzüğü ve ürkek bakışlarıyla birçok duvarı posterleriyle süsleyen bu esmer kız, bütün dünyanın dikkatini Filistin davasına çekmeyi başarmıştır.
Gerilla ruhlu Audrey Hepburn
Bu eylemi gerçekleştirdiği yıllarda ismi ilk kadın terörist olarak geçer. Ona o dönemde “gerilla ruhlu Audrey Hepburn” diyenlerin sayısı hiç de az değildir. Artık tanınmıştır. Bu olaydan bir yıl sonra, yine bir uçak kaçırma eylemine karışacaktır ama tanınmaması için bir dizi estetik ameliyatı geçirir.
Leyla Halid mücadelesini bırakma niyetinde değildir. Filistinli tutsakların serbest bırakılması için başka bir uçak kaçırma eylemine daha katılır. Estetik ameliyatıyla yüzünü değiştiren Halid, Honduras pasaportu alır. Gazeteci Lütfi Akdoğan’ın hatıralarını anlattığı kitabında “Filistinli Komando Leyla” bölümünde uçak kaçırma eyelemini şu ifadelerle anlatacaktır: “Komando arkadaşımı dinledikten sonra, kendisine şu soruyu yönelttim: ‘Peki, emredersiniz, ama diğer arkadaşlarımın kimler olduğunu öğrenebilir miyim?’ Bana talimat veren komandodan şu cevabı aldım: ‘Uçakta bulunacak arkadaşlarından birisi, Patrick Arguello adında bir Amerikalı. Bak, şu barda oturup, viski içen sarışın delikanlı…’ Bara bir göz attım, uzun boylu, yakışıklı bir genç, içkisini yudumluyordu.” Viskisini yudumlayan yakışıklı genç Amerikalı o eylemde ölür. Bu olay Halid’i çok etkiler ve “Onun yerine ben ölmeliydim, çünkü Filistinli olan bendim” diyerek ağladığını anlatır.
Kürtlere değil teröristlere destek olmak
Yaşayan bir Filistin direnişçisi olan Leyla Halid, şimdilerde Filistin Ulusal Yönetimi’nde Filistin Halk Kurtuluş Cephesini temsil etmeye devam ediyor. Filistin direnişi meselesinin merkezine Hamas ve El Fetih geçtikten sonra, FHKC, eski Marksistlerin toplandığı marjinal sol bir örgüt olmanın ötesine geçememişti. Bu durum, taraftarlarını dar bir ideolojik söyleme ve eyleme hapsettiği gibi, Filistin davasının özünden de uzaklaşmalarını sağladı. Mesela Leyla Halid örneğinden gidecek olursak, Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’ı “demokratik olmamak”la suçlarken, bir çeşit Marksist dayanışma duygusuyla “Abdullah Öcalan serbest bırakılmalıdır” kampanyası başlatabiliyor.
Leyla Halid, Türkiye’de Kürtlerin hakkını savunmakla, teröristlere destek olmak arasındaki o ince çizgide yolunu kaybedenlerden. 2013 yılında Kürdistan’ı savunurken, 2016 yılında “Emperyalizm Kürtleri kullanıyor” sözünü söyleyebiliyor. Türkiye’deki barış sürecini savunan ama Filistin’le İsrail arasında böyle bir barış süreci yaşanabilir mi sorusuna “İsrail gibi işgalci bir devlet ile barış süreci yüzeysel görülür. Buradaki durumla çok farklı. İsrail işgalci bir varlık olarak bizim kendi toprağımıza geri dönmemize, kendi havamızı solumamıza, suyumuzu içmemize engel olurken biz bu yapının nasıl varlık hakkını savunacağız. İşgalci bir devletle barış anlaşması yapmak mümkün görünmez” şeklinde cevap verebiliyor.
Yine aynı Leyla, geçen yıl (2018) HDP’nin kongresine gelerek Türkiye’deki iktidarın Kürtlere uyguladığını İsrail’in Filistinlilere uyguladığı politikalarla eş değer tutmak gibi ideolojik bağnazlık kaynaklı bir akıl tutulması yaşamıştı. Geçen hafta da “Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması” talebiyle 159 gündür açlık grevi eyleminde olan HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’i evinde ziyaret etmesi, Cemil Meriç’in ideolojiler için kullandığı “idraklara giydirilen deli gömleği” tabirini akıllara getirdi.
Arap ülkelerinin solu milli değil
Ülkesindeki mazlum sivilleri öldürmeye doyamayan Başer Esed’i bile desteklemekten çekinmeyen Filistin direnişinin önemli aktivisti Leyla Halid, nasıl oluyor da PKK ve HDP’nin ağzıyla konuşup, Filistin’e şartsız destek veren Türkiye’yi incitecek sözler edebiliyordu?
Filistinli siyaset bilimci Muin Naim, Leyla Halid’in bu tavırlarını aşırı sol ideolojisine bağlayarak “Sadece Filistin değil, Arap ülkelerinin solunun, bölgeyle ilgili açıklama yaparken milli olmadıklarını, başka meselelerle meşgul olduklarını görüyoruz” diyor. Halid’in Filistin davasının sembolü değil de önemli bir aktivisti olduğunun altını çizen Naim, sol örgütlerle bağlılığının Filistin davasının önüne geçtiğini üzülerek ifade ediyor.
“Türkiye’de haksızlığa uğradığını iddia eden herkesin hukuk sistemine başvurma hakkı vardır. İsrail işgal devletinde Filistinliler savaş esiridir. Bunları birbiriyle kıyaslamak akıl ve mantığa hiç sığmaz. Türkiye’de yaşayan halkı küçük düşürücü bu tür açıklamalar yapması, Filistin davasının çıkarlarına terstir ve Filistin davasının hakkını savunanların kabul etmeyeceği bir açıklamadır. Leyla Halid, destek verdiği Başer Esed’e söylemediğini maalesef Türkiye Cumhuriyetine söylemektedir. Âdil olmadığının bir göstergesidir bu. Türkiye devleti ve halkı Filistin’de hiçbir ayrım yapmaksızın tüm taraflara destek verirken, Leyla Halid’in niye böyle bir meselenin içinde yer aldığını anlayabilmiş değiliz.”