Corç Nadir’in fişini kim çekti?

Corç Nadir’in şu sıralar başı fena halde dertte. İlginçtir, bu durum ne patronu Bin Zayed’in umrunda görünüyor, ne de yakın çalıştığı Amerikalı siyasetçilerin. Oysa bu konuda uzun bir geçmişe dayanan sabıkası bulunuyor. Evet, karanlık ilişkiler ağının karanlık adamı Corç Nadir pedofili suçlamasıyla şu an hapiste. Hapisten yansıyan görüntülerde hayli çökmüş bir görüntüsü var. Mahkeme suçlu bulursa – ki muhtemelen bulacak – 15 yıldan 40 yıla değin ceza alması söz konusu. O zaman soru şu: Corç Nadir’in fişini kim, niye çekti?

 

Lübnanlı Hristiyan bir ailenin oğlu olarak doğdu, 15 yaşında ABD’ye taşındı. İsim yapmak için yanıp tutuşuyordu, en kestirme yol olarak gazeteciliği görmüş olmalı ki yirmi yaşına bastığında dergi çıkarmaya kalktı. Kilise çevresine 200 adet ancak satabildi. Bu böyle olmayacaktı. İlişkiler ağını genişletmeli, toplum içinde öne çıkan isimlerle temas kurmalıydı. Washington’un yolunu tutarak Arap Merkezi’nin müdürü Halil Cehşan’ın kapısını çaldı. Aynı zamanda yayıncılık yapan Filistin asıllı Cehşan’dan editörlüğün inceliklerini öğrenmek istediğini söyledi. Oysa amacı sadece tanınmak ve bunu bir şekilde paraya ve güce tahvil etmekti.

Tam bir şark kurnazı

Cehşan onu Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı Yasir Arafat ve Suriye’deki Hafız Esed yönetiminin önde gelen isimlerinden Faruk el Şara gibi isimlerle röportaja gönderdi. İşler Nadirin istediği gibi gidiyordu. Peki, Cehşan durumdan memnun muydu? “Dil becerisi ve editoryal yeteneği oldukça sınırlıydı” sözüne bakılırsa pek de öyle değil. Fakat diaspora gerçeği biraz da buydu. Yabancı bir ülkede sizden birine, hele de genç ve ısrarcıysa kapıyı kapatmak pek kolay olmuyordu.

Gerçekten iyi bir gazeteci değildi. O günlerde birlikte çalıştığı bir iş arkadaşının çaylak gazeteci Nadir hakkındaki gözlemi şu şekildeydi: “Corç’un Ortadoğu hakkında çok az şey bilmesi benim açımdan şaşırtıcı olmuştu.” Nitekim arkadaşının ifadesine göre 1993 yılında Arafat ile Rabin arasındaki Oslo Anlaşması üzerine sıkı bir çalışma yapmak isterler. Arkadaşı “Corç, bu adamlara Beyaz Saray civarında ulaşabiliriz” deyince Nadir afallar ve şu dehşet soruyu sorar: “Filistinliler gerçekten önemli insanlar mı?”

İyi bir gazeteci için gerekli olan entelektüel niteliklerden mahrum olmayı hiçbir zaman dert edinmeyecekti. Zira hedefine ulaşmak için gerektiğinde el açıp dilenmeyi, gerektiğinde ahlaksız tekliflerde bulunmayı bilen tam bir şark kurnazıydı.

Etkin Yahudi diasporası ve güçlü Siyonist lobi sayesinde Washington ahalisinin İsrail ile her zaman bağlantıları mevcuttu. Fakat Araplar söz konusu olduğunda büyük bir boşluk göze çarpıyordu. Şark kurnazı Nadir işte bu boşluğu görecek ve buradan kendisine garip ilişkiler ağı ve muazzam bir servet devşirecekti.

Herşey 1993 yılında başladı

1993 yılında Filistin meselesi dünya gündeminin en ön sırasını işgal ediyordu. Oslo’da el sıkışan Arafat-Rabin ikilisine bütün medya kuruluşları mikrofon uzatmak için can atıyordu. İsrail Başbakanı İzak Rabin ise Arap gazetecileri toplayıp onlara süreci anlatma derdindeydi. Arap gazetecileri ne şekilde etrafına toplayacağını düşünen Rabin’e her deliğe girip çıkabilen Nadir’in adı fısıldandı. Nadir, ilişkiler ağını devreye sokup 40 Arap gazeteciyi Washington’a toplamayı başardı fakat bir sorun vardı. Toplantıdan bir gün önce kıdemli bir meslektaşının kapısını çalacak, sinirleri boşalmış halde “Yahu, biliyorsun yarın büyük gün. O kadar gazeteci gelecek. Takdim konuşmasını organizatör olarak ben yapacağım. Fakat Rabin hakkında hemen hiçbir şey bilmiyorum. İşin içinden çıkamadım. Bana şu Rabin’i hele bir anlatıver” diyecekti.

Corç Nadir’in bu organizasyon sonrası yıldızı parlayacak, Amerika ile Ortadoğu coğrafyası arasında politikacıların, istihbaratçıların ve liderlerin aradığı adam haline gelecekti. Eski bir meslektaşının dediği gibi kimi zaman tanımadığı üst seviye insanları tanıyormuş gibi davranarak kendisine yol açmayı pekala becerecekti. Meslektaşının Nadir hakkındaki hükmü aynen şöyleydi: “Tam bir hilekardı. Fakat hakkını teslim etmek gerekir ki, dört dörtlük hilekardı. Pek açık vermezdi.”

Unvan arayışında bir ‘köylü salak’

Kirli pazarlıkların adamı olarak ün salan Nadir, G. W. Bush devri bakanlarından James Baker gibi pek çok Amerikalı politikacının dostluğunu kazanmıştı. Washington ile Arap başkentleri arasında gidip gelen heyetlerin arasında kendisine yer buluyor, her oturumdan kendi payına menfaatler ediniyordu. Paraya fazlasıyla düşkündü. Bir arkadaşı “Para, para, para. Başka hiçbir şey Corç’un umrunda değil” diyecekti.

Sadece paraya mı düşkündü? Elbette hayır. Kendisini yola katan, üzerinde büyük emeği bulunan Halil Cehşan Nadir’in tam bir hırs küpü olduğunu söylüyordu. Yetenekli olmadığı halde gazeteci olarak bir yere gelmek istemiş ve bunu zorlamıştı. İsim ve para yapmaya başlayınca bu kez Ortadoğu siyasetinde sağlam bir yer edinme hırsına kapıldı. Cehşan bu durumu biraz da ‘Washington hastalığı’ olarak tanımlıyor. Diplomatik çevrelerde maruz kalınan bir sendrom. Cehşan’ın enteresan bir tespiti var ki burada zikretmeden olmaz.

“Corç tam bir köylü salağa benziyordu. Fakat değerli biri olarak kabul görmek için yırtınıyordu.”

Golan müzakerelerinde arabulucu

Cehşan’ın tespiti gayet yerindeydi. Nadir Ortadoğu siyasetine damga vuran isimlerden biri olmak istiyordu. Nitekim 1998 yılında Suriye ile İsrail’i Golan Tepeleri konusunda masaya oturtmak için büyük çaba sarfetti. Böylece büyük bir işi başarmış olacak, kirli pazarlıkların adamı yaftasından kurtulup belki de birinci sınıf diplomasi üstadı vasfı kazanmış olacaktı. Golan müzakerelerinde İsrail tarafını temsilen Estee Lauder şirketinin varisi Ron Lauder yer alıyordu. Suriye tarafında ise Washington büyükelçisi Velid Muallim bulunuyordu.

İkiliyi bir araya getiren ismin Nadir olması son derece normaldi. Zira her ikisinin de yakın arkadaşı sayılırdı. Süreci yakından izleyen üst düzey bir İsrailli yetkili Nadir hakkında şöyle diyordu: “Sevimli bir adam gibi duruyor ama hiç güven telkin etmiyor. Müzakerenin ilerlemesi için her iki tarafa yalanlar söylediğini düşünüyorum. Yalancının teki çünkü.”

Netice beklendiği gibi felaket oldu. Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esed duruma son derece hiddetlendi ve Velid Muallim’i ev hapsiyle cezalandırdı. Muallim affedilene dek idam edileceği korkusuyla yaşadı.

İsrailli yetkili durumu şöyle özetliyordu: “Müzakereler netice vermedi. Zira Corç ne yaptığını bilen biri değildi. Bir kere İsrail tarafının niyetini hiçbir zaman anlayamadı. İsrail Golan Tepeleri’ni geri vermeyi düşünmüyordu.”

Blackwater-MBZ bağlantısı

Golan başarısızlığı üzerine bir ara ortadan kaybolan Nadir’in Çek Cumhuriyeti’nde hapis yattığını o dönem neredeyse kimse bilmiyor. Niçin mi hapis yattı? Yeri gelince değineceğiz. Derken Nadir’i Bağdat’ta görüyoruz. Elbette hayırlı bir amaç için orada değil. Irak işgali sonrası Blackwater şirketinin ülke temsilcisi. Blackwater’ı hatırladınız sanırım. Hanı şu Iraklı sivillere işkenceler eden paralı asker çetesi. Nadir orada şirketin sahibi Erik Prince’in deyimiyle Irak hükümetiyle anlaşmalar yapmak üzere bulunuyor. Resmi ünvanı ise “İş Geliştirme Danışmanı”. Daha sonra Nadir’i Irak hükümetiyle Rusya arasındaki silah satışında arabulucu figür olarak görüyoruz. Bu iş netice vermiyor zira nasıl bir yolsuzluk yapıldıysa; Irak gibi her tarafından yolsuzluk akan bir hükümette bile tartışma konusu oluyor ve proje rafa kalkıyor. Nadir’in sonraki adresini eminim tahmin etmişsinizdir. Evet, Blackwater ile bağlantı kuran pek çok kişinin sonraki adresi nedense Birleşik Arap Emirlikleri oluyor. Peki, buradaki ünvanı ne? Muhammed bin Zayed’in siyasi danışmanı.

Türkiye karşıtı ittifakın ev sahibi

Corç Nadir’in günah galerisinde 2015 yılındaki ‘Yat Zirvesi’ni zikretmeden geçmek olmaz. Dedik ya, adamın Ortadoğu siyasetine damga vurmak gibi bir merakı var. Golan için arabulucuk denedi, olmadı. Irak hükümetinin silah ihalesinden tulum çıkarmayı denedi, hırsızlardan oluşan Irak kabinesini bile ayağa kaldırdı. Fakat bütün bu başarısızlıklar gözünü yıldırmadı. Daha büyüğünü denedi. Türkiye’yi Arap coğrafyasının düşmanı ilan ederek Arap Birliği’nden ve Körfez İşbirliği Teşkilatı’ndan daha etkin bir organizasyonu harekete geçirmeyi düşündü. Efendisi Bin Zayed’in öncülüğünde Suudileri, Mısır’ı, Ürdün’ü, Bahreyn’i ve Hafter Libyasını dahil ettiği bir ‘bölgesel güç bloğu’ için kendi yatını tahsis etti.

Şimdiye dek niçin göz yumuldu?

Trump başkanlık seçimini kazandığında Nadir patronu Bin Zayed ile New York’a uçuyordu. Burada Trump yönetiminin muhteşem üçlüsü ile görüşmeler ayarlanmıştı. Kim vardı bu üçlüde? Damat Kushner, Michael Flynn ve Steve Bannon. Katar’ı devreden çıkarmak için Trump yönetimine sızma ve Cumhuriyetçi Kongre üyelerine para yağdırma işlerinin mucidi Corç Nadir’in şu sıralar başı fena halde dertte. İlginçtir, bu durum ne patronu Bin Zayed’in umrunda görünüyor, ne de yakın çalıştığı Amerikalı siyasetçilerin. Oysa bu konuda uzun bir geçmişe dayanan sabıkası bulunuyor. Yıllar önce Çek Cumhuriyeti’nde hapis yatmışlığı ortaya çıktı. Yani Nadir’in nasıl biri olduğunu herkes zaten biliyor. Doğu Avrupalı erkek çocukları güya evlat edinerek okuttuğunu iddia eden Nadir’in aslında onları suistimal ettiğini Washington’da ya da Abu Dabi’de bilmeyen kalmış mıydı sahi?

Evet, karanlık ilişkiler ağının karanlık adamı Corç Nadir pedofili suçlamasıyla şu an hapiste. Hapisten yansıyan görüntülerde hayli çökmüş bir görüntüsü var. Mahkeme suçlu bulursa – ki muhtemelen bulacak – 15 yıldan 40 yıla değin ceza alması söz konusu.

O zaman soru şu: Corç Nadir’in fişini kim, niye çekti?

Benzer konular