O sevecen(!), merhametli(!), iyilik meleği(!), kavrulmuş doğunun modern ve narin(!) yüzü Esma, şehirler bombalanırken ne yapıyordu? Belki Wikileaks belgeleri ortaya saçılmasaydı insanlar bu sessizliğini bile hayra yorup Firavun’un sarayındaki Asiye’ye benzetebilirlerdi. Sessizliğini anlayabilirdi insanlar belki, ruhsuzluğunun ve bu vurdumduymazlığının anlaşılacak bir yanı yoktu. Esma o günden sonra kâtil kocasının öfkesine amigoluk yapan “Cehennemin first ladysi” olarak anılmaya başladı.
Moda dergileri, internet siteleri Esma ile ilgili içerik üretiyorlar ve sürekli gündemde tutuyorlardı. Ortadoğu’da modadan anlayan, eğitimli, batı değerleriyle barışık, halkıyla iç içe bir first lady… Hatta kimileri onu halk tarafından sevildiğine dikkat çekmek için “Doğu’nun Dianası” demeye başlamıştı. Ancak objektiflere sürekli gülümseme serüveni hep böyle yolunda gitmeyecekti.
Suriyeli bir kardiyolog babanın ve bir diplomat annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Emma, İngiltere’de iki katlı, teraslı ve bahçeli mütevazı bir evde yaşadı. Eğitim hayatı oldukça parlak geçen ve kimliğinde Emma yazan bu “güleryüzlü” kız, Church of School’un popüler bir öğrencisi olmayı başarmış ve Ortadoğulu geçmişinin başına belâ olmasına izin vermemişti. Bilgisayar bölümü ve Fransız Dili Edebiyatı okumuş sonra da genç bir bankacı olarak çalışma hayatına atıldığı dönemde, henüz 25 yaşındayken Ortadoğu siyasi tarihine adını Esma Esed olarak kaydedecek adamla tanışır: Beşar Esed.
2001 yılında gizlice Beşar Esed ile yaptığı evliliği hayatının bir dönüm noktası olacaktı. Nasıl, neden, niçin… Birçok soru işareti var bu tanışma hikâyesinde. Emma’nın Esma’ya dönüşü kaderin cilvesi miydi yoksa sarayın ayakkabısı hasbelkader Emma’nın ayağına mı olmuştu? Cevabı olmayan bir soru.
Bilinen o ki çiçeği burnunda first lady Esma, imajı için çok çalıştı: PR şirketlerine kendisini “Çölde bir gül” olarak tanıtmaları için az para dökmedi. Halkla ilişkiler kampanyalarını yürütmesi için adeta PR şirketlerine Şam ofisi açtırdı. Ne kayınvalidesi Enise Mahluf, ne de görümcesi Büşra bu kadar tanınır olmayı başarabilmişti. Oysa Esma kısacık sürede sosyal medyayı aktif bir biçimde kullanmaya başladı ve 100 binden fazla takipçi edindi.
Özel tasarımcıların elinden çıkmış özenle hazırlanmış kombinleri, aksesuarlarıyla Batı menşeli moda sayfalarında yer bulmaya hak kazanan Esma, 2011 yılına kadar bir politikacı eşi olarak Ortadoğu’nun gözde first ladysi olmuştu. Yani PR çalışmaları sonuç vermişti.
İKON SELMA SESSİZLİĞE BÜRÜNDÜ
Ancak hapishaneler barışçıl gösterilere katılan siyasi mahkûmlarla dolmaya başlayıp şehirlerin üstünde barut bulutları oluşmaya başlayınca Esma sessizliğe gömüldü.
O sevecen(!), merhametli(!), iyilik meleği(!), kavrulmuş doğunun modern ve narin(!) yüzü Esma, şehirler bombalanırken ne yapıyordu? Belki Wikileaks belgeleri ortaya saçılmasaydı insanlar bu sessizliğini bile hayra yorup Firavun’un sarayındaki Asiye’ye benzetebilirlerdi.
İnsan bir sarayda tutsak olamaz mıydı? Buna inanmaya hazır yığınla insan vardı. Ama işte o belgeler ortaya döküldüğünde, sokaklar cesetlerden geçilmezken ve yıkılmış evlerin ardından kalan toz bulutlarından göz gözü görmezken Esma, 250.000 Euro’dan fazla parayı mobilyaya, 5.000 Euro’yu ise kristal kaplı topuğu olan bir çift ayakkabıya ödemekle meşguldü.
Sessizliğini anlayabilirdi insanlar belki, ruhsuzluğunun ve bu vurdumduymazlığının anlaşılacak bir yanı yoktu. Esma o günden sonra kâtil kocasının öfkesine amigoluk yapan “Cehennemin first ladysi” olarak anılmaya başladı.
HALK NEREDEYSE İNANDIRILACAKTI
Hafız Esad’ın birinci tercihi değildi Beşar, aslında koltuğu devralacak bir lider adayı olarak da yetiştirilmemişti. Bir göz doktoru olarak Batı’da geçirdiği vakitlerinde siyasî sahnede de hiç görünmedi. Ancak Hafız Esad’ın planları yolunda gitmeyince Beşar Esad, İngiltere’den dönüp bir Tıp doktoru olmasına rağmen askerî ve diplomasi eğitimlerine tabi tutuldu.
Halk tarafından babasına ve kardeşlerine nisbeten yumuşak(!), reformist ve yolsuzluklarla mücadele edecek biri olarak olumlu bir imaj çizmişti. Ayrıca Esma Esed’in yardım faaliyetlerine ve sosyal sorumluluk projelerine çok önem vermesi de halk nezdinde nispeten takdir görüyordu. Flynt Leverett’in “Suriye’nin Varisi Olmak – Beşar’ın Zorlu Sınavı” adlı kitabında belirttiği gibi Esad’a yapılan imaj çalışması “pek çok sıradan Suriyelinin Beşar’ın doğru kişi olduğuna inanmasına olanak sağladı”
Esma Esad ile ilgili imaj çalışması ise daha şatafatlı devam ediyordu. Daha önce dünya medyası Suriye’ye girmek için bin bir zorluk çekerken çiçeği burnunda çiftle birlikte Batılı gazetecilerin objektifleri Şam’a çevrildi. Esma’nın İngiltere doğumlu olması, Ortadoğu’daki yöneticilerin eşlerinin aksine medyayla ilişkileri, Beşar’ın ise İngilizce konuşabiliyor olması cazibeli hâle getirdi Şam’ı.
Moda dergileri, internet siteleri Esma ile ilgili içerik üretiyorlar ve sürekli gündemde tutuyorlardı. Ortadoğu’da modadan anlayan, eğitimli, batı değerleriyle barışık, halkıyla iç içe bir first lady… Hatta kimileri onu halk tarafından sevildiğine dikkat çekmek için “Doğu’nun Dianası” demeye başlamıştı. Ancak objektiflere sürekli gülümseme serüveni hep böyle yolunda gitmeyecekti.
Özellikle Vorgue Dergisinde “Çölde bir gül” başlığıyla yayınlanan mülakatının Brown Lloyd James adlı PR firması tarafından organize edildiğinin anlaşılması ile yaldızları dökülmeye başladı Esma’nın. Ortadoğu’daki kadınlara rol model olarak takdim edilen, idealleştirilen ve Ortadoğu’ya hem hayat biçimi, hem kadın profili ihraç etme aracı olarak kullanılan Esma, savaş sürecinde yurtdışına kaçmayı reddedip kocasının yanında bir soykırımın parçası olmayı tercih etti.
Bu da daha önce kendisini övmek ve ödül vermek için sıraya girenlerin hoşuna gitmedi, hatta İngiliz vatandaşlığını elinden almak istediler. Ve daha kötüsü Esma’nın ayda 5 bin dolar para vererek Vorgue Dergisinde yayınlattığı röportajı derginin e-arşivinden çıkarıldı. Esma Esed yıllar sonra içini Rus kanalına dökerken “yurtdışına kaçmam için defalarca teklif aldım ama reddettim. O yüzden üzerimize geliyorlar” diyecekti.
AZILI KÂTİLİN HASTA KARISI
Suriye başkanlık sarayı, 8 Ağustos 2018’de First Lady’ye meme tümörü teşhisi konulduğunu duyurduğunda Esma 42 yaşındaydı. O erken evrede teşhis edildiği söylenen hastalığı için tedavi görürken ülkede savaş bütün yıkıcılığı ile devam ediyordu. Esma tekrar sahneye çıkmıştı ancak bu defa çok zayıflamış ve solgun görünüyordu. Esma’nın hastanede, yanında eşi ile birlikte tedavi olurkenki fotoğrafları da basınla paylaşıldı.
ESMA ESED GERÇEKTEN HASTA MIYDI?
Savaşın en sert olduğu dönemde sessizliğini korumuş, kameralardan adeta kaçmış olan Esma’nın “hasta bir eş, hasta bir anne” olarak kameralara yeniden dönüşü farklı şekillerde yorumlandı. Özellikle Wikileaks belgelerinde kendisiyle ilgili bilgiler sebebiyle de öfke nesnesi haline dönüşmüş olan Esma’nın rejimin günahının bedelini hastalığı ile çektiğini söyleyenler de oldu, hastalığın bir PR meselesi olarak kullanıldığını iddia edenler de. Rejime karşı “tarafsız” duranlar ise bu yorumları acımasız ve insanlık dışı buldular. Oysa birçok kişinin zihnini bir parça kemiren bir soruydu bu: Esma Esed gerçekten hasta mıydı?
Şam’a gelin gittiği günden beri sürekli adı PR şirketleri ile yaptığı anlaşmalar ile anılan Esma Esed’in bu hastalığının duyurulmasının zamanlaması dikkatli gözlerden kaçmadı. Yıllarca süren savaş döneminde ortalıkta görünmeyen Esma, 2018 yılına gelindiğinde hastalığı üzerinden tekrar görünürlük kazandı ve aktif şekilde tekrar instagram hesabından fotoğraflar paylaşmaya başladı.
Savaşın seyri Esed rejimi lehine değişmeye başladığı, rejimin artık göreceli olarak özgüven kazandığı bir dönemde Esma’nın hastalığının duyurulması bunun kamu diplomasinin bir parçası olarak kullanıldığını düşündürdü.
Ağır silahlarla halka saldırıldığı, rejimin dünyada meşruiyet bunalımı yaşadığı bir dönemde “hasta kadın” devletin itibarında bir zayıflık olarak yorumlanabilirdi ancak devletin silah dışında propaganda malzemelerine ihtiyaç duyduğu, devletin insani yüzünü göstermek zorunda olduğu bir dönemde ise kemoterapi sebebiyle oldukça solgun gözüken ama eşinin hâlâ yanında duran ve ülkeyi tedavi için bile olsa terk etmeyen bir güleç yüzlü merhametsiz first lady’nin olumlu bir intiba oluşturabilmesi mümkündü.
HER ŞEY ALGI İÇİN
Öyle de oldu; Esma Esed, yıllarca ortalıkta olmayışını unutmak istercesine hastalığına aldırmadan ziyaretlere katılmaya, halkla bir arada görünmeye ihtimam göstermeye başladı. Rejimin halkıyla verdiği savaşta ölen ya da yaralananların aileleriyle bir araya geldiği ve onlara seslenişini izlediğimizde oldukça profesyonel bir “spinn doktorluğu” çalışmasıyla karşı karşıya kaldığımızı düşündürüyor.
Zira Esma Esed’in kıyafet tercihinden tutun da beden dili, konuşma metni ve oldukça profesyonel yapılan video çekimleri, hepsi ciddi bir kamu diplomasisi ürünü olduğunu hissettiriyor. Esma’nın “ölen katillerin anneleri”ne yaptığı konuşmada “ölenler sadece sizin çocuğunuz değil onlar hepimizin çocukları” demesi, şefkatli(!), merhamet(!) dolu ve hasta bile olsa kendi acısını bırakıp başkasının acısıyla hemhal bir “anne” profili çizme oyunu oynuyordu. “Cehennemin lady’si” olarak anıldığı suskunluk dönemini arkada bıraktıracak kadar etkisi olmasa da bu çalışmalarının uzun vadede sonuç alınabilecek çalışmalar olduğu aşikâr.
Yine halkına silah çeken katil yaralıların gönlünü kazanmak için organizasyonlar düzenlemekte ve şerefsizlere şeref(!) madalyaları takmakta olan Esma, en son bir yaralıya hediye ettiği motosiklet ile gündeme gelmişti. Tekrardan ortaya “iyilik meleği(!)”olarak çıkan Esma’nın halk nezdinde ne kadar etkili olduğuna dair kapsamlı bir araştırma imkânı olmamasına rağmen Esma üzerinden rejiminin imajının kısa vadede değişmesi pek mümkün görünmemektedir. Zira kâtil hangi kılığa girerse girsin kâtildir. Halkı etkilemeye dönük oyunların hiçbiri kendi halkıyla savaşan ve milyondan fazla insanın hayatını gasp eden alçaklığı örtemez.
Son olarak Trinity Üniversitesi profesörlerinden ve “Esad Evinin Düşüşü” kitabının yazarı David Lesch, Esma Esad’ın tekrar görünmeye başlamasıyla ilgili diyor ki: Rejim bu PR girişimiyle kendine güven duymaya başladığını ve ülke kontrolünü ele geçirdiğini göstermek istiyor!
Hayal edebilirler ama başarmaları asla mümkün değil!