1 Kasım 1954’te irili ufaklı tüm grupların katılımıyla vücut bulan Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) ilk eylemlerinden birinin sömürgeci Fransızlara ait Cezayir Radyosu’nu hedef alması asla şaşırtıcı değildi. Zira başta Cezayir Radyosu olmak üzere ülkedeki hemen bütün radyo kanalları iletişim hayatını sömürgeciler adına kontrol ediyor, ayrıca Fransızların dil ve kültür üzerindeki tahakkümünü de güçlü şekilde sürdürüyordu.
Cezayirliler için radyo, 1954’e kadar menfur bir propaganda aletiydi. FLN’nin kuruluş bildirgesini yayınlamasının üzerinden kısa süre sonra, yani 17 Kasım’da Cezayir Radyosu’na yönelik bombalı eylem girişiminde bulunan bir genç yakalandı. FLN’nin ilk ve en önemli hedeflerinden birine çok yakınken yakalanıp hapse atılan bu genç, 1961’e kadar hapiste kalacak ve ileriki yıllarda Cezayir siyasi tarihinde önemli bir aktöre dönüşecek olan Abbas Medeni’den başkası değildi.
Düşman radyosunu hedef alan FLN, bu tarihten itibaren kurduğu birkaç istasyonla kendi radyosunu yayına soktu ve şu anons mücadelenin sloganına dönüştü: ‘Burası Savaşan Cezayir’in Sesi Radyosu’
Bir yiğit doğuyor
Medeni, 1931 yılında Biskra şehri yakınlarındaki (adı Emevi Valisi Ukbe bin Nâfi’den gelen) Sidi Ukba’da dünyaya geldi. İlk tahsilini imam olan babasından alan yiğit Medeni, önce Arapça eğitim veren okullara (Kur’an kursları ve zaviyeler dâhil), akabinde de Fransızca ağırlıklı bir liseye gitti. Fıkıh, hadis ve Kur’an konusunda üst düzey ulemadan ders alma fırsatı buldu.
Öğretmenlik yapabilmek için eğitimine formasyon ilave eden Medeni, ülkesinde yeşeren direniş hareketlerine ilgi gösterdiği için eğitim hayatına ara verdi. Milliyetçi ve halkçı bir kuruluş olan MTLD, ortaokul yıllarında bağımsızlık yanlısı ve vatanperver oluşumlarda rol almış olan Abbas Medeni’nin üye olduğu ilk organizasyondu. Kendisinin ve çocukluk arkadaşı Larbi bin Mhidi’nin MTLD içindeki etkin konumu Medeni’yi 1954’te FLN’nin kurucularından biri hâline getirecekti.
‘Yorulmak bilmeyen hatip’
Arkadaşları arasında “yorulmak bilmeyen bir hatip, meseleleri en uzun şekilde izah etmekten keyif alan bir vaiz” olarak anılan Abbas Medeni’nin bu özelliği fikirlerinin geniş kesimlere ulaşmasını sağlamıştır.
Yıllar süren destansı mücadelelerden sonra 1962 yılında Evian Antlaşmaları ile Cezayir nihayet bağımsızlığına kavuşuyordu. Sömürgeciye karşı verilen savaş bitmiş, iç düzenin kurulmasına yönelik mücadele Cezayir’in yeni imtihanı olmuştu. Hiç şüphe yok ki bağımsızlık elde etmek zordu, fakat bağımsız kalabilmek çok daha zor olacaktı. Bağımsızlık projesi en başında Ferhat Abbas gibi isimlerin tasfiyesiyle akamete uğratıldı.
Kıyam Hareketi kuruluyor
Cezaevinden kısa süre önce çıkan Medeni, artık seküler ve radikal sosyalist çizgiye kaydığını düşündüğü, iktidardaki FLN hareketiyle yollarını ayırmaya karar vermişti. 1964’te muhalif Kıyam Hareketi’nin oluşumunda yer aldı. Ahmed Bin Bella gibi daha ılımlı sosyalistlerin tasfiye edildiği 1965 darbesi ile Cezayir’de daha otoriter ve dışarıya daha bağımlı bir siyasi atmosfer hâkim oldu.
Darbe lideri Houari Bumedyen’in katı yönetiminin gölgesinde Cezayir Üniversitesi’nde tahsil hayatına dönen Abbas Medeni, eğitim psikolojisi alanında çalışmalar yaptı. 1975-1978 yılları arasında İngiltere’de eğitim bilimleri doktorasını tamamladıktan sonra ülkesinde dersler vermeyi sürdürdü.
‘İslâmî değerlere dönme’ çağrıları
1980’lerde baş gösteren ekonomik krizler FLN’yi zor durumda bırakıyor, halktaki hoşnutsuzluk ve muhalefet beklentisi Abbas Medeni’yi yeniden siyasî faaliyete mecbur bırakıyordu. Gerçekleştirdiği kalabalık mitingler ve devlet başkanı Şadli Bin Cedid’e yönelik “İslâmî değerlere dönme” çağrıları nedeniyle gözaltına alındı. Dünyanın neoliberal bir düzene geçişinin sancısını en çok hisseden halk kitleleri gitgide Medeni’nin etrafında kümeleniyor, âdil bir düzen kurma teklifini kabul ederek saflarına katılıyordu. Ülkenin çok partili bir düzene doğru hızla akmasında Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve François Mittérrand’ın “demokrasiye geçmeyen devletlere yardım yapılmayacağını” açıkladığı meşhur “La Baule” (1990) konuşması da etkili olmuştu.
İslami Selamet Cephesi (FIS) doğuyor
İslâmî siyasal hareketin mevcut krizlere çâre olacağına dair fikirlerini 1989’da “Modern Düşüncenin Krizi – İslami Çözüm” adıyla kitaplaştırdı Abbas Medeni. Aynı yıl “sağ kolu” Ali Belhac ile İslami Selamet Cephesi (FIS) adlı partiyi kurdu.
Adını 1970’lerde Türkiye’de koalisyon ortağı olan Milli Selamet Partisi (MSP)’nden alan FIS, 1990-1991 döneminin en parlak siyasî mecrası hâline geldi. Yerel seçimlerde özellikle büyük kentlerde elde ettiği başarı sonrasında hükümete baskı uygulayarak erken seçime gidilmesi talebini kabul ettirdi.
Yüzde 80 rey,darbe ve kirli iç savaş
Aralık 1991’de gerçekleşen ilk tur seçimlerde yüzde 80’lere varan bir netice elde edilince, Cezayir Ordusu ikinci turu beklemeden müdahalede bulundu. FIS’in kesin zaferiyle sonuçlanan seçimlerin iptal olduğunu ve yönetime el koyulduğunu ilan eden cuntacılar, vesayetin korunması adına tehlikeli bir girişimde bulunmuş ve ülkeyi 10 yıl sürecek bir iç savaşa sürüklemişlerdi. Yani, Cezayir eski Gizli Servis elemanı Habib Suadiya’nın ifadesiyle “Kirli Savaş”a. Cezayir’deki gelişmeler Türkiye’den de çok sıkı bir şekilde takip edilmekteydi. MSP’den alınan ilham, elbette sadece isimden ibaret değildi. Abbas Medeni, o tarihlerde Türkiye’nin siyasi hayatı üzerinde etkili olan Refah Partisi Genel Başkanı olan Necmettin Erbakan ile irtibat halindeydi.
‘Türkiye’de Cezayir benzeri hadiseler olursa biz de müdahale ederiz’
Refah’ın yükseliş trendinde olduğu bu dönemde Cezayir’de yaşananlar “İslam, Batı ve demokrasi” tartışmalarını alevlendirmişti. Laiklik bahsi medya tarafından kalın çizgilerle vurgulanarak işleniyordu. Türkiye’de üst rütbeli bir generalin, “Türkiye’de Cezayir benzeri hadiseler olursa biz de müdahale ederiz” dediği konuşuluyor, Cezayir iç meselemiz haline geliyordu. Cezayir askeri darbesi üzerine 1992’de Refah Partisi İstanbul’da bir “Cezayir Mitingi” bile düzenlemişti. İslami ezgileriyle tanınan Eşref Ziya Terzi’nin “Bir güneş doğuyor/ bir güneş Cezayir’de” benzeri eserler de Cezayir-Türkiye analojisine gönderme yapıyordu. Vesayet düzenlerinin, “Müslümanların/İslamcıların demokratik yollarla iktidara gelmelerine izin vermeyeceği” fikri giderek ağır basıyordu.
Medeni ve Belhaç tutuklandı
Seçim sonuçlarını tanımayan, Abbas Medeni ve Ali Belhac’ı tutuklayan, FIS’i lağvettiğini açıklayan Cezayir askeri rejimi FIS taraftarlarını kurumlardan arındırma ve sindirme faaliyetlerine girişti. 12 yıl hapis cezası verilen Medeni, kötü koşullarda ve ziyaretçilerle görüşmesine izin verilmeyen bir mahkûm olarak yaşadı.
1997 yılında ev hapsine alınan Abbas Medeni, sıkı güvenlik tedbirleri altında hayatına devam etti. Yıllar boyunca FIS mensupları kötü muamele ile karşılaştı, üst düzey yöneticileri hapishanelerde veya suikastlar sonucu öldürüldü. Ülkenin seküler elitleri, demokratik yollarla iktidara gelen İslamcı bir partinin “şeriat getireceği paranoyasıyla” yaşamaktansa, darbe yönetimi altında yaşamayı tercih ettiklerini tavır ve sözleriyle sık sık gösteriyorlardı. Bu konuda da her zaman İran ve mollalar rejimi hatırlatılıyordu.
Şeker ve tuz rengi aynı olabilir ama ya tatları?
Yıllar sonra Abbas Medeni’ye, İran ile irtibatını soran bir gazeteciye “şeker ve tuz aynı renktir, benziyor olabilirler, fakat tamamen birbirlerinden farklıdırlar” cevabını vermesi geriye dönük de bir mesajdı aslında. Yine kendisinden yıllar sonra Mısır’da Muhammed Mursi, belli belirsiz bir İran bağlantısı gerekçe gösterilerek darbe ile görevinden uzaklaştırıldı, hapsedildi.
24 Nisan: Rabbe hicret
2003 yılında ev hapsi de sona erdiğinde önce tedavi için Malezya’ya, sonra da Katar’a sürgüne gitti. 24 Nisan 2019 günü vefat edene kadar Katar’da ikamet etti. Yakınlarına, “her ne olursa olsun Cezayir’e defnedilmesini” vasiyet etti. Bu vasiyeti de tekbirler eşliğinde gerçekleşti.
‘Self-servis Müslümanlık olmaz…’
“Self-servis Müslümanlık olmaz, Müslüman çevresine ve insanlığa hizmet eder” gibi düsturları Cezayir toplumunun yeniden gündemine getiren Abbasi Medeni’ye hakkı olan iktidar verilmezken, yıllarca kimsenin yüzünü bile görmediği canlı cenaze Abdülaziz Buteflika 20 yıl iktidarda kaldı.
Protestolar büyümeseydi, Buteflika belki hâlen devletin başında olacaktı. “Savaşan Cezayir’in Sesi Radyosu”nun bahsi geçen protestolarla âdeta yeniden yayına girdiği bu günlerde Abbas Medeni, on yıllar sonra yeniden yükselen bu sese kayıtsız kalamamış, cenazesiyle de olsa davete icabet etmiş oldu.
Kısaca Abbas Medeni, hayatı, sözleri ve davranışlarıyla Müslümanlara örnek olacak şahsiyetli, izzetli, siyaset ve davası olan bir Mü’mindi. Allah Rahmet eyleye, mekânı cennet olsun!