Avrupa’nın ABD’ye karşı yükselen sesi: Heiko Maas

Avrupa, Donald Trump’la ABD’nin iyice su yüzüne çıkan saldırgan ve tehditkâr politikalarından kendini ayrıştırıyor. Bu ayrışmanın manifestosunu yazan isimse, Almanya’nın Dışişleri Bakanı Heiko Maas. Sözünü sakınmayan tecrübeli siyasetçi, dış politikada ABD ve Donald Trump’ın politikalarına ilişkin alternatif somut teklifler üreterek, Atlantik Ötesi ittifakın çözülmeye yüz tuttuğunu en üst düzeyde seslendiriyor.

Atlantik ötesi ilişkilerde son dönemde soğuk rüzgarlar esiyor. ABD’de Donald Trump yönetiminin tek taraflı siyasi ve ekonomi politikaları, Atlantik’in doğusundaki müttefiklerini iyiden iyiye rahatsız etmiş durumda. Trump’ın birinci görev yılında, ABD’deki değişim ve dönüşümü anlamayan Avrupa başkentleri, ikinci yılda, bu sürecin sadece Trump’la bağlantılı olmadığını, ABD’nin küresel siyasetinde paradigmatik bir değişime gittiğini hem gördüler hem de hissediyorlar. Son birkaç ayda yapılan G7 ve NATO Zirveleri, özellikle Almanya ve Fransa için öğretici oldu. Trump gitse de, ABD’nin tek taraflı, baskıcı ve tehditkâr politikalarının kalıcı olduğu anlaşıldı ve buna yönelik alternatif politikalar oluşturulma yoluna gidildi. Söz konusu politikaların teorisyenliğini ise, son dönemde Avrupa ve Almanya siyasetinin dikkat çeken isimlerinden Heiko Maas yürütüyor.

Almanya’da aylar süren müzakerelerin ardından, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) önden gelen isimlerinden Heiko Maas’ın Dışişleri Bakanlığı gibi kritik bir koltuğa atanması dikkat çekmişti. Avrupa’nın lokomotif ülkesinde dış politikanın direksiyonuna tecrübesiz bir ismin oturması soru işaretlerine neden olmuştu. Ne var ki Maas şimdiye kadar herkesi şaşırtan bir performansa imza attı.

GENÇ YAŞTA HIZLI KARİYER

Genç yaşta politikaya atanan Maas, siyasi kariyerini eyalet düzeyinde ilerletti. 1996 yılında Saarland eyaletinde çevre bakanlığı görevine atanan Maas, 32 yaşında Almanya’nın en genç bakanı ünvanını elde etti.

2013 yılında beklenmedik şekilde, o dönem SPD Genel Başkanı olan Sigmar Gabriel tarafından Adalet Bakanlığı görevine getirildi. Heiko Maas, görevi süresince Almanya’da aşırı sağ kesimlere yönelik sert eleştirileriyle gündeme gelen bir isim oldu. Öyle ki Maas’ın posta kutusuna aşırı sağcılar tarafından bir merminin bırakıldığına dair haberler de medyada çıktı. Maas, Adalet Bakanlığı görevinde ırkçı Pegida hareketi ve AfD partisine karşı sert çıkışlarıyla da bilinen bir isim. Maas, Türklere “deve çobanı” diyen AfD’li politikacı Andre Poggenburg’a “Yabancıları dışlayan, ırkçılıkla suçlanmaya hazır olmalı” sözleriyle sert göstermişti.

Alman Dışişleri Bakanı Maas’ın öne çıkan özelliği sözünü sakınmayan bir siyasetçi kimliği ve çok disiplinli çalışma şekli. Belki de bu özelliği Maas’ın Avrupa karşısında Trump’a karşı yükselen sesi olmasında en önemli katkıyı yaptı. Heiko Maas henüz Dışişleri Bakanlığı görevine başlamadan önce Trump’a yönelik, “Dünyada ABD karşıtlığını en çok teşvik eden Başkan Trump’ın kendisi” ifadelerini kullanması, Avrupa’da ABD’ye alternatif politika arayışının bayraktarlığının yapacağının da ilanıydı.

MANİFESTO NİTELİĞİNDE YAZI

Heiko Maas Almanya’nın yeni dışişleri bakanı olarak ilan edildiği Mart ayında, ABD-Almanya ilişkileri de dip yapmak üzereydi. Koltuğa oturur oturmaz bir kriz durumuyla karşı karşıya kalan Maas, izleyen süreçte önce G-7 liderler zirvesi ve sonrasında NATO’da Trump’ın yeni politikasını ölçme imkânı yakaladı. Bu zirvelerden sonra, Maas 22 Ağustos tarihinde Almanya merkezli Handelsblatt gazetesine, ABD’ye karşı Avrupa’nın uygulaması gereken alternatif politikaya dair manifesto niteliğinde bir yazı kaleme aldı. Heiko Maas yazısında Soğuk Savaş’ın bitişiyle, ABD ile Avrupa arasındaki makasın her geçen gün açıldığına, iki taraf arasında değer ve çıkarların örtüşmesinin de azaldığına dikkat çekiyordu. Bu değişimin sadece Trump’la ilgili olmadığını ve yapısal bir değişime işaret ettiğine belirten Maas, kendilerine ABD’deki bazı mahviller tarafından yapılan “Trump gidene kadar bekleyin” tavsiyelerine de  kulak asmamaları gerektiğini manifesto niteliğindeki yazısında vurguluyordu.

Alman Dışişleri Bakanı, ABD’ye kırmızı çizgi de çekiyordu yazısında. Maas, eğer Washington bazı konularda kırmızı çizgiyi aşarsa, Avrupa’nın burada dengeleyici güç olarak ortaya çıkmasını ve ABD’nin küresel bazı meselelerde oluşturduğu boşluğu da doldurması gerektiğine işaret ediyordu. Kısaca, Avrupa’nın artık ABD’yle yolları ayırmasını ve kendi özgün politikalarını küresel alanda uygulaması gerektiğine işaret ediyordu. Bu amaçla ilk olarak ABD’nin finansal piyasalar üzerindeki etkisini kırmak amacıyla, “Avrupa Para Fonu ve bağımsız SWIFT (Tüm dünyadaki bankalar arasında elektronik fon transferi standardı sağlayan bir sistem) sistemi kurarak Avrupa’nın özerkliğini güçlendirmemiz şarttır” teklifini de getiriyordu.  Maas, “ABD’ye eskisi gibi güvenilmiyor” diyerek taraflar arasındaki psikolojik ayrışmaya da dikkat çekiyordu.

YABANİLERLE MÜCADELE

Maas’ın ilerleyen zamanda, manifesto niteliğindeki yazısını temel alarak Avrupa’nın ABD politikalarından ayrışması gerektiğine ilişkin tezini geliştirmeye devam etti. Berlin’de Alman büyükelçilere yaptığı konuşmasında “Güçlü ve bağımsız Avrupa bizim önceliğimiz” vurgusu yapan Maas, Washington’a karşı duruşunu “çok taraflı ittifaklar kurulmalı” sözleriyle güçlendirdi. Söz konusu ittifaka katılacak ülkelerin iklim değişikliği, ticaret ve göç gibi konularda “uluslararası düzenin yabanileşmesine” karşı ortak tavır alabileceğini söyledi. Alman Dışişleri Bakanı dolaylı yoldan ABD’ye karşı uluslararası işbirliği çağrısı yapıyordu. “ABD’nin önceden bizimle paslaşmadan ve belirsiz nedenlerle uyguladığı yaptırımlar Avrupa’yı da etkiliyor. Rusya, Türkiye ve Çin’e uygulanan ve belki de ileride diğer ortaklarımıza uygulanabilecek yaptırımlar nedeniyle ABD’ye tepki göstermeliyiz. Ticari, ekonomik ve mali alanlarda Avrupa’nın özerkliğini ve bağımsızlığını koruması gerekiyor.” diyen Maas, “Avrupa ile ABD arasındaki ilişkiyi bilinçli, eleştirel ve öz eleştirel bir şekilde gözden geçirmenin zamanı geldi” ifadelerini kullanarak, ABD’nin kaos politikalarına karşı Alman dış politikasının yeni şifrelerini veriyordu.

GERÇEKLERLE BARIŞIK

Maas, realist bir dış politika okumasıyla, Avrupa’nın ABD ile ilişkilerde kendinden daha emin ve gerçeklere adapte olması gerektiğine işaret ediyor. Yine DPA’ya yaptığı açıklamada, Trump’ın tweetlerine işaret ederek, tüm dünyanın ve hatta ABD’nin kendileriyle ilgili gelişmelerden söz konusu sosyal medya mecrası üzerinden haberdar olduğunu, bu durumun kabul edilebilir bir ilişki biçimi olmadığını belirtmesi, dikkat çekiciydi. Almanya’nın en üst düzey diplomatı, Trump’ın tüm dünyaya meydan okuduğu, “küreselleşmeyi reddediyoruz” ifadelerini kullandığı 73. BM Genel Kurulu konuşmasından sonra da şu tweeti attı: “Günümüz sorunlarına ve ABD’nin kendisine  “Önce Amerika” yanlış cevaptır. Küreselleşme, dijitalleşme ve iklim değişikliği sınır tanımıyor. Bu tür sınamalara ancak uluslararası işbirliğiyle ve hep birlikte çözüm bulabiliriz.”

Almanya’da Heiko Maas’ın da üyesi olduğu Büyük Koalisyon zorlu bir dönemden geçiyor. Eğer koalisyon, bir yol kazasına uğramadan devam edebilirse, Maas’ın özelde Almanya genelde Avrupa politikalarına ne denli etki edebileceğini daha yakından gözlemleme olanağı yakalayabiliriz. Şu an görünen Alman siyasetçinin, ABD’den bağımsız, Avrupa için Türkiye’den başlamak üzere daha büyük bir ittifak yelpazesi oluşturmak niyetinde olduğu.

Benzer konular