Özellikle 28 Şubat döneminin öncesinde ve sonrasında gazete ve televizyonlarda gördüğümüz haberleri hatırlarsınız. Hemen hepsinin içeriği aynıydı: “Toplu namaz kılan çocuklar”, “başörtülü öcüler”, “şeriat geliyor kaçın”, “laikliği kurtaran mini etekli”. Bu tür haberlerin toplumun zihninde oluşturduğu etkiyi de aynı canlılıkla hatırlıyoruz. Çünkü başörtülü veya sakallıysanız potansiyel haber unsuruydunuz. ‘Gerici’ ve ‘şeriatçı’ olmak da başlıca alametlerinizdendi. Kafede oturmak, tiyatroya gitmek gibi sıradan olaylar esnasında bir anda kameralar, mikrofonlar size dönebilirdi. Potansiyel düşmandık. Şimdi düşününce komik geliyor ama abartmıyoruz, siz de biliyorsunuz.
Geçtiğimiz hafta Kara Harp Okulu öğrencilerinin Çanakkale Şehitleri haftası için düzenledikleri tiyatro esnasında toplu halde namaz kılması bize o günleri yeniden hatırlattı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayesinde gerçekleşen organizasyondaki “1915 Bir Hilal Uğruna” adlı tiyatroda sahne alan öğrenciler topluca namaz kıldı. Düz mantıkla bakıldığında ortada bir sorun yok. Peki, aynı olay 10 yıl önce olsaydı neler yaşardık? Muhtemelen bildiriler, post-modern darbeler veya e-muhtıralar, kapatma davaları… Bu nedenle görüntüleri izlerken, Uğur Dündar bir yerden sahneye fırlayacakmış, olay anını canlı yayında basacakmış gibi hissettik. Yalan da yok, Dündar’ın bu tür işler yapmışlığı var. Sadece Dündar da değil. Zira bundan sadece 5-6 sene önce benzer sahneler ana haber bültenlerinin, gazetelerin “bombası”ydı. İşte size “nereden nereye” dedirtecek, eski Türkiye’den ‘bomba’ haberler…
Namaz kılan öğrenci baskını
Takvimler 2009 yılını gösteriyor. Uğur Dündar, o dönemki Star TV’nin “anchorman”i. Anahaberleri “çok izleniyor”. 28 Şubat döneminden hatırladığımız haberlerini yapmaya da devam ediyor. “Cuma Namazı’na giden öğrenciler” Dündar’ın o dönemden akıllarda kalan en ‘çarpıcı’ işi. Bu habere göre, bir grup ortaokul öğrencisi, öğretmenleriyle beraber namaza gidiyordu. Haberin farklı bir ayrıntısı da yok. Haberi şu ifadelerle sunuyor muhabir: “Yaklaşık 50 çocuk Cuma namazı kılıyor, hepsinin üzerinde okul üniforması var. Öğretmenleriyle beraber saf tutan öğrenciler, İstanbul’da özel bir ilköğretim okulunun öğrencileri. Namaz sonrasında görüntülenmekten rahatsız olan öğretmenlerin tavrı ise hayli sertti. İşte o görüntüler. Bam bam bam.” Bu mesele uzun zaman konuşuldu, hayli tartışıldı. Namaz kılan öğrencileri yakalamak muhabirlere verilmiş bir işe dönüştü. Muhabirler de görevlerini başarıyla yerine getirdi. Zira kısa bir süre sonra Adana’daki Fatih Terim Lisesi’nin çatısında cuma namazı kılan öğrencileri ‘tepeden’ izledik. Dönemin okul müdürünün, “Teneffüste kılınan namaz sözkonusu. Öğrencilerin ibadetine karışamayız” demesi bazı çevreleri çok kızdırdı. Olaya ‘müsamaha’ gösterenlerin başı dertten kurtulmadı.
Türbanlı doktor operasyonu
Kamuda başörtüsü serbest olana dek onlarca ‘türbanlı doktor’ haberi okuduk. En tartışılanı ise Hürriyet’in “Tesettür faciası” başlıklı işiydi. İddiaya göre olaylar şu şekilde gerçekleşti: “Konya’da yaşayan Çoban A.G. testislerinde şiddetli ağrı ve şişlik şikâyetiyle Konya Numune Hastanesi’ne gitti. Acilen ultrasona gönderildi. Ancak tesettürlü kadın radyoloji uzmanı geri çevirdi. Ertesi gün yine ultrason çektirmeye gönderildi. Görevli olan ikinci tesettürlü kadın doktor da geri çevirdi. Başhekimlik devreye girdi. Hemen ameliyata alınan genç, bir testisini kaybetti.” Günlerce tartışılan ve tam anlamıyla yalan-yanlış olan bu haber yüzünden Hürriyet genç doktora yüklü miktarda tazminat ödedi. “Türbanlı doktor” haberleri bununla da sınırlı değil. Zaman zaman hastanelere gönderilen muhabirlerin adeta cadı avına çıktığını biliyoruz. Gizli kamera çekimleriyle süslenen bu haberler uzun süre haber merkezlerinin aranılan işlerindendi.
Şeriat orduevinde
Tarih 1996. Dönemin en sansasyonel haberleri orduevine girmeye çalışan ‘gericiler’di. Aynı yıl başlarına geleceklerden habersiz olan Pilot Teğmen Bünyamin Yapacak ve eşi Medine Çuhacı da düğünlerini orduevinde yapmaya karar verdiler. Talihsiz diyoruz çünkü düğünleri pek de istedikleri gibi olmadı. Genç çiftin ailesi düğün mekânına geldiğinde bir engelle karşılaştı. Engel, iki kayınvalidenin başörtülü, babaların ise sakallı olması nedeniyle içeri alınmayacaklarını söylüyordu. Allah muhafaza başörtülü orduevine giren kayınvalideler devletin bölünmezliğine halel getirebilir, sakallı babalar şeriatı ‘hortlatır’dı. Ama ikisi de olmadı. Çünkü tüm anlaşma çabalarına rağmen iki aile salona alınmadı, çocuklarının mürüvvetini göremedi. Takı töreni ise yağmur altında orduevinin karşı kaldırımında gerçekleştirildi. Gözü yaşlı anneleri çocukları avuttu.
Serpil Hemşire şeriata dur diyor
Laik cumhuriyetin elden gitmesine engel olan kahraman kadınlarımız da haber bültenlerinin sevilen karakterleriydi. Gericiliğe, başörtülü sınıf arkadaşının ağzını kapatarak mani olan Serpil hemşire onlardan biri. 28 Şubat öncesi dönemin, akıllarda yer eden haberlerinden birinin başkarakteri olan Serpil Hemşireyi Sivas’taki bir mezuniyet töreninde tanıdık. Cumhuriyet Üniversitesi’nin 16 Temmuz 1995’de gerçekleşen diploma törenine okul birincisi olan başörtülü Ayşe Koçak ve arkadaşları alınmak istenmemişti. Ancak üç arkadaş (tam da muhtemelen rektör olan beyfendinin “modern hemşire kızların 2000’li yıllara yaraşan görüntülerinin daim olmasını” dilerken) içeriye girmeyi başardı. Başörtülü ‘öcüler’ ortada belirince sahne aniden boşaldı. Kargaşada Serpil cengâverce atıldı, arkadaşının ağzını eliyle kapadı, başındaki kepini sinirle çıkardı. “Senin konuşmaya hakkın yok” diyerek onu aşağı indirdi. Ayşe Koçak ve arkadaşları tekme tokat sahneden kovuldu. Tören yarıda kaldı. “Ama benim mezuniyet törenimdi” diye ağlayan Serpil’in kurtardığı laiklikle şimdi neler yaptığı meçhul. O görüntülerden aklımızda kalan bir diğer ayrıntı ise, yine muhtemelen dekan olan beyefendinin Koçak ve arkadaşlarını kastederek, “bunlara asla yemin ettirilmeyecek” diye bağırması…
Yasaksız okul yasaktır!
Başörtüsü artık kamu kurumlarında serbest olsa da bunu herkesin kabullenmesi kolay olmadı. Okullarda başörtüleriyle çalışan öğretmenler de kanunu düzenlemeye rağmen bir süre daha birileri için haber değeri taşımaya devam etti. Balıkesir Ayvalık’ta başörtüsüyle okula giden bir öğretmen de birkaç yıl önce bu nedenle haber yapılmıştı. Velilerin ‘isyan’da olduğunu iddia eden haberin muhabiri öğretmenin ‘çarşaf benzeri’ bir kıyafet giydiğine ve ‘yasaksız’ ders verdiğine dikkat çekiyordu. Olay birden fazla gazetede işlendi. TV’lerde görüntüler döndü. Öğretmenin adı ifşa edildi, kişilik hakları hiçe sayıldı. Ortada başka bir suçlama olmayınca “öğrencilere dayak attığı” iddiaları birden ayyuka çıkarıldı. Onlara göre iktidar nedeniyle, laik Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitimin çivisi çıkmış, bu da imam-hatipleri bir anda çoğaltan 4+4+4 eğitim sistemiyle yapılmıştı.
İmamlar her yerde
Şeriat geliyor kaçın haberleri 28 Şubat dönemine has değil. Bazıları oldukça yeni. Bir süre önce Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı “her hastaneye bir din psikoloğu” projesi de bu bağlamda yorumlananlardan. Şimdi haberi bazı gazetelerin ağzından okuyalım: “AKP’nin hayatın her alanını dinselleştirme ve her alanda imamları görevlendirme uygulamaları hızlanarak devam ediyor. Sağlık Bakanlığı, ‘Din Psikologları Projesi’ ile her hastaneye yine imamlarını atayacak. Devlet yönetiminde, üniversitelerde, okullarda, mahallelerde, yani hayatın hemen her alanında istihdam edilen imamlar, artık hastanelerde bile görev yapacak. Laiklik falan filan… Hastalara kader deyip geçecekler falan filan.”