Yeniden yıldız savaşları

Yıldız Savaşları adı size neyi çağrıştırıyor? George Lucas’ın 1977’de yarattığı, bilim kurgu sinemasında bir dönüm noktası niteliği taşıyan ve ‘geleceğimizin geçmişi’nde geçen, sebebi bilinmez, önce dördüncü bölümden başlayan, ardından ilk üç bölümü çekilen film mi geliyor aklınıza ilkin, yoksa soğuk savaşın sonunu getiren proje mi?

İlginçtir, gerçek hayattaki Yıldız Savaşları ile George Lucas’ın yarattığı ve aynı adı taşıyan hayali dünya, fazlasıyla birbirine benzer. Tıpkı içinde doğduğu gerçek hayatın 70’li yıllarındaki gibi Yıldız Savaşları filminde de alem, tam ortasından iki kutba ayrılmıştır: Jediler ve Sithler. Bunların biri elbette iyiyi temsil etmekte, diğeri ise kötüyü. Ayrıca bu evrende, çoğu antropomorfik birçok canlı türü vardır. Şu veya bu oranda, şu yahut bu nitelikleri bakımından insana benzeyen, insansı özellikler taşıyan canlı türlerinin yanında, bir de insanların kölesi robotlar vardır bu alemde. Akılları kıt olsa dahi varoluş sebepleri insan ırkına hizmet etmek amacıyla üretilen robotlar, izleyicinin zihninde gelecek tasavvurunun müspetliğe evrilmesi için biçilmiş kaftan niteliğindedir.

Film boyunca adından sıkça söz edilen ve elbette kendisine sıklıkla başvurulan gizemli bir nitelik vardır: güç. Tanımlanamayan bir enerji türüdür güç. Evrende varolan herşeyin içinde daima varolaur. Ama farklı niteliklerde ve farklı miktarlarda. Kişi ister iyi tarafta bulunsun, ister kötü tarafta, güç herkesi daima sarıp sarmalar. Gücü kullanmak Jedi eğitiminin özüdür denilebilir. Gücü kullanmak ustalık düzeyinde öğrenildiğinde kişiye yüksek bir sezgi kudreti, geleceği görme, telekinezi, zihin kontrolü gibi nitelikler kazandırır.

Güç ancak yetenekli kişiler tarafından lâyıkıyla kullanılabilmektedir.

Yıldızlar da savaşır mı?

Hem iyi tarafta yer almayı seçen Jediler, hem de kötü tarafı temsil eden Sithler arasında gücü olağanüstü düzeyde kullanabilen lider kadrolar vardır. Ve zaten 7 sinema filmine, birçok televizyon dizisine, çizgi romana, konsol oyununa, yüzlerce oyuncağa ve onlarca kitaba sığmayan bu destansı hikâye, aslında tipik bir iyi ve kötü savaşı…

Bazıları geçmişte Jediler arasında bulunsa da şimdi kendisinde kötü taraf baskın çıktığı için Sithler’in arasına girmiş güç sarhoşu karakterler ile Jediler’in arasındaki savaş, yıldız savaşlarının ta kendisidir aslında.

Sinema tarihinin hayranları tarafından olduğu kadar olağan izleyici arasından da en çok beklenen, en çok sevilen, hakkında en çok yazılıp çizilen işlerinden biri kuşkusuz Yıldız Savaşları serisi. Tasarımcısı, yaratıcısı ve yapımcısı George Lucas’ı her türlü dünyalıkla ihya eden bu bilimkurgu serisi, elbette bir kültür nesnesi değil ama kuşkusuz bir kült nesnesi.

Bilindiği gibi edebiyat tarihinde “Tanrıdan sonra en çok insan yaratan Balzac’tır.” anlamında bir kabul vardır. Yazarın ünlü İnsanlık Komedyası’ndaki birbirinden farklı niteliklerde başarıyla tasvir edilen karakterlerin çokluğunu ve birbirine benzemezliğini vurgulamak için sarfedilen bu sözün benzerini, sinema tarihi içinde hakkeden biri varsa o da kuşkusuz Lucas’dır. Çünkü Yıldız Savaşları serisiyle yarattığı olgu, bir ‘komedya’nın sınırlarını aşmış, bir evren niteliğine bürünmüştür.

İlk filmin tutmasının üzerinden ancak üç yıl geçmişti ki ikinci bölüm görücüye çıkmıştı bile. Aslında serinin dördüncü bölümüne denk gelen İmparator adlı filmden sonra her üç yılda bir yeni bir bölüm yayınlanır.

Bitmeyen uzay hikâyesi

1997’ye gelindiğinde ilk bölümün üzerinden tam 20 yıl geçtiği için seri o günün teknolojisiyle bir kez daha yenilenir ve tekrar piyasaya sürülür. Ardından farklı zamanlarda piyasaya çıkan bazı DVD’lerde de birçok zenginleştirmelerin, ek parçaların, kimi kamera arkası görüntülerinin yeraldığı vakidir. Lucas’ın Yıldız Savaşları terekesi bitmez-tükenmez bir hazinedir sanki.

Üçüncü, dördüncü ve beşinci bölümün öncülü durumundaki ilk üç bölümün birincisi Gizli Tehlike/Phantom Menace 1999’da gelir. Fakat uzay macerası ciddi bir tehlikeye girer. Çünkü en fanatik taraftarlar bile filmde beğenmeyecekleri birçok husus bulur. Ardından gelen Klonların Saldırısı/Attack of the Clones da aynı kaderi paylaşır. 2005’te gösterime giren Sith’in İntikamı/Revenge of the Sith ise serinin itibarını epeyce toparlar. Elbette beyazperdedeki bu performans düşüklüğü, filmin ticari açıdan yeraldığı başka alanlardaki başarısını gölgelemez. Tersine, pekiştirir. Her yeni bölümle oyuncaklar daha çok satar; konsol veya bilgisayar oyunları daha çok oynanır.

2008 tarihli Klon Savaşları/Clone Wars ise serinin en ilginç ürünü. Animasyon olarak kotarılan film, hayranların hayli ilgisini çeker. Her yaştan çocuğa seslenen bu animasyon, aynı zamanda ikinci ve üçüncü bölümler arasında karanlıkta kalan bir döneme de ışık tutar.

Her bölüm, her roman, her çizgi roman, her dizinin her bölümü, insanoğlunun bizzat yarattığı bu efsanenin, bir yandan daha bir dallanıp budaklanmasına, öbür yandan kuşatıcılığının artmasına yol açar.

Şatafatlı bir distopya

Umut barındıran kimi özellikler arzetse de, onca cicili-bicili teknolojik aletler sergileyerek göz boyasa da Yıldız Savaşları serisi aslında bir distopya. Yani Nâzım Hikmet gibi:

“Güzel günler göreceğiz çocuklar,

Güneşli günler göreceğiz…

Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,

Işıklı maviliklere süreceğiz…”

demiyor. Bu umut dolu yaklaşımın yerine, işlerin iyiye gitmediğini, insanlığı karanlık bir geleceğin beklediğini, safdilce umut etmek yerine gayret etmenin gerektiğini vurgulamak için kötü, yıkıcı ve hüzün dolu bir gelecek tasavvuru varsa orada distopik bir kabul var demektir.

Aslında hem edebiyatta, hem de sinemada distopyaya yakın düşen bilim kurgu ürünlerine büyük bir hayran kitlesi sahip çıkmaz pek. Yaşadıkları hayattan zaten bıkan insanlar, hiç olmazsa hayal dünyasında güzel bir gelecek görmek isterler hâliyle. Buna rağmen Yıldız Savaşları’nın kurduğu distopik hava, hem bütün seriyi âbad etmiş, hem de kendisinden sonra çekilen Mad Max serisi kadar Bıçak Sırtı/Blade Runner filmini de etkilemiştir. Philip K. Dick’in eserinden Ridley Scott’ın uyarladığı 1982 tarihli film, Stanley Kubrick’in 2001: Uzay macerası/2001: A Space Odyssey adlı filminden sonra en muteber bilim kurgu örneği.

Elbet güç uyanacaktı

Aradan tam 10 sene geçtikten sonra serinin yedinci bölümü niteliğindeki Güç Uyanıyor/The Force Awakens bu hafta bütün dünyayla aynı ânda ülkemizde de gösterime girdi. İngiltere ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde çekilen Güç Uyanıyor, birçok bakımdan öncekilerden ayrı bir yapım. Filmin bütün haklarını Lucas, Disney’e sattığı için filmde esamisi pek okunmuyor.

Efsanevi televizyon dizisi Lost’un yapımcı ve iki bölümünün yönetmen koltuğuna oturan, son iki Star Trek’i yöneten, arada Super 8’i kotaran J. J. Abrams Güç Uyanıyor’un yönetmeni. George Lucas jenerikte ‘karakter yaratıcısı’ diye geçiyor yalnızca.

Abrams aynı zamanda filmin senaristleri arasında. Harrison Ford, Mark Hamill, Carrie Fisher, Adam Driver, Daisy Ridley, John Boyega, Oscar Isaac ve Max Von Sydow ise filmin başlıca oyuncuları.

Altını çizmekte fayda var. Bu bölümde Lucas yönetmenliği üstlenmemiş durumda. Dahası yapımcı bir ortağı bile var. Bereket filmin müziklerinin tümüne imza atan John Williams bu bölümde de besteleriyle savaş sahnelerine coşku katacak.

Böylesi bir sinema fenomenine kayıtsız kalmak ne mümkün. Hem, fazla abartılmadığı takdirde adı doğru konulmuş çocukça bir eğlencenin kime ne zararı var!

Bilim Kurgunun Fendi

Hani Amerika Birleşik Devletleri’nin uzayda kurduğu stratejik savunma sistemi canım. Rivayete göre Rus füzeleri daha havadayken onları imha edebilecek tarzda geliştirilmiş büyük lazer topları… Şeksiz şüphesiz inanın diye yüzlerce kez size gösterilen, eski tarz grafiklerle bezeliydi hani. Görmüşsünüzdür haberlerde falan.

Amerika ile boy ölçüşebilmek ve benzerini yapabilmek için koca sosyalist bloğun çökmesine zemin hazırlayacak denli masrafa yolaçan afili palavra vardı ya; o.

Dönemin başkanı Ronald Reagan tarafından 1983’de ortaya atılan ve muhalefet tarafından sarakaya sarılan projeye Gorbachov önderliğindeki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği nasıl olduysa inanmıştır.

Aslen bir aktör olan Başkan Ronald Reagan, Hollywood’da üçüncü sınıf oyunculuk performansını bir türlü aşamamışken siyaset ‘set’inde hayatının rolünü oynar Yıldız Savaşları adlı bu martaval projeyle ve Oscarlık bir iş çıkarır. Çok geçmeden, halefi Bush döneminde Sovyet İmparatorluğu çöker.

Evet, Yıldız Savaşları’nın hemen ertesinde biricik kızıl yıldız batmış, fakat 16 beyaz yıldız gökyüzünde tek başlarına daha bir parlamaya başlamıştı. Serapa hayal mahsulü bilim kurgu, kaskatı gerçeği tuzla buz edivermişti. Siz şuna kapitalizmin sosyalizm karşısındaki kesin galibiyeti gözüyle de bakabilirsiniz.

Güç Nasıl Uyandı?

Yıldız Savaşları’nın merakla beklenen son bölümü nasıl bir yapım?

Acı gerçeği peşinen söyleyelim. Yıldız Savaşları evrenini George Lucas yarattı; iyi de yaptı. Efsane onu zengin etti, bizi de yıllarca meşgul etti. Gelgelelim, aksiyonla karışık bilim kurgu türünün yükselen yıldızı J. J. Abrams son bölümün yönetmenliğini üstlendiğinde farkettik ki Yıldız Savaşları evreninin yaratıcısı Lucas, bize yıllarca iyi bir masalı kötü bir biçimde anlatmış.

Aslında açıkça belirtmek gerekirse Star Trek serisinin ilk iki filminde Abrams’ın performansını beğenenlerin arasında değildim. Star Trek’in teşkil ettiği içeriğe yenilik katma kaygısı isabetli noktalardan güç alamadığı için egzantrik birer deneme düzeyinde kalmıştı çoğun. Fakat buradan bakınca o hamleleri antrenman saymak gerekiyor. Çünkü J. J. Abrams’ın elinde Yıldız Savaşları adeta yeniden doğdu.

Güç Uyanıyor’da sizi bekleyen sürükleyici, temiz anlatılmış, yenilikçi, sürprizlere açık, aksiyon ve hikâye temposu ustaca kotarılmış bir yeni zaman masalı.

Aslında gelecek üçlemenin ilk ayağı vasfındaki film, bir yanıyla eski hikâyeler ile yeni gelecekler arasında köprü niteliğinde. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Disney’in elinde Yıldız Savaşları efsanesi asıl şimdi başlıyor.

Yıldız Savaşları-Güç Uyanıyor harika bir eğlencelik yani. Ne bundan eksik, ne bundan fazla.

Benzer konular