Sanatın etrafında “Tavaf”

Sanat hakkında klasik tartışmayı duymayanımız yoktur. ‘Sanat, sanat için midir’ yoksa ‘sanat halk için mi?’ Bu klasik tartışmaya biz de bir yenisini ekleyelim, bir Müslüman’a göre sanat ne için olmalıdır?

Evliyaullah namaza dururken “Niyet ettim Allah rızası için” demez “Allah için” dermiş. Hayattaki her fiil de olduğu gibi sanat da Allah için olmalıdır o zaman. Gidilecek yol Muhammedî, kullanılacak vasıtalar da Muhammedî olmalı. Buradan hareketle resim ve heykelin hükmünü vermeyi bu âlimlere bırakarak sizleri Müslümanların Kâbe-i Muazzama’daki ibadetlerini konu alan resim ve heykel sergisi olan “Tavaf”a götürelim.

Koşuyolu’nda bulunan Kelimat Sanat Evi’nde teşhir edilen sergi 12 Ekim’de başladı ve 12 Kasım’a kadar tam bir ay devam edecek. Üç kattan oluşan galeride altmışa yakın eser ziyaretçilerinin beğenisine sunuluyor. Galerideki eserlerin sahibi Ertuğrul Berberoğlu iki yıllık bir çalışmayla ortaya koyduğu sergiye haccın en mühim ritüellerinden birisi olan Tavaf ismini koymuş. Çünkü eserlerinin merkezini bu dairevî formlar oluşturuyor. Berberoğlu’nun “Tavaf” projesi çerçevesinde sergilenen tablolarında, çoğu kimsenin birbirine zıt olarak gördüğü kavramları bir araya getirerek İslam’ın tevhit akidesine denk düşmeyi ve tavafın geniş ve derin anlamını hissettirmeyi hedefliyor.

Sanatçı Müslümanların Mekke’ye giderek hac ve umrede bulunmalarını, Kâbe-i muazzama önündeki ibadetlerini, iç içe geçmiş kavramların oluşturduğu kıvam üzerinden tasvir ediyor. Projede yer alan eserler hem zor, hem de vakit harcanmasına sebep olan teknik ve malzemelerin kullanımını gerektirmiş. Eserlerin ana malzemelerini demir, beton, polyester, kum ve pirinç oluşturuyor. Sergideki çalışmalar altmış civarında olmakla birlikte hepsi aynı boyutları ihtiva etmiyor. Üç metreyi bulan resimlerin yanında beş metreye kadar çıkan heykelleri de görebiliyorsunuz.
Berberoğlu iki senedir bu proje üzerinde çalışmış ve yeni bir teknik ortaya koymuş. Hem bir cesaret örneği olarak takdir edilmesi icap ediyor, hem de kendi yaratıcılığını kullanmasıyla farklılıklara insanları teşvik ediyor. Bu tip işlerde yeniliklerin kolay kabul görmemesini göz önünde bulundurursak Berberoğlu’nun kendisine has üslubunun değeri daha iyi anlaşılır. Ayrıca kullandığı tekniğin gördüğü bir rüyanın kendisine ilhamı olduğunu öğrenince sanatıyla nasıl bütünleşmiş bir sanatçı var karşımızda öğrenmiş oluyoruz.

Bir sanatçının yaşadığı topluma ve çevresine nasıl yabancı kalmaması gerektiğini şu sözlerle ifade ediyor Berberoğlu: “Çocukluğumda köyümden birileri hacca gidip geliyordu. Ancak gittikleri hâl ile döndükleri durum aynı değildi. Bu benim için bir merak konusu oldu. Çünkü kişiliklerinde de bir değişim gördüm. Bir sanatçı olarak kendi kültürümü de yansıtmam gerekiyor. Tabii olarak bu konuya başlamış oldum.”

Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli karma sergilere katılmış olan Ertuğrul Berberoğlu’nun bu ilk şahsî sergisi. 2000 yılında Halep’te çok önemli bir koleksiyoner olan Suriyeli Adnan Al Ahmad’ın kurduğu Kelimat’ın ev sahipliği yaptığı “Tavaf” birbiri ardına gelen zamanlar boyunca tecelli eden bir gerçeği tasavvuf zemininde bizlere hatırlatıyor.
Hafızalarınızı tazelemeniz için bir ayınız var…

***

YAVUZ BAHADIROĞLU

Asıl ismi Niyazi Birinci olan Yavuz Bahadıroğlu 1945 doğumlu ve Rizelidir. 1971’de İstanbul’da gazeteciliğe başladı. Yeni Asya – Yeni Nesil gazetesinde muhabirlik, araştırma-inceleme, röportaj ve fıkra yazarlığı yaptı. Gazete, dergi ve şirket yöneticisi olarak çalıştı. Gazeteciliğini muhabir ve röportajcı olarak sürdürürken, çocuklara yönelik eserler üretti. Yüzlerce çocuk romanı ve hikâyesi yayımlandı. Aynı dönemde Yeni Asya – Yeni Nesil gazetesinde Yavuz Bahadıroğlu, Şeref Baysal ve Veysel Akpınar isimleriyle köşe yazıları yazdı.Asıl çıkışını Yavuz Bahadıroğlu ismiyle yazdığı romanlarla yaptı. İlk romanı Sunguroğlu ve ardından yazdığı ‘Buhara Yanıyor’ romanı ülkenin en çok satan romanlarından oldu. Genelde Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli dönemlerini ele alan otuzu aşkın romanı vardır. En bilinen kitaplarından biri ‘Biz Osmanlıyız’dır. Yavuz Bahadıroğlu, roman, çocuk kitapları, hikâye, araştırma, oyunlar, film yapılmış senaryolar ve fikrî eserler olmak üzere yüzlerce çalışmaya imza attı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konularda binlerce konferans verdi, çeşitli kurum ve kuruluşlardan ödüller aldı, iki kitabı Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı. Hâlen ulusal bir radyoda günlük yorumlar yapıyor ve Yeni Akit gazetesinde köşe yazarlığını sürdürüyor. Evli ve üç çocuk babasıdır.

Yakın zamanda ruh, gönül ve zihin dünyanızda müspet tesir icra eden bir kitap adı lütfeder misiniz?
Bediüzzaman’ın “Uhuvvet Risalesi” isimli eseri…

Sizde bu tesiri var eden âmil nedir?
Kardeşliğe, dostluğa, fedakârlığa büyük ihtiyaç hissetmem.

“Bu eseri mutlaka okumalısınız” diyerek etrafınıza tavsiye ediyor musunuz?
Hem de nasıl, yanı sıra bir tane daha tavsiye edecek olsam, aynı müellifin “İhlâs Risalesi” olur, çok ihtiyacımız var.

Sizin için mânâlı kitapların ferdi okuma dışında cemiyet halinde okunmasını faydalı buluyor musunuz?
Evet, bu denenmiş ve sonuç alınmıştır. Bir de şu var: Aynı eser etrafındaki birlik cemiyet hayatında kardeşliği geliştirir. Ayrıca da tartışma adabını öğretir.

Kendi kimliğinizi bir kitap ya da müellifle adlandırıyor musunuz?
Hayır. Herkes farklı boyuttadır.

Kitap okurken eserde tercih edilen dil sizin tercihinizi etkiliyor mu?
Edebi metinlerde evet, ama araştırmalarda pek etkilemez.

Kitap alırken kitabın isim, kapak, kâğıt gibi şekli size tesir ediyor mu?
Elbette. Ama onlardan önce yazar ve yayınevinin ismine bakarım.

Kitabı neşreden yayınevi sizin için mühim mi?
Çok.

Benzer konular