Sanat ve Sanatkarın hamisi: III. Selim

Henüz beş yaşında başladı eğitim hayatına… Tahta çıktığı 28 yaşına kadar şiir, mûsikî, okçuluk, binicilik ve el sanatlarında ustalık derecesine geldi. Hepsinden öte birinci sınıf bir bestekâr oldu. Şehadeti sırasında, üzerine çullananların kılıç darbelerine karşı kendisini, fevkalade iyi üflediği “ney”i ile müdafaaya çalışan III. Selim, Kırımlı Hâfız Ahmed Kâmil Efendi, Enderûn’da Âmâ Corci, Musâhib Kemânî Hızır Ağa, Tanbûrî İsak gibi üstadlardan ders aldı. Her ne kadar 18. asrın son çeyreğinde yetişmişse de 19. asır mûsikî sanatına yön vermiş olan abide bir şahsiyetten bahsediyoruz kısaca.

Osmanlı İmparatorluğu’nun buhranlı yıllarında tahta çıkan III. Selim (1789-1808) yüksek bir bestekâr, iyi bir neyzen ve nefis bir tanburî idi. İlhâmî mahlâsıyla bir divanı da olan hükümdar, Hz. Mevlânâ aşığı bir Mevlevî muhibbiydi aynı zamanda. Sanatı bizzat üretmesi, sanatçıdan anlayıp onlara hâmîlik yapması Türk sanat tarihinde büyük bir kırılmaya sebebiyet vermiştir şüphesiz.

Henüz beş yaşında başladı eğitim hayatına… Tahta çıktığı 28 yaşına kadar şiir, mûsikî, okçuluk, binicilik ve el sanatlarında ustalık derecesine geldi. Hepsinden öte birinci sınıf bir bestekâr oldu. Şehadeti sırasında, üzerine çullananların kılıç darbelerine karşı kendisini fevkalade iyi üflediği “ney”i ile müdafaaya çalışan III. Selim, Kırımlı Hâfız Ahmed Kâmil Efendi, Enderûn’da Âmâ Corci, Musâhib Kemânî Hızır Ağa, Tanbûrî İsak gibi üstadlardan ders aldı. Her ne kadar 18. asrın son çeyreğinde yetişmişse de 19. asır mûsikî sanatına yön vermiş olan abide bir şahsiyetten bahsediyoruz kısaca.

Onun hayatında Tanbûrî İsak’ın (Fresko) yeri bir başkaydı. O’na hürmetini Dr. Subhi Ezgi şöyle anlatıyor: “…İsak, III. Sultan Selim, Zeki Mehmed Ağa, Oskiyam ve diğer bir zâta tanbûr çalmayı öğretmiştir. Huzûr-ı Hümâyun’a (padişahın yanına) girerken Sultan Selim’in ona ihtiram (hürmet) için her defasında ayağa kalkmış olduğunu ve bir defa saz faslına geciken İsak’ı harem ağalarından birisinin tekdir (azarlama) ve itmeleriyle rencide ettiğini perdenin arkasından görmüş olan III. Selim’in: ‘Senin gibi binlerce köle bulurum ama İsak gibi bir tane bulamam’ diye zenciyi İsak’ın huzûrunda tevbih ettiğini (azarladığı), onun şakirdi (talebesi) olan Oskiyam, onun da şakirdi ve benim tanbur üstadım Halim Efendi’ye söylemiştir. (İsak) Tasnif ettiği Isfahan Peşrevi’ni Sultan Selim’e dinletmiş ve mükâfaten (ödüllendirilerek) bir tanbur teknesi dolusu muhtelif (çeşitli) cinste para, ihsân-ı pâdişâhî (padişahın hediyesi, ihsanı) olarak almıştır.”

Mûsikîdeki mahareti sebebiyle III. Selim ekolü olarak bir adlandırma da yapılmıştır. Kendisiyle birlikte Şakir Ağa, Sadullah Ağa, Vardakosta Ahmed Ağa, İsmail Dede Efendi gibi isimlerin oluşturduğu bu ekol, müziğimizin yazı ile kayda alınmasına önemli bir hizmette bulunmuştur. Diğer taraftan Ruhi Ayangil üstadın satırlarıyla bu ekol “mûsikîde eski üstadlardan bu yana “terkîbde nihâyet yokdur” kuralı uyarınca “mürekkep makam”lar dağarına, Arazbârbûselik’den Evcârâ’ya, Şevkefzâ’dan Sûzidilârâ’ya, hepsi de klasik takımlarla (gerek kendisi, gerekse devrinin bestekârlarınca) örneklenerek Türk makam müziğinin başyapıtları arasında yerini alan eserlerin bestelendiği, yaklaşık “on beş mürekkeb makam ihtirâı” sûretiyle, makam terkîblerinin gelişimine katkıda bulunmuş”tur.

Hammâmîzâde İsmail Dede’nin henüz Mevlevî çilesindeyken bestelediği “Zülfündedir benim baht-ı siyâhım” güfteli Bûselik makamındaki ilk eserini III. Selim’e takdim ettiğinde bir kese altınla ödüllendirildiği, Tanbûrî Dilhayat Kalfa, Hânende Zaharya, Tanbûrî İsak, Tanbûrî Corci, Vardakosta Seyyid Ahmed Ağa, Tanbûrî Nûman Ağa, Ali Nutkî Dede, Abdülbâkî Nâsır Dede, Şeydâ Hâfız, Hampamsum Limonciyan, Sadullah Ağa, Şakir Ağa gibi en güçlü bestekârların, Şeyh Galib gibi olağanüstü bir şairin ve emsallerinin padişah tarafından bizzat himaye gördüğü bilgisi sanat tarihimizin iftihar tablosundandır. 

Benzer konular