Kudüs en rahat dönemini Osmanlı İmparatorluğu çatısı altında yaşamıştı. Osmanlılar ise şehrin iaşesi yanında eğitim ve öğretim kurumlarıyla da şehre hizmet etti. Bu dönemde eğitim Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlara ayrı ayrı tatbik edilen usûl ile sağlanıyordu. Müslümanlara ait kuruluşlar tıpkı Devlet-i Aliyye’nin diğer yerlerinde olduğu gibi mektep, medrese, cami ve tekkeden oluşuyordu.
Öğretim küttâbla veya özel öğretmenle başlar, mescit halkası ile sona ererdi. Evliyâ Çelebi’nin şehri ziyaretinde 7 darülhadis, 10 darülkurra, 40 sıbyan mektebi ve 70 de tekkeyle karşılaştığını ifade ettiği Kudüs, bu eğitim usûlünün tipik bir mîsaliydi. Kudüs’teki camilerde de diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi fıkıh, tefsir, kelâm, hadis, dil bilimleri ve şiir öğretilmekteydi. Mescid-i Aksâ ise bu tip eğitim faaliyetlerine ilâveten çeşitli ülkelerden gelen âlimlerin derslerine ev sahipliği yapıyordu. Bundan başka şehrin en önde gelen ders merkezi Salâhiye ve Sultan Kayıtbay Medresesi idi.
Osmanlı döneminde medreseler varlıklarını sürdürebilmek için vakıflara bağlandığından vakıf kayıtları bize birçok sağlıklı bilgi vermektedir. Mesela Selahiye Medresesi vakıf senedindeki şartlara göre maaşlı müderrisler derslere erken gelmeli ve talebelerle birlikte toplanıp Kur’an okuyarak güne başlamalıdır. Ardından vakıf kurucusu ve bütün Müslümanlar için dua edilir ve derse başlanırdı. Fıkıh ve usûlüyle başlayan dersler diğer İslâmî ilimlerle devam ederdi. Akabinde asistanlar (muin) sabah gördükleri dersleri talebelere öğleden sonra talim ettirirlerdi. Bu medreselerde beş vakit namaz cemaatle kılınır; talebeler evli değilse yatılı kalırlardı. Tanzimat sonrasında ise bölgede rüştiyeler ve daha sonra idâdîler açılmış; bilhassa Katolik ve Protestan misyoner faaliyetlerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Kudüs’te Hristiyanlar, Yahudilerden daha evvel bölgeye gelmişler ve kendi eğitim kurumlarını açmışlardı. 18. yüzyılda yabancı devletler bölgede okul açma yarışına girdiler. Bu yabancı devletler daha sonra bölgeye müdahale etme arzusuyla hareket etmiş, başta İngiltere, Fransa, Rusya ve Amerika olmak üzere misyonerler kilise, yetimhane, misafirhane ve okullar tesis etmişlerdi. Bunlar planlama ve inşa çabasına girmişlerdi. Bütün gayeleri mezheplerini yaymak ve siyasî çıkar sağlamaktı.
Yahudilerin ise Alliance İsraelite adındaki teşkilatlarıyla okullar açmaya başladığı yıllar 1860’ları bulur ki, bu okulun açıldığı şehirler arasında Kudüs’te vardır. Bunların maksadı da eğitim yoluyla doğudaki Musevîlerin kurtuluşunu sağlamak ve doğu Yahudilerini batıdakilerin seviyesine çıkartmaktı. Okullarında en çok yabancı dil, tarih ve teknik bilgilere ağırlık verilirdi. Alliance okullarının dışında Kudüs’te Talmud ve tefsirlerini inceleyen Yeşivalara ait dinî araştırma ve öğretim merkezleri de vardı. Bunların çoğu Sefaradlar tarafından idare ediliyordu. Bunun haricinde Siyonistler de boş durmuyor; gece kursları, çocuk bahçeleri ve dil akademileri açıyorlardı.
Merkezî otorite zayıflamaya başladıkça Kudüs’teki Müslüman kurumları zayıflamış buna mukabil yabancı müesseseler güçlenmişti. Devlet bunun önüne geçmek için nizamname çıkartmış, denetlemeleri genişletmiş; yabancı okullarda Türkçe öğretilmesi şartını getirmişti. Fakat pek de başarı sağlanamamıştı. Çünkü imparatorluğun tanıdığı müsamaha çoktan istismar edilmişti.
Kudüs’te eğitimin gayesi
