Kardeşliği sinemayla anlattılar

Siyer Vakfı tarafından bu yıl 5’incisi düzenlenen ‘Alemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Yarışmasında ödüller sahiplerini buldu. Albayrak Medya sponsorluğunda yürütülen yarışmada animasyon, kısa film ve kısa senaryo dallarında derece alan Selime Coşkun, İbrahim Halil Şahin ve Omid Shems ile yarışma sürecini kardeşliği ve Türk sinemasındaki gelişmeleri konuştuk.

ANİMASYON DALI BİRİNCİSİ – SELİME COŞKUN

İlham kaynağım Muhammed Ali’ydi

Bu sene 5’incisi düzenlenen yarışmayı ilk senesinden bu yana takip ediyorum. Siyer Vakfıyla ilk defa o yıllarda Hassan bin Sabit sinema akademisine katıldığım dönemde tanıştım. İlk seneler akademide bu yarışmadan söz edilirdi, hep katılmak isterdim lakin vakit bulamazdım. Açıkçası animasyon kategorisinin açılabileceği aklımın ucundan geçmemişti ve öğrendiğimde müthiş heyecanlanmıştım.
Yarışmaya iş yoğunluğumdan dolayı katılmayı düşünmemiştim. İşten ayrılmak durumunda kaldım, aynı gün aklıma koyduğum yarışmaya katılma fikrini hayata geçirdim. Senaryo açısından hiçbir fikre sahip değilken tevafuken denk geldiğim yabancı bir makalede Muhammed Ali’nin, Irak’taki 15 Amerikalı rehineyi, Saddam Hüseyin’e bizzat gidip kurtardığını öğrendiğim gün dönüm noktası oldu. Onun bir boksörden daha fazlası olduğunu fark edince hakkında derinlemesine araştırma yaptım. Gerçek şu ki, hayatında hâkim olan, dünyanın en meşhur kişilerinden olma vasfını ona veren şey hep aynıydı; kardeşlik duygusu.

TÜM HÜCRELERİNE SİNMİŞ BİR DUYGU

Maç sırasında rakibinin kaşını yaralayınca hakeme seslenip maçı durdurmayı teklif etmesi, hiç kimsede şâhit olmadığım samimi çocuk sevgisi, maç öncesi yaptığı röportajlarda “O gün karşımda Foreman olmayacak. O gün karşımda tüm haksız sistem olacak. Karşıma Beyaz Saray’ı almış olacak ve diyeceğim ki ‘ya bu zaferi alırsın ya da insanın 300 sene daha köle olarak kalır’” şeklinde ifade ettiği, tüm hücrelerine sinmiş kardeşlik duygusu beni çok etkiledi.
Muhammed Ali’yi tanıdıktan sonra kardeşlik, benim için hayatın en hakiki yüzü oldu. Şampiyonu anlatmak, kardeşliği anlatmak için yeterliydi bile. “Acziyet” ile “Müslüman”ın aynı cümlede kullanılmasını ne kadar reddediyorsam, “kardeşlik” ile “kudret”i bir o kadar beraber kullanmak istedim. Muhammed Ali bu minvalde verebileceğim en güzel örnekti.

DÜŞÜK KALİTE ESER ÜRETME LÜKSÜMÜZ YOK
2009 yılında, o zamana kadar izlediğimiz çizgi filmlerin içerdiği bilinçaltı mesajlarını öğrendim. İlerleyen yıllarda çocuğuma aynı şeyleri izletmemeye karar verip, kendi animasyonumu üretmeye heves ettim. O yıllarda animasyon kelimesinin anlamı dahi bilinmezdi. Eğitim veren kurum da neredeyse yok gibiydi. Ben de internetten öğrenmeye başladım. Şimdiki noktaya geç geldik ama güzel ilerledik. Yine de yetişmemiz gerekiyor. Kaybedecek vakit olmadığının ve düşük kalitede eser üretme lüksümüzün olmadığının bilincinde olarak, en yeni gelişmelerin ülkemde yer bulmasını hayal ediyorum.

SENARYO DALI BİRİNCİSİ – İBRAHİM HALİL ŞAHİN

Gerçek bir hikâyeden yola çıktım

Suriye’deki savaşın ilk zamanlarıydı. Masum insanlar yoğun bir şekilde Avrupa ve Türkiye’ye kaçmaya çalışıyordu. Televizyon haberlerinde sosyal medyada sürekli batan tekne haberleri veriliyordu. Savaştan kaçıp, ülkemize gelen insanların acıları, köşe yazılarına konu oluyordu. Bir şuur oluşturmak gerektiğini, kardeşlik kültürünü vurgulayan bir şeyler yapmak gerektiğini düşündüm. Kardeşlik konusunda düşündüğüm, kan bağı olmayan insanlar arasındaki kardeşlikti. Ve tabi ki dinimizden bildiğimiz ‘Müslüman Müslümanın ancak kardeşidir’ düşüncesiydi. Burada empati kurabilmek için 1989 yılında Bulgaristan’da zulme uğrayıp anayurda dönen bir aile üzerinden Suriyeli Mülteciler meselesine değindim. O aile de zamanında mülteci gibi ülkeye dönüyor sonra çalışıp didinip bir hayat kuruyor. Haberlerden etkilenen aile bireyleri bir şeyler yapmak gerektiğini düşünüyor. Hikâyenin sonunda evlerinin garajını düzenleyen aile, mülteci aile için küçük bir ev yapıyor ve mülteci aileyi oraya yerleştiriyorlar. Bunu en son beraber yemek yedikleri sahnede görüyoruz. Burada aile ve kardeş olmayı vurgulamaya çalışıyorum. Çünkü akşam yemeği yemenin aile içinde birliği, beraberliği vurgulayan bir tarafı var.

BİZDEN ÖĞRENECEKLERİ ŞEYLER VAR

Bundan sonra “Türkiye nasıl bir ülke”, “insanımız nasıl bir yapıda”, “ekonomik sistemimiz ve ülkenin siyasi hayatı tarihsel olarak nasıl gelişti” bunları içselleştirip bir film çekmeye çalışacağım. Bu ülkede Türk sineması yapmak isteyen bir insan olarak, Avrupanın bizden öğreneceği şeylerin olduğunu düşünüyorum.

KISA FİLM DALI BİRİNCİSİ – OMİD SHEMS

Gelecek yıla hazırım

Bilişim üzerine okuyordum. Sinema için üniversiteyi bıraktım. Film okullarına gittim ve 2016’da ilk kısa filmim “The Passer”ı arkadaşım Pouria Pishvaie ile çektik. 2017’de, pek çok ödül alan ve Clermont-Fran Festivali’nde aday olan “Birthday Night”ı çektim ve Alemlere Rahmet Film Festivali’nde de ne şanslı ki birinci oldu. Ahmed ve Ali, hem arkadaş hem de iş ortağı. Doğum günü gecelerinde, şehir dışında bir işten Ahmed’in onları beklediği evine dönüyorlar. Ancak şehir dışındaki yolda bir kaza geçiriyorlar ve bu kaza ikisinin birbirini daha iyi tanımalarını sağlıyor. Doğum günü gecesi, ekonomik olarak yozlaşmış bir toplumu temsil ediyor ve bu yozlaşma, yüksek seviyelerden alt seviyelere nüfuz ediyor, dostluk ya da kardeşlik derin ilişkilerinde olduğu gibi. Alemlere Rahmet Festivalini ve konseptini duyduğumda çok mutlu oldum çünkü “Doğumgünü Gecesi” tam olarak arkadaşlık ve kardeşlik hakkında. Film, ekonomik olarak yozlaşmış bir toplumu temsil ediyor ve bu yozlaşma, yüksek seviyelerden alt seviyelere nüfuz ediyor, dostluk ya da kardeşlik gibi derin ilişkilerde olduğu gibi. Son filmim “Dilemma”yı bitirdim umarım gelecek yıl Alemlere Rahmet Film Yarışması’na kabul edilir. Bir yandan da senaryo yazıyorum ve bu yıl ilk uzun metraj sinema filmimi çekmek için hazırlanıyorum.

Benzer konular