Kabadayılar elinde kadim sanat

Koyup tesbîh-i mercânı seni kim dinler ey vâ’iz?
Bâkî

Kabadayı, mafya, külhanbeyi denilince akla ilk gelen sembollerden birisi tesbihtir. Yakın zamanda bilhassa da “oltu taşı” ile meşhur olan tesbih âleti, dizilerden mahalle arasındaki delikanlılara, liseli gençlerden minibüs şoförlerine kadar elden ele dolaşan bir statü belirleme vasıtasına dönüşmüştür. Oysa kadim geleneğimizin en mühim el sanatlarından birisidir tesbih…

Arapça “sebh” kökünden türeyen kelime orijinal imlâsıyla “tesbîh” şeklinde yazılmalıdır. Mânâsı, Allah’ı her türlü noksanlıktan münezzeh kılmak için tekrar edilen “subhan” etmek demektir. Çoğulu olan “tesbîhât” yalnız “subhanallah” için değil Cenab-ı Hakk’ı her çeşit zikir için kullanılır.

Rivayete göre, Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Sahabe-i Kiram Efendilerimizin her birine ayrı ayrı ve farklı sayılarda zikirler vermiş. Abdullah ibn-i Abbas (r.a.) Efendimiz ise karıştırdığı için bir ipe otuz üç adet düğüm atmış ve sayıların tam tutması için onu kullanmış.

İşte İslam ile mayasını yoğuran ve her bir sanatı İslâmî bir prensibe dayayan ecdadımızda buradan hareketle otuz üç düğümün yerine çeşit çeşit malzemeden tesbihler üretmiş. Bunun esasını ise namaz sonrası toplam zikir sayısı olan 99 olarak tayin edip, tesbihin aslını hep doksan dokuz olarak belirlemiş. Minaytürlerde padişahların elinde, gravürlerde halkın parmakları arasındaki tesbihlere bakılırsa bunların hep doksan dokuzluk oldukları görülür.

Tesbih yapımında kullanılan malzemelerde mineral, değerli madenler, hayvanlardan elde edilen kabuk, boynuz türleri ve dişler, denizden çıkartılan inci, mercan ve sedef, bazı kokulu veya sert ağaçlar, bir kısım bitkilerin çekirdekleri tercih edilirdi. Bunların içerisinde en çok kullanılanları ise, kuka, amber, bağa, fildişi, kehribar, zeytin çekirdeği, pelesenktir. Eskiden çıkrık kemane denilen aletle yapılan taneler şimdilerde kalıptan çıkmaktadır.

Tanelerin de çeşitli şekillerde yapımları bulunmaktadır. Toparlak (kürevî), yassıca yuvarlak, uçlu toparlak, dolgun ya da yarım beyzî, şalgamî, üstüvâne, kesme (iki tarafı düz), fasetalı (elmas gibi traş edilmiş) şeklinde yapılır. Doksan dokuzluk tesbihlerin her bir otuz üçünün arasına ise kullanılan diğer tanelerden biraz dışarı doğru taşan ve durak denilen ayırt edici iki adet parça yerleştirilir. Bu durağa nişane veya halk arasında müezzin denilir. Ayrıca her on bir arasına da pul yerleştirilir. Duraklar biçim olarak tesbih ile bir bütünlük arz eder. Tanelerin dizildiği ipin en üst kısmında ise imame yer alır. İmame tepelikle birlikte tesbih ustasının sanat gücünü gösteren en önemli kısımdır. Bazı tesbihlerde bundan sonra püskül veya gümüş bir parça yer alsa da zevkli tesbih kullanıcıları üst kısmı kesinlikle “sistemli” denilen usûl şekline tercih ederler; bu usûl tesbihteki bütünlüğü de beraberinde getirir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda 17. asır tesbih sanatının revaç bulduğu yıllardı. Rengârenk ve her biri birbirinden güzel tesbihler çeşit çeşit malzemelerden imâl edilir; bilhassa Kadir gecesi Padişah’a seccadeyle birlikte takdim edilirdi. Cumhuriyet döneminin başlarına kadar tesbih sanatında mahir birçok usta yetişmiştir. Horoz Salih Usta, Hasan Usta, Halil Usta, Tophaneli İsmet, Arap ve Sarı Nuri Ustalar, Edirnekapılı Galip Usta, Tosunum Halil, Akgerdan Mehmed Efendi, Kehribarcı Muhyiddin bunların başlıcalarıdır.

Günümüzde Bülbül ailesinin harikulâde tesbihleri hem koleksiyonerlere hem de zevk sahiplerine hâlâ hitap etmektedir. Malî güce göre tercih edilecek tesbihlerin tanelerindeki deliklerin olabildiğince küçük, tanelerin ise muntazam ve temiz olması tesbihin kalitesi bakımından birinci şarttır.

Benzer konular