Taare Zameen Par (Yerdeki Yıldızlar), İngilizce ismiyle Every Child is Special… Türkçe’ye “Her Çocuk Özeldir” şeklinde tercüme edilen film, 2007 yapımı olarak seyircisiyle buluştu. Yönetmenliğini Aamir Khan, Amole Gupte ve Ram Madhvani’nin yaptığı dram türündeki filmde başrolleri Darsheel Safary ve Aamir Khan paylaşmaktadır.
Filmin fenomeni kısaca şöyle: Ishaan isimli küçük çocuk, harfleri ve sayıları algılamakta problem yaşamaktadır. Çevresi ve ailesi tarafından bu durum, çocuğun tembelliğine hatta geri zekâlılığına yorulur. Ishaan’ın iyi bir eğitim almasını isteyen ailesi onu mecburen yatılı okula vermek ihtiyacını hisseder. Ancak okuldaki resim hocası bu anlaşılamaz çocuğu keşfeder ve Ishaan’ın bütün hayatı değişir.
Derslerinde başarısız, yaptığı işlerin çoğunda tutarsız davranan çocuk, hem yazı yazmayı hem de okumayı ancak üçüncü sınıfta öğrenebilmiştir. Kitabı açıp metinlere baktığında kelimeler gözünde dans eder ve sonsuz hayâl gücünün derinliklerinde bambaşka âlemlere dalar Ishaan. Lâkin bütün çevresinden aptal muamelesi görür. Bu sebeple de içine kapanık, karamsar bir ruh haline bürünür. Mutluluğu insanlardan kaçmakta arar.
Resim hocası ise kendisinde de aynı hastalığın olması sebebiyle Ishaan’a teşhisi koyar. Çocuk kendisi gibi “disleksi” hastasıdır. Normal veya üstün zekâlı olmasına rağmen okuma, yazma ve dil öğrenme becerisinde bozukluğa sebep olan bir hastalığa duçar olmuştur anlayacağınız. Resim hocasının ailesiyle olan irtibatı, Ishaan üzerinde tatbik ettiği farklı öğretme metodları semeresini verir ve onun sayesinde bu tatlı yavrunun mükemmel bir kabiliyeti ortaya çıkar.
Son sahnede tertip edilen resim yarışması, bütün bir filmin en hissiyat dolu anlarını ihtiva etmektedir. Ishaan’ın çizdiği resim hocasının portresidir ve izlediğinizde ağlamamak için kendinizi zor tutacağınız kesin.
Filmin en mühim tarafı modern eğitim sistemine getirdiği tenkittir kanaatimizce. Modern dünya “zorunlu eğitimi ve zorunlu askerliği” dayatmakla insanları endoktrine etmeyi hedefledi. Aynı çarkın dişlileri arasından geçen vatandaşları, kutsanan kıymet hükümleri etrafında birleştirerek bir arada yaşama projesini ufak tefek yaralarla gerçekleştirmeye çalıştı.
Buradaki kalıplar önce eşitlik prensibinden hareketle oluşturulmaya çalışılsa da iktisadî olarak bunu yapmak mümkün olmadı. Zira kapitalizmin bütün müesseseleri ele geçirmeye başladığı bir dünyada üniversiteler de bundan nasibini alacaktı elbet. Lâkin eşitlik üzerinden hareket edilen, bütün talebelere aynı formasyon tatbiki adaleti hiçe saydı. Oysa filmde geçtiği üzere her çocuk özeldi ve aynı kalıplarla yetiştirilemezdi.
Bir diğer husus da çocukların okuması için bu kadar çok üzerine gidilmesidir. “Okuyun, adam olun” cümlesini işitmeyenimiz yoktur. Çocuklarımızı iyi okullarda okutmak, iyi eğitim almalarını sağlamak için servetler dökmeye razıyız. Bu işin şuuraltında kanaatimizce egolar yatmaktadır. Mesele “benim çocuğum şu okulu bitirdi, şunu oldu” deme kavgasıdır aslında. Sırf bu sebepten çocuklarımızı yarıştırırız. Kimimiz ‘hocalarıyla düşük not verdi’ diye kavga eder, kimimiz ‘falancanın çocuğu şöyle başarılı bir de sana bak’ gibisinden evladını azarlarız. Hiç kimse düşünmez bu neyin hırsı diye.
Oysa “iyi bir insan” olmak, “iyi eğitimli bir insan” olmaktan daha mühimdir. Kız istemeye gidildiğinde “ne iş yapıyor, ne kadar maaş alıyor” suâlleri yerine “ahlâklı mıdır, namaz kılar mı, içki içer mi” sorularının ön plana çıkması gerekmez mi?
Çok değil, birkaç on yıl öncesine kadar pek çok imam efendi, İslam’a dair bazı suâllere cevap veremeyen, namaz surelerini okuyamayanların nikâhlarını kıymayı reddederlerdi. Bilmeyen damat veya gelin adayı, rezil olmamak için nikâh öncesinde bunlara hazırlanırdı. Ne güzel günlerdi o günler!