Ömrümüze değdi geçti
Münir Özkul 93 yıllık hayatına sığdırdığı filmler ve oyunlarla bütün karakterlerini ezbere bildiğimiz bir hikâyenin başkahramanı oldu. Öğretmenden azar işitirken Mahmut Hoca’nın sesi kulaklarımızda çınladı, hakkımızı ararken Yaşar Usta olduk, iş inada binmişken Kazım Efendi gibi direttik, gururumuz kırıldığında suç işlemek meyline düşen Baba Yaşar’ı andık. Münir Özkul sanki yaşsız gibi, bütün ömrümüze tanıklık etti ve biz onun varlığını bilerek mutlu olduk.
Oysa, Özkul 1980’de 40. sanat yılında jübile yapmış, ondan sonra çok az yapımda yer almıştı. 1925’te Bakırköy’de doğan, İstanbul’da geçen ve sonrasında “şen” diye nitelediği bir çocukluğun ardından çok erken yaşlardan itibaren tiyatroya meyleden genç Münir ilk sahne deneyimini 1940 yılında Bakırköy Halkevi’nde yaşadı. 1948 yılında Ses Tiyatrosu’nda sahnelenen Aşk Köprüsü” oyunuyla profesyonelliğe ilk adımını atan Özkul, daha sonra Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Küçük Sahne’ye geçti. Geleneksel tiyatronun simgesi kavuk 1968 yılında İsmail Dümbüllü tarafından Münir Özkul’a devredildi. Yeşilçam’da 200’den fazla filmde rol alan ve can verdiği karakterlerle özdeşleşen Özkul’un ilk dönem filmlerinden Kanlı Nigar, Edi ile Büdü, Balıkçı Güzeli ve Kalbimin Şarkısı dikkat çekiyordu. 1965’ten sonra özellikle 1970’li yıllarda, kalabalık kadrolu ve genellikle Ertem Eğilmez’in yönettiği filmlerde önemli roller alan usta oyuncu Hababam Sınıfı, Bizim Aile, Aile Şerefi, Gülen Gözler, Neşeli Günler, Gırgıriye ve Görgüsüzler gibi filmlerle milyonlarla buluştu.
* * *
Devlet Tiyatroları’nda görev değişimi
2017 Ocak ayından bu yana Devlet Tiyatroları’nın Genel Müdürlüğü görevini sürdüren Nejat Birecik’in görevine son verildi. Birecik’in yerine Devlet Tiyatroları’nın eski genel müdürü Mustafa Kurt getiriliyor.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevini 2 yılı aşkın süredir vekâleten yürüten A. Necat Birecik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’nın üçlü kararnamesiyle Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevine asaleten atanmış, atama kararı 12 Ocak 2017’de Resmi Gazete’de yayınlanmıştı.
Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürlüğü görevine de tenor Murat Karahan atandı.
Söz konusu görev değişikliğine neden olarak “idari tasarruf” gösterildi. Eski DOB Genel Müdürü Selman Ada hakkında geçen aylarda memuriyetten ihraç kararı alınmıştı.
* * *
Ayşe’nin kitabına ne oldu?
Yeni Şafak gazetesinin kültür-sanat ve ekler editörü olan sevgili arkadaşımız Ayşe Olgun’un başına gelen tuhaf bir olay hepimizi çok şaşırttı. Geçtiğimiz hafta bir sabah, mesaisine başlamak üzere gazeteye gelen Ayşe, masasının üzerinde yırtılmış bir kitap sayfası buldu. Bu sayfa, Mustafa Kutlu’nun son kitabı Tarla Kuşunun Sesi’nin, yazarı tarafından Ayşe’ye hitaben imzaladığı sayfaydı. Bu ilginç durum Ayşe’de de bizde de şaşkınlık uyandırmakla birlikte, zihnimizde şu sorunun belirmesine neden oldu: “Tamam, kitapseverler olarak hepimiz nazımızın geçtiği arkadaşlarımızın bazı kitaplarına çöküyoruz, bunda bir sıkıntı yok; fakat bir insan neden aldığı kitabın ithaflı ve imzalı sayfasını koparıp sahibinin masasında bırakır ki?” Umuyoruz ki Mustafa Kutlu sever bir diğer sevgili arkadaşımız bu yazılanları okuduktan sonra aklımızı kurcalayan bu soruya bizzat cevap verir.
* * *
‘Gemuhluoğlu hepimizi terbiye etti’
Yazar ve şair Fethi Gemuhluoğlu’nun hayatının son günlerini geçirdiği Şişli’deki binaya, 40. vefat yılı anısına hazırlanan bir plaket asıldı. Şişli Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hazırlanan plaketin asılması dolayısıyla Şişli’deki Hacı Emin Efendi Sokağında tören düzenlendi. Eski Kültür Bakanı ve AK Parti Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, törende Gemuhluoğlu’nu şu sözlerle andı: “Fethi Gemuhluoğlu, bir dönem Türkiye’nin seçkin evlatlarının yetişmesinde çok büyük emeği olan, sadece kâtibi umumisi (genel sekreter) olduğu Türk Petrol Vakfı’yla değil, onun çok ötesinde, şahsi müktesebatıyla da hepimizin üzerinde emeği olan, bugün Türkiye’nin idaresinde vazife almış, siyasetçi, bürokrat ve akademide vazife yapan bir hoca olarak bütün bir nesli gerçekten terbiye etmiş bir büyüğümüzdür. Kendisine bu vesileyle bir kere daha Allah’tan rahmet diliyorum. Himmetlerinin üzerimizde daim olmasını diliyorum.”
* * *
Başını kaldır, yapraklara bak
Aynı zamanda bir okul öncesi öğretmeni olan yazar Fatma İşler, çocuklarla yaptığı etkinliklerden aldığı ilhamla ve yaprakların izini sürerek Noktacık ismiyle bir çocuk kitabı hazırladı. Görsellerini ve hikâyesini doğadan alan kitabın serüvenini, İstanbul’un yapraklarını İşler’le konuştuk.
Noktacık doğadan ilham alan bir kitap. Nasıl ortaya çıktı?
Yapraklara ve ağaçlara karşı özel bir ilgim hep vardı. Doğadan farklı yapraklar, kozalaklar, meşe palamutları toplamayı çok seviyordum. Hatta evde doğa hazinelerinden oluşan bir koleksiyonum bile var. Bu doğal malzemeleri zaman zaman sınıfımda eğitim materyali olarak da kullanıyordum. Çocukların yapraklarla yaptıkları resimlerden ilham aldım ve bu tarz bir kitap hazırlamayı düşündüm. Daha sonra hikâye üzerinde çalışmaya başladım. Dört mevsimde geçen bir kendini arama hikâyesi çıktı ortaya.
Doğal materyallerin kullanımı son yıllarda çok yaygın değil mi?
Evet, insanlar yeniden doğala ve sadeliğe dönmeye başladılar. Eskiden çocuklar zaten doğada fazlasıyla vakit geçirdikleri için basit bir dalı bile oyuncak yapabiliyorlarmış. Biz şimdi yeniden keşfediyoruz doğanın bize sunduğu bu imkânları. Eğitimde de doğal materyallerin kullanılması çocukların merak duygularını ve yaratıcılıklarını tetikliyor, çevrelerine farklı bir gözle bakmalarını ve doğayı keşfetmelerini sağlıyor. Aynı zamanda doğal materyaller çocukların beş duyusuna da hitap ettiği için öğrenmelerinin daha kalıcı olmasını sağlıyor. Aslında pahalı oyuncaklara ve eğitim materyallerine ihtiyacımız yok. Doğa zaten bize en sağlıklı ve masrafsız oyuncakları cömertçe sunuyor.
Kitapta resim yerine fotoğraflar kullanılıyor, bu fikir nasıl oluştu?
Kitabın çizimlerini yapraklarla yaptım. Bu fikir çocuklardan aldığım bir fikir. Sınıfa bir sürü yaprak götürmüştüm çalışmak için, yapraklarla çalışma yaparken çocukların kimi bir yaprağı kuş olarak gördü, kimi balık olarak gördü. Çocukların hayal güçleri yetişkinlere göre çok daha zengin. Sınıfımda sadece yaprakları değil, kozalakları, taşları, hatta ceviz gibi malzemeleri de kullanıyoruz. Matematik, fen bilgisi, sanat, müzik gibi birçok alanda çalışmayı bu malzemelerle yapabiliyoruz. Gerçek nesnelere dokunmanın çocuklar için önemli olduğunu düşünüyorum. Okul öncesi dönemde çocuk her şeyi somut olarak algıladığı için gerçek nesneler öğrenmelerinin daha kalıcı olmasını sağlıyor.
İstanbul bu kadar çok çeşitte yaprağın bulunabileceği bir şehir mi?
Aslında ben de bu proje için yaprak toplamaya başladığımda görmeye başladım İstanbul’daki bir çok ağacı. Her gün önünden geçtiğim ağaçları fark etmemişim bile. İnsan bir şeyi sevince her yerde önüne sevdiği şey çıkıyor. Ben buna inanıyorum. Algıda seçicilik dediğimiz şey galiba. Biraz daha dikkatli bakmak gerek görmek için. Benim topladıklarımın dışında İSAM’ın bahçesinden, TÜBİTAK’ın bahçesinden, Frankfurt’tan benim için yaprak toplayan arkadaşlarım oldu. Bu yapraklarla sahneleri oluşturduktan sonra Mustafa Elmas ve Tahir Enes Akbuğa fotoğrafladı.
* * *
[Kitaplık]
Çizgi çizgi 1951
Levent Cantek’in senaryosunu, Sefa Sofuoğlu’nun çizimini yaptığı 1951 bir Ankara hikayesinin grafik romanı. Kardeşinin intiharı üzerine Ankara’ya gelmiş bir İstanbullunun hikayesine odaklanan roman “Kahrolasın Ankara! Ne yaptın benim kardeşime?” sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor.
Levent Cantek-Sefa Sofuoğlu / 1951 / İletişim Yayınları / 176 sayfa
Alternatif bir günlük
Hayatını 2017 yılında kaybeden yazar Michel Tournier’nin bakışını dışarıya çevirerek mahrem ve içsel olan günlük yazımına karşı geliştirdiği alternatif bir günlük denemesi “Dışsal Günlük” kitabında. Dışarıda yaşanan değişimleri yazıya döken Tournier’in günlüğüne bahçenin geçirdiği dönüşümler, tuhaf karşılaşmalar, ışık kirliği düşüyor. Dışsal Günlük, aynı zamanda değişen çağın dertlerine dair bir iç dökme.
Michel Tournier / Dışsal Günlük / Yapı Kredi Yayınları / Çevirmen: Simla Ongan Kocaoğlu / 140 sayfa
Kısa süren bir yaz
Sene 1936. Faşizm henüz gelmeden önce Belçika’nın küçük sayfiye kenti Oostende’de Stefan Zweig, ardından daktilosuyla beraber sevgilisi Lotte, sonra da başka bir ünlü Avusturyalı yazar Joseph Roth buluşur. Sonra başkaları da sökün eder: başka yazarlar, muhalifler, aydınlar… Avrupa savaşın eşiğinde zorunla ya da gönüllü sürgün olan yazarlar üzerinden kısa bir yazın hikâyesi Karanlıktan Önceki Yaz kitabında.
Volker Weidermann / Karanlıktan Önceki Yaz / Can Yayınları / Çevirmen: Zehra Kurttekin / 144 sayfa
Le Guin’in dizeleri
Fantastik edebiyatın önde gelen isimlerinden Ursula Le Guin bu kez şiirleriyle Türkçe’ye çevrildi. Şiirler Guin okurları için yeni bir pencere açıyor:
Bu nefes başka bir nefes./ Ne alındı, ne salındı geçmişte./ Ölüm susunca konuşan bir ses/ Ertesiz bir şimdide.
Ursula K. Le Guin / Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak / Yitik Ülke Yayınları / Çevirmen: Gökçenur Ç. / 168 sayfa
* * *
[Alıntı Defteri]
İçlerini kötülük ve kıskançlık kaplar
Hırs safraya benzer, bir engelle karşılaşmadıkça insanı canlı, diri, hareketli ve ateşli kılan salgı türü gibidir. Ancak engelle karşılaşırsa, yani istediği gibi hareket edemezse yakıcı, dolayısıyla kötü ve acı olur. Benzer şekilde hırslı insanlar da hırslarına ve isteklerine ulaşamazsa, ilerleme esnasında tehlikeliden ziyade işgüzar olur. İsteklerinde ısrarcı olup hilelere başvururlar, içlerini kötülük ve kıskançlık kaplar, olayları ve insanları düzgün bir gözle göremez, bir şeyler ters gidince içten içe sevinirler. Haliyle böyleleri, bir kralın ya da bir devletin hizmetinde bulunacak birine göre en olumsuz niteliklere sahiptir. O halde liderler tarafından yapılabilecek en iyi şey (hırslı kişilerden yararlanılacaksa) onları her daim yönlendirmeleri ve asla geri adım atmamalarıdır. Bu tarz kişilere karşı hep bir önyargı olacağından, onlardan olabildiğince uzak durmak daha iyidir. Çünkü bu kişiler görevlerinde yükselemezlerse, kendileriyle birlikte görevin adını da kötüye çıkarır.
(Francis Bacon, “Denemeler”, Çev: C. Cengiz Çevik – Melike Çakan, İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Baskı Ekim 2017, Sf: 163)